Hiç düşündünüz mü; bu coğrafyada neden “kadın” üzerinden döner
siyaset? Kadın üzerinden sinsi bir şekilde algı operasyonları yapılır? Farklı
farklı kadın kimlikleri oluşturulmaya çalışılır?
Bu sorunun yanıtını feminizm üzerinden vermeyeceğim. Zira feminizmin
de sadece bir tezin antitezi olduğu gerçeği bir yerlerde duruyor. Başka bir
yazının konusu olarak.
Türk Kadını’na dayatılan rol modellere bakınca;
Ya Arap kültürüne bezenmiş çarşaflı, sadece gözleri (ya da
yüzü) görünen kadın, ya Kürt aşiret kültürüne bezenmiş kadın, ya da batılı,
yani “çağdaş” kadın çıkıyor karşımıza.
Bu arada çağdaş’ın sözcük anlamı: Aynı çağda yaşayan, çağcıl
demektir.
Rol modeller arasında Türk Kadını’na rastlayamıyoruz. Neden
mi? İşte bunun nedeni üzerinedir bu minik anımsatma yazısı.
Her zaman Türk kültünden bahsederken şunu derim, eğer ben
Türk olarak doğmayıp bambaşka bir milletten biri olarak doğmuş olsaydım, yine
de Türkler’e büyük bir hayranlık duyardım. Çünkü tarihte bilinen ilk ANAERKİL
toplum Türk toplumudur.
Toplumları sosyolojik olarak güçsüz kılmanın iki belirgin
yolu vardır. Birincisi yarı-yarıya bir popülasyonu oluşturan kadını yok saymak,
ikincisi kadının algılarına ataerkilliği sokarak çocuklarını o şekilde
yetiştirmesini sağlamak. Geriye ekonomik olarak güçsüz kılmak kalıyor ki dünya
tröstleri ve tefecileriyle yapılagelenler zaten ortadadır. Bu şekilde
güçsüzleştirilen toplumlar emperyalistler tarafıdan çok daha kolay lokmalar
haline dönüştürülürler. Ön Asya coğrafyasında din üzerinden güdülen kadın
siyasetinin temelini oluşturan idea da, dünyanın coğrafi zenginlikleri
barındıran bölgelerine sunulan ve dayatılan din misyonerliğinin sebebi de
aynıdır. Mesela doğalgaz zengini Türkmenistan’ın da aynı tehlikeyle burun
buruna olduğunu söyleyebiliriz. İslam orada da bir sömürü aracı olarak
kullanılacak, bunun izdüşümünde kadını yine yok sayan sinsi plan devreye
sokulacaktır.
1980 darbe sonrası için bir yazımda kürt aşiret kültüründen
dem vurmuş ve;
İbrahim Tatlıses’in
beraber olduğu kadınları dövdüğü ve bu kadınların buna rağmen ondan vazgeçmeyip
nasıl da kulu kölesi olduğunun bütün boyalı basın ve paparaziler tarafından “aşk” adı altında pazarlandığını yaşı tutan
herkes acı bir tebessümle anımsar... “Aşk” adı altında pazarlanan, aşiret
düzeninde kadına biçilen değerin meşrulaştırılmasıydı oysa. “Tamam da kardeşim
bunun aşkla falan alakası yok” diye başlayan sözleriniz hep ağzınıza tıkılır ve
“aşktan anlamayan” ya da “asla yeterince sevemeyecek olan taş kalpli biri”
damgası yapıştırılırdı üzerinize. Yine o dönemde birilerinin(!) sanatçı diye
üzerimize saldığı zevat aracı edilerek, cehalet kutsanmıştı. Demiştim.
Ya Arap kadınıyız ya kürt, ya da
batılı “çağdaş” kadınız yani… Bize her şey dayatıldı. Femen grubu memelerini
açtı. Arap kadını camdan baktı, kürt o sırada bacısına yengesine yavşadı, olay
duyulmasın diye zavallı kadını öldürdü sonra da. Cezası mı? Yok ceza falan
almadı namus cinayeti, töre cinayeti dediler. Yengesi “kuyruk” sallamış.mış…
Orta Asya’da Türk Kadını’nı
anlatan yazılı metinleri okuyorum. İnternette bol bulamaç var. Ama işin ilginç
tarafı memlekette bir proje partisi olarak peydahlanan partilerin sözde
Türkçüleri tarafından Türk islam sentezine kurban gitmiş bir kadındır oralarda
anlatılanların bir çoğu. Sadece iffet-namus tabanında işlenmemelidir Türk Kadını.
