13 Eylül 2011 Salı

oysa yol, uzun...

ayakta ağırlar hüznü gece
karanlık sorar tetikçisini gözyaşlarının
artık akmayan duygularla bir, yorgun, kırgın
günler en uzun halindeyken bile
bir kavuşma sahnesinin o sarılma anı kadar kısa
oysa yol, uzun...
ayaklarımızın altındaki o tozun, mavi acılarında
edepsiz siyasetçi çığlıkları yankılanır
boş kulaklar bile, bilir uyku arası sarhoşluğu ki;
her soluk,
satırları dolduran sarı sayfalarında  gecenin
yeni bir göreve kapanır.
ve ayakta ağırlar
nefeslerin yutakta unutulduğu anı gece
sorgu artık tüm çaresizliklere
 ve git gide ağırlaşırken işkence,
koca bir vatan, içinden çoğalır
içine akan ıssızları ile.
biliyor musun? umudu saklamışlar
en kuytu köşelere,
kolları, tersine akmaya çabalayan suları olmuş
satılmaya yüz tutmuş ırmaklarımızın,
anne kucağından koparılmış  bir çocuk gibi
uzanır bize o kollar ve bağırır yaygaracı bir sesle;
“bulun beni, duyun beni” diye.
radyodaki kan anonslarına kılı kıpırdamayanları
anlayamam bir türlü,
hani duyarız ya;
“bir bebek için çok acele” der bazen...
bir bebek işte yahu! bir sübyan
uyan artık ey ahali uyan!
kan kaybediyor bu vatan!
ne zaman uyanırsan,
o zaman elleri uzar yeniden umudun
güm güm çalınan o davulun
keser sahte seslerini
siler bir gün alınlarımızın ak terini,
bırak umut paylaşsın,
tüm eski sevgilerimizi bizimle
ki o tanıştır zaten tek tek, her biriyle.
bilirsin bilgidir en güzel sevgilerin tortusu
uyuduğun bu uyku, suni karanlıkta uyunan
onlarca yıllık gündüz uykusu,
artık uyan!

“oysa yol, uzun...”
j.ak
12.Eylül.2011

Hiç yorum yok :