15 Eylül 2011 Perşembe

İKİNCİCİDEN YENİ ATAK...

GazeteVatan 14.9.2011 tarihli bir haberinde,


`Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, göreve geldikten 3 ay sonra bakanlığa neşteri vurdu. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren KHK ile, “Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılarak, bakanlık merkez teşiklatlanması yeniden yapılandırıldı. Yapılan değişiklik ile bakanlığın görevleri arasından,
“Atatürk Milliyetçiliği’ne, laik sosyal hukuk devletine bağlı vatandaş yetiştirme” çıkartılırken, Bakan’ın görevleri arasında yer alan “milli güvenlik siyasetine” bağlı olma şartı da yeni KHK’da yer almadı.` Deniliyor…

Hazretin bu kararı KHK (Kanun hükmünde kararname) kapsamında oldu bittiye getirilmiş ve konuyla ilgili ne bir toplumsal uzlaşı ne de meclis içi tartışma yapılmıştır. Bunun adına olsa olsa “faşizmle at koşturmak” denir.

Mayıs 2011 tarihli “Sürreel bir yap-boz” adlı yazımda 22 Ağustos internet sansürünün (paket internete geçişin) pornoyla falan alakası olmayıp amacın da çocukları ahlâka aykırı yayınlardan korumak olmadığını yazmıştım. Ve,

“Şimdi düşünün Anayasamızın ilk dört maddesi değiştirilmiş ve Türk-kürt Federe Devleti gibi akıllara ziyan bir proje hayata geçmiş… Atatürk Milliyetçiliği diye bas bas bağıran bizlerin Türk Milliyetçiliği, Kemalizm gibi sözcükleri kullanmamıza müsaade edilir mi? Kemalizmi savunmak anayasal bir suç haline gelmez mi o zaman?” diye sormuştum.

Aynı haberde zorunlu din derslerine dokunulmayacağı Dinçer’in açıklamaları arasında. Bu kararda aynı zamanda “lâik, sosyal hukuk devletine bağlı vatandaş yetiştirme de kaldırılmıştır. 


Yapılmak istenenler adeta kör göze parmak sokma kıvamına gelmiştir artık. İnternet sansürü henüz çok belirgin boyutlara tırmanmamıştır. Nedeni “İnternetime dokunma”, “bloğuma dokunma” gibi toplumun genç kesiminde bir anda infial(!) yaratan toplu hareketlenmeler olsagerektir. Ama ne var ki ustalık dönemini yaşayan bilge hükümetimiz durup düşünmüş olmalı ve “olsun canım sırası mühim değil, önce hele bir şu Atatürk’ten kurtulalım da gerisi gelir nasıl olsa” demiştir. “Bugün müfredattan kalkan yarın da yasaklı oluverir o da çok mu zor?”

Toplumsal gidişata baktığımızda görüyoruz ki evet çok da zor gözükmüyor şu dönemde. Siyasetin aylık hatta haftalık oldu bittilerin yerli dizilere eklemlenmesiyle yaşandığı bir memlekette kolay bile sayılabilir. Nasıl olsa diziler yeni yayın dönemlerine başladılar artık.  

İnternetime dokunma diye bas bas bağıran güruh acaba ATATÜRK’ÜME DOKUNMA diyebilecek mi çok merak ediyorum!

Bu yeni kararnameden sonra okullarda olabilecekleri sırasıyla düşünebilmek çok da zor değildir. Andımız kaldırılacaktır. Okullardaki Atatürk büstleri ve fotoğrafları kalkacak ve milli bayramlarda yapılagelen kutlamaların ve coşku dolu törenlerin yerlerinde yeller esecektir. Son olarak da Atatürk adını ağzına alan gençlerin ağzına acı biber sürmek, yetmediği yerde de dayak kötek, var sanırım sırada. Yani yasaklama.


Algı saptırması, dezenformasyon, olayların ve haberlerin manipülasyonu gibi son üç dönemdir alışageldiğimiz yalan rüzgârı adlı film senaryosuyla olsun oyuncularıyla olsun biliyoruz ki azımsanamayacak bir kitleyi peşisıra sürüklemektedir. Atatürk militarizmle özdeşleştirildi herşeyden önce, sonra Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Atatürk tu kaka kavramlar yapılmaya çalışıldı. Milletken halklar, halklarken azınlıklar oluverdik. Ara sıcaklarsa sanatçı bozuntularının cep doldurma telaşı ile birlikte sözde ezilmişin ve sözde mazlumun yanında boy göstermeleriyle kucaklayıverdi(!) toplumu. Son seçimlerde Kürt bloğuna oy verip, o da yetmez gibi Aynur Doğan’a koştura koştura destek verenlerin Karadeniz Türkülerini cici kız edasıyla söylemeleri de aynı kucaklamayı yapıverir hatta... Ne sevimli! 

İşler daima çan eğrisinin yasaklama sınırına tırmandığında ki orası tepe noktadır, tepe taklak tersine doğru inişe geçer. Sayın Yılmaz Dikbaş’ın “oh oh çok güzel oluyor” adlı yazısını anımsar ve hatta bir kez daha okursanız, değil umutsuzluğa kapılmak, yepyeni pasparlak bir umudun aydınlığını daha net görebilirsiniz…




Hiç yorum yok :