Bu, överek göklere çıkarmanın ardında Araplaşmaya göz kırpan bir kadın olgusu
yaratmanın temelini atmak anlamına gelir ki buna karşıyım.
İffet ve namus elbette erkek ve
kadın için önemli birer özelliktir. Ancak bir erkeği tanımlarken ilk aklınıza gelen
nasıl ki iffet ve namus olmuyorsa, bir toplumun diğer yarısını oluşturan
fertleri (kadınları) tanımlarken de konuya buradan girilmesi tuhaftır. Zaten
olması gereken özellikler, özellikmiş gibi sayılmazlar çünkü. Ama yozlaşma o
kadar ileri bir boyuta taşınmıştır ki yalan söylemiyor olmak bile bir meziyet,
özellik haline gelmiştir.
Türk kadını güçlü ve
kuvvetlidir. Tek başına kararlar alır, uygular. Sözünü sakınmaz. Erkeğe ne
yapması gerektiğini söyler. Savaşırken onun yanında yer alır. İyi ata biner. Çocuklarını
en iyi şekilde yetiştirir. İşte bunlar birer özelliktir. Meziyettir. Batılı
kadın köle gibi alınıp satılırken, hiç söz söyleme yetkisi yokken, ortaçağ
karanlığında sadece kızıl saçlı ve yeşil gözlü diye cadı olarak ilan edilip
öldürülürken Türk Kadını bunları yapıyordu. Eşinin yanında savaşıyor, paranın
üzerine kağanın önünde katun (hatun) resmi basılıyordu…
Bizler
anlamak ve bilmek zorundayız. Bize neden başka kadınlar rol model olarak dayatılıyor?
Neden ya
Arap ya da Batılı sözde çağdaş kadın olmamız isteniyor?
Bizler Türk
Kadını olmaktan neden alıkonuluyoruz?
Bu soruların
tek bir cevabı var. Çünkü güçlü bir toplum olmamız istenmiyor!
Türk kadını
silkin ve özüne dön sen olmazsan bu toplum hiçbir varlık gösteremez!
sadece gelmişim, bilmeden
adını ben koymadım attığım çığlıklarımın
büyürken ellerim, saçlarım, yüreğim,
küçüldükçe küçüldü adları,
tüm değerlilerin
ki ben koymadım.
namusun, darağaçlarının, ar ağaçlarının
törelerin, yörelerin, katliamların, savaşların
adlarını ben koymadım.
özgürlüğü özledim durdum,
ve hep peşinden koştum ama
adı vardı yalnızca kitaplarda o da,
ben koymadım.
kaç ağacın hamuruyla
kondu ki benim adım?
bilmiyorum sayamadım,
ki her bir yaprağın kokusunda
kayboldu sözde karanlıklarım.
bir yosun tanıdım, bir deniz, bir gökyüzü,
her bir yaprak,
yakınlaştırırken bana ölümü...
bir zaman tanıdım sonra,
bir de güneş ki, adını ben koymadım.
ben geldiğimde, vardı her biri
gideceğim yeri tarif eder durur kimileri
adını ben koymadım.
kurallar oldum ve kadın
ve anne ve bir çift meme
adını ben koymadım.
oluk oluk din oldu heryer,
kin oldu, öfke, nefret...
adını ben koymadım,
ben koymadım adını!
yürek çarpıntıları oldu sonra içimde
ürkek.
kırıldı can evimdeki
cam, çerçeve,
ağaçların ve yaprakların yalancısıyım
adını ben koymadım aşkın.
ben sadece
bende alıkoydum
en yüce sevdanın adını
dakikada altmış kez
devrim atan bu yüreğe
topyekün doğdum,
memleket diye...
"adım"
j.ak
11.Nisan.2011
KADIN
TÜRKÜSÜ ÇALDILAR BOYDAN BOYA /Jale Altunel 06 Şubat.2015