22 Şubat 2016 Pazartesi

“AR AĞACI” VE LEGAL TECAVÜZ -1 -

Bir yanda vatanın bölünmez bütünlüğüne uzanan kanlı eller, bir yanda o kanlı elleri oynatan kuklacılar…

Bir yanda Türk’ün namusu şerefi haysiyeti, bir yanda Misak-ı Milli’nin dışından o şerefi, namus kavramıyla özdeş olmuş Türk kadını üzerinden ayaklar altına alma girişimleri…

Bir yanda Türklüğün ve Cumhuriyet değerlerinin yılmaz savunucusu ve doğasını korumakta haklı mücadelesini vermeye gayret eden Artvin ahalisi, diğer yanda pontus rum ve pkk terörünün, o haklı davayı piç etmesinin zeminini oluşturan sermaye ağaları ve bu unsurların tümünü gazlayan Rusya…

İki gün önce yazdığım yazıda Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Başkan Yardımcısı Valeri Raşkin’le parti sekreteri Sergey Obuxov’un, Putin’e Moskova Antlaşması ve dolayısıyla Kars Antlaşmasının iptaline yönelik bir çağrı yaptıklarını yazmıştım.

Düşman çaldığı minareye kılıflar hazırlamakla meşguldür. 

1768'de II. Çariçe Katerina Kırım ve Kafkasları ele geçirme sevdasıyla Lehliler'in Lehistandaki taht kavgası sonucu Osmanlı'dan yardım istemesini bahane ederek Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açtı. Osmanlı-Rus Savaşı. 1770’de, Osmanlı Devleti “Çeşme Bozgunu” olarak anılan donanma faciasına uğramıştır. Rus donanması Çeşme önlerinde Osmanlı donanmasını yakmış, 180 bin kişilik Osmanlı ordusu 30 bin kişilik Rus ordusuna karşı ağır bir yenilgiye uğramış, bunu duyan Padişah III. Mustafa, üzüntüsünden ölmüştür. Yerine geçen 1. Abdülhamit ise 1774’te Rusya tarafından kendisine dayatılan Küçük Kaynarca Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Bu antlaşma Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinde imzaladığı en ağır antlaşmadır. Buna göre; Kırım Osmanlı topraklarından kopartılacak, Ruslar Karadeniz’de serbestçe ticaret yapabilecek ve boğazları istediği gibi kullanabilecek, Ruslar Osmanlı Devleti’ndeki ortodoksların haklarını koruyup onlara hamilik edebilecek, kapitülasyonlar Ruslar'a da verilecek ve en önemlisi Osmanlı Devleti Rus Devleti’ne savaş tazminatı ödeyecekti… Osmanlı için birçok ilkin yaşandığı bu ağır antlaşma sonucu ahalisi tümüyle Türk ve müslüman olan Kırım elden çıkmıştı. Ve 1921 yılında imzalanan Moskova ve Kars antlaşmalarıyla, Küçük Kaynarca antlaşmasının ağır tahripleri büyük ölçüde giderildiyse de 
Batum tavizi verilmiş, Kırım ise bağımsızlığına kavuştuğu için anlaşmalarda yer almamıştır. Tabii Sovyetler zamanında bunun nasıl bir bağımsızlık olduğunu söylememize gerek yoktur…


                 Çariçe II. Katerina'nın Osmanlı galibiyetini anlatan tablo (Stefano Torelli)


Rus Komünist Partisi’nin Moskova ve Kars Antlaşmalarının iptalini istemesi konusunda ağır bir tahrik ve tarihi bir aşağılama söz konusudur. Ayrıca tıpkı Küçük Kaynarca Antlaşmasındaki gibi şimdi de Rusya sınırımıza tecavüz eden uçağı düşürüldü diye bize tazminat ödetmek istemektedir.

Moskova Antlaşması’nda Kars, Ardahan, Artvin Türkiye’ye kalacak ve Nahcivan Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olacak deniliyordu. Gözümüz kulağımız bu illerde ve Nahcivan'da olsun! Artvin’deki karışıklığın nedenini ve bu karışıklığı aslında kimin kışkırttığını gayet iyi biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki ermeniler, gürcüler ve kürtler rusya’nın oyuncağı, kuklası olmaktan öteye geçemeyeceklerdir. Açıkçası kürt teali, islam teali, taşnak ve pontus rum olarak bildiğimiz terör grupları şimdi de emperyalizme aynı hizmetlerini sürdürmektedirler. Ama biz Türk Milleti olarak Artvin ahalisiyle beraber bu haklı davamızda sonuna kadar beraber omuz omuza duracağız. Meydanı asla boş bellemesinler. Tıpkı Gezi Park'ta olduğu gibi haklı davamızı çakalların oyuncağı ettirmeyeceğiz! Kimse heveslenmesin boş yere!..

Rusya tehditlerinin yanısıra aşağılama ve tahkir etme konusunda da kuklası ve vazgeçilmez piyonlarından Gürcistan’la bizi Batum’dan kadınlarımızın namusu üzerinden tahkir ettiriyor. Gürcistan daha önce bahsettiğim 1989 Fergana olaylarında ülkesine aldığı Ahıska Türkleri’ne de kötü davranmış, eziyet etmiş ve söz vermesine karşın onları vatandaşlığa geçirmemiştir.

Şimdiyse Batum’u Las Vegas yapacaklarmış. Böyle açıklamalar yapmaktalar. O Las Vegas’ın altını bir parça kazıdığınızda seks ticaretini göreceksiniz. O ticaretin de işçileri ne yazık ki Orta Asta’dan ve Ön Asya’dan sözde “çocuk bakıcılığı” için kandırılmak suretiyle getirilen Türk kadınlarıdır. Bu insan tacirleri, kadınlarımızı bu tezgâhtan geçirdikten sonra yine başka işler yapsınlar diye salıveriyorlarmış. Ama kolu kanadı kırık, sindirilmiş ve bir daha evine yurduna geri dönemez bir utancın içine düşürdükten sonra…




Eskiden seks ticareti kadınları uyuşturucuya alıştırarak, sürekli borçlandırma taktiğiyle yürütülür ve seks işçisi kadın posası çıkana dek kullanılırdı. Şimdiyse mülteci ve göçmen işçilerin ardı-arkası bitimsiz akmakta olduğu için bir süre kullandıktan ve memleketine geri dönemesin diye hakkında şaiyalar, dedikodular yaydıktan sonra başka işlere koşuluyorlarmış. Bu öyle bir tezgâhmış ki insan mafyası seks işçiliğine hiç bulaşmamış olan kadınlarımıza bile fahişe damgası yapıştırıyormuş… Rusya; Türkiye’de kürtler’le(kadın satıcılığını Türkiye'de hatırı sayılır bir çoğunlukta kürtler yapmaktadır), Gürcistan’da gürcüler’le, 90’lı yılların NATAŞA algısını şimdi bizim kadınlarımıza yapıştırmanın gayretindedir. 

Ataerkillikten mi ele almalı, arz-talep ilişkisinden mi? Neresinden tutsam elimde kalmıştır zira bu konu. Derindir, ucu geleneklere dayanır, dinlere, egemenliğe, erke, tüketime, sömürüye… ve tabulara, ve elbette cinsel devrime. Ama başka bir yazıda anlatalım onları da.

Devam edecek…

Jale ALTUNEL
22 Şubat.2016


21 Şubat 2016 Pazar

YENİ-SEVRÎN ESKİ HIRSIZLARI

11 Ağustos 2015’te yazdığım bir yazıda Ön Asya’da olup bitenlerin bir üçüncü Dünya paylaşım savaşı olduğundan bahsedip Ermenistan’ın bu senaryoya nereden ve nasıl gireceğine dair sorumu sormuştum. İşte Ermenistan da nihayet Rusya’daki güçlü diyasporası sayesinde şu malum büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek üzere kutsal babası Rusya tarafından oyunun içine çekiliyor.

Yaklaşık bir hafta önce APA’nın İzvestiya gazetesine göre, Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Başkan Yardımcısı Valeri Raşkin’le parti sekreteri Sergey Obuxov Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bir başvuruda bulundular. Başvuruda Ankara tarafından Moskova'ya karşı saldırgan bir siyasi tutum sergilendiği için Moskova Anlaşması’nın(16 Mart 1921) ve dolayısıyla Kars Anlaşması’nın(13 Ekim 1921) iptaline dair çağrı yer aldı: “Şu anda Türkiye tarafından saldırının arttığı halde ülkemiz ve müttefiklerimiz için uygun olan belgenin yasal olarak yeniden gözden geçirilmesi zorunludur. Ankara anlamalıdır ki, sorunun böyle tırmandırılması neyle sonuçlanabilir? Bu onu sadece yeni provokasyonlara sürükler. Bu konuda Türkiye hâkimiyetine hatırlatmak gerek ki, dostluk ve kardeşlik hakkındaki Moskova Anlaşması ebedi değildir.”

Bu anlaşmaların maddelerini az çok biliyorsunuz. Ben anımsadığıma göre herkes anımsıyordur. Ama yine de kısaca kaynaklardan aktarmak istiyorum:

Moskova Anlaşmasında alınan kararlarda, Rusya Misak-Milli’yi tanıyordu tanımasına ve Ardahan’la Kars’ın sınırlarımıza dahil olmasını kabul ediyordu ama Batum Gürcistan’a veriliyordu. Batum konusu Misak-ı Milli sınırlarımızdan verilmiş olan ilk tavizdi ve anlaşmada şu kararlar alınmıştı:

1-Taraflardan birinin tanımadığı antlaşmayı diğeri de tanımayacak (Rusya Sevr’i tanımadığını kabul etmiş oldu)
2-Sovyet Rusya, kapitülasyonların kaldırılmasını kabul edecek (1774 küçük Kaynarca Antlaşmasıyla verilmişti, kapitülasyonları ilk kaldıran ülke olmuştur…)
3-Batum Gürcistan’da kalacak(Misak-ı Milli içinde yer alan liman kenti Batum (TBMM’de 5 Batum milletvekili bulunuyordu), Sovyet Rusya ile ilişkilerin bozulmaması için Rusya’ya bağlı Gürcistan’a bırakılmış ve ilk kez Misak-ı Milliden ödün verilmiştir. Türk birlikleri Batum’dan 24 Mart 1921’de çekilmiştir.
4 -Sovyet Rusya Misak-ı Milliyi tanıyacak (Misak ı Milliyi tanıyan ilk batılı ülke)
5-Sovyet Rusya bu antlaşmanın şartlarını, kendisine bağlı olan Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan tarafından da kabul edilmesi için aracılık yapacak.
6-Kars, Ardahan ve Artvin Türkiye’ye kalacak, Nahcivan Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olacak.(Bu durum Kars Antlaşmasıyla gerçekleşti.13 Ekim 1921)
7-Moskova’da bulunan Afganistan temsilcileriyle TBMM arasında 1 Mart 1921’de dostluk ve kardeşlik antlaşması imzalandı. Afganistan, TBMM Hükümetini tanıyan ve elçi gönderen ilk İslam devletidir.

Kars Anlaşmasındaysa;

1-İstanbul güvenli olduğu sürece boğazda ticaret yapılabilecek,
2-Azerbaycan Türkleri’nin yoğun olarak yaşadığı Nahcıvan bölgesine özerklik verilecek,
3-Batum Gürcistan'a verilecek,
4-Antlaşma tarafları hiçbir şekilde birbirine zorla antlaşma imzalatmaya çalışmayacak,
5-Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'a daha önce verilmiş olan kapitülasyonlar kaldırılacak,
6-Antlaşma tarafları, antlaşmadaki herhangi bir devletin tanımadığı antlaşmayı tanımayacak,
7-Her devlet kendi himayesindeki karşı devletin vatandaşlarına iyi davranacak, azınlık haklarını gözetecekti…
Bu anlaşma Sovyetler, Türkiye Azerbaycan ve Gürcistan arasında imzlandı. Sovyet hâkimiyetinde olmasına rağmen bir Türk Devleti olan Azerbaycan’ın anlaşmada yer alması önemliydi. Ama ne var ki ermenistan ve gürcistan, Sovyetler’in dağılmasından sonra Sovyetler’in imzaladığı Kars Antlaşması’nı tanımamış, Sevr’i tanımışlardır.

Şimdi tırmandırılan Savaş’ta Rusya’yla yaşanan gerginliğin bu antlaşmaları lağvetmeye yönelik girişimleri, tıpkı Osmanlı’nın hasta adam zamanı üzerine çullanılmasını anımsatıyor. İşte Rusya diğer beklenen taşeronunu devreye sokma planları yapıyor.

Öte yandan son günlerde Artvin’de neler olup bittiğine, “Artvin Cizre’dir” şeklindeki pankartlara bakıldığında, bir haftadır Batum’da demirlenmiş olan Türk fırkateyninin neden orada durduğuna, Kırım Tatarları’nın canhıraş bir şekilde Rus ordusuna çağırılma haline dikkat edersek, durumun ne yana çekilmek istendiğini daha net anlayabiliriz. Artvin’in Cizre’yle aynılaştırılması ve kulakların buna alıştırılmasının altında kirli oyunlar yatmaktadır. Bir yanda rantçılar diğer yanda vatanı parçalamak isteyenler.


Balyoz Ayışığı Sarıkız gibi uyduruk davaları ve sahte belgelerle Türk Deniz Kuvvetleri askerine yapılmış olan sivil darbe sürecini bilmeyenimiz yok. Bizler o zaman hep “Doğu Akdeniz petrollerini koruyacak