1972'den beri örgütlenmekte olan Fetullah Gülen cemaati Türkiye'den olduğu kadar yurt dışından da rağbet görmüştür. Gördüğü bu rağbetin temelinde Osmanlı'dan kalma tarikatçılık geleneği vardır. Bu ezoterik ve belli bir entelektüel birikimi gerektiren öğretiler İmparatorluğun daima ayrıcalıklı bir unsuru olmuştu.
Geleneğin dayanak noktası budur. Çünkü gelenek dinin kullanım
dışında kalmış şeklinin davranışlarla yaşatılmasıdır ki geleneksel bir konu da
kültürün bir parçası haline dönüşür.
Ancak...
O gelenekçi insanlar köylerinden ve kasabalarından 1960'lı
yıllarda göçmen işçi olarak bu coğrafyadan kopup Almanya, Hollanda, İsviçre,
Norveç, İsveç, Fransa gibi ülkelere gittiler. Oluşturdukları gettolarda gelenekleri
bir racon haline gelmeye başlamıştı artık. O bir tür dildi kendi aralarındaki.
Kendi gelenekleri, kendi ahlaki kuralları daha da katılaşmak, kemikleşmek
zorundaydı ki geleneklerin yaşama şansı olsun... Bu arada Türkiye'de 1960'lı
yıllar, iç göç dalgasının da iyice arttığı bir dönemdi ve aynı yurt dışında
olduğu gibi gettolaşma ve gelenekleri yaşatma refleksi aynı güdülerle
Türkiye'de de belirmeye başlamıştı... Tarikatçı "sızıntı" için
kolayca yürünebilecek bir menzildi bu. Ahlak ve namus olgusu üzerine geleneksel
bir örtü gibi giydirildi bu "ezoterik öğreti"... Zira Osmanlı'da
entelektüellere ait olanın, şimdi şehre ve dış ülkeye giderek ekonomik olmasa
da kültürel anlamda "sınıf atlamış" gettolara aktarılmasının zamanı
gelmişti.
Ve "yeni kabadayılık" sektörü Osmanlı'daki "mahallenin
namusu bizden sorulur" külhanbeyi raconuyla Cumhuriyet döneminin getto
kültürüne aktarılmış oldu...
İşte 1960'lardan beri Cumhuriyet Tarihi'ndeki mafyöz oluşum
bizde bu yollardan geçerek kendi yarattığı kanaldan böyle yürüdü. Aynı
örneklere dünyanın çeşitli ülkelerinden örnekler vermek mümkün. Mesela
Sicilyalı kendi coğrafyasında mafya falan değildi. Gelenekleri zaten onunlaydı.
Ama Amerika'ya gitti, Sicilya mafyasını oluşturdu. Çinli de aynı şekilde kendi
gettosunu ve mafyasını... Ve bunlar devletler tarafından öyle ya da böyle
kullanıldı. Bizde de kullanıldı. Osmanlı'da Külhanbeyleri, Efeler
kullanılıyordu. Ve Atatürk de Kurtuluş Mücadelesi'nde önemli yardımlar almıştı
onlardan...
Öyle sanıyorum ki, şimdi sokakta gördüğümüz kabadayılık ve
algılarımıza sunulan "Atatürkçülük"ün alt metnini bu benzerlik
üzerinden oluşturma çabasındalar. Ancak tarihsel farkları göz önüne alırsak bu
tamamen tersine döndürülmüş durumu daha net anlarız.
Akp ve cemaat, aynı temelden çıkış yapmalarına karşın birinin
hedef hitap kitlesi kabadayı jargonuyla küçük burjuva esnafı, birinin hedef
hitap kitlesi mafyöz bir oluşumla ordu ve iri burjuva olmuştur. Çelişkileri adeta
sınıfsaldır yani.
Bu durumda şu an sadece Türkiye’de değil, Dünya’nın birçok
ülkesinde kopartılan küçük kıyametlerin sebeplerini bu çelişkilerde aramak
gerekiyor. Çok uluslu şirketler ulus devletleri adeta birer imza mercii ve
kendi çıkar ilişkilerinin bir tür amortisörü olarak görmek istiyorlar. Bu
doğrultuda ele geçirdikleri önemli kurumlardan biri de işçi sendikaları oluyor.
Şu an cemaatin hangi sendikaları ele geçirdiğinin belgeleri yayınlanmakta. Bu
hacmin büyüklüğüne bakarsak durumu kavramamız kolaylaşır.
1980 sonrasında gelişen teknolojiyle fabrikalarda işçi yoğunluğu
azalmış, makineler artmıştır. Bu durum işçilerin daha kalifiye olmalarını talep
etmiştir. Sayıları azalan işçilerin maaşları artmış ve onlar klasik işçi sınıfı
vasfını kaybederek beyaz yakalı durumuna geçmişlerdir. Türkiye’de henüz bazı iş
gruplarına mensup işçiler hariç olsa da. Yani kısaca belirtmeliyiz ki şu an tüm
Dünya’da artı değer göçmen işçiler ve mülteciler tarafından merdiven altı tabir
edilen küçük ölçekli atölyelerde üretilmektedir. Onların da kendilerine ait
sendikaları yoktur. Her tür siyasal örgüt ve cemaatlerin kullanımına açık
haldedirler. Son yirmi yıldır Türkiye’ye Orta Asya’dan gelen Türk göçmen
işçilerin yanı-sıra Suriye’den alınan üç milyona yakın mülteciyi de bu
gelenekten mafyacılığa sürüklenen yolda tahlil etmek için hiç erken değildir.
Çünkü cemaat Orta Asya’da özellikle Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan
Azerbaycan gibi ülkelerde uzun yıllardan beri faaliyet göstermiş, buraya gelen
göçmenleri de avucunun içine almıştı. Şimdi fetöcü oluşuma bunların üzerinden
el çektirilecek. Bu aşamada nasıl Suriyeliler’e vatandaşlık hakkı veriliyorsa sayıları
en az onlar kadar olan, Türkçe konuşup Türkçe düşünebilen Orta Asyalı
soydaşlarımıza da aynı hakları talep edebilmeliyiz… Çünkü küçük burjuva
esnafıyla Türk göçmen işçilerin ittifakından yanayız.
Bu arada, Türkiye'ye yurt dışından geri dönen işçilerimiz, büyük
şehirlerdeki gettoların raconuna asla yabancı değildirler. İşte Fetullah Gülen
vb. örgütler bu nesnel sürece kanalize olmuşlar ve zaten hazır bulunuşlulukta
olan kitlelerin üzerinde kendi planlarını kurabilmişlerdir. Böylece
hemşehricilik ve küçük burjuva esnaflığı kendi dilini oluşturmuştur ve artık
çok önemli bir sosyal katmandır. Gericilerin ve bölücülerin aynı sosyal
katmanda kol-kola girmeleri tesadüfi değildir. Geleneklerin nasıl racona,
oradan kabadayılığa ve mafyöz bir işleyişe dönüştüğünü bir de bu açıdan
değerlendirdim.
Jale ALTUNEL
29.Temmuz.2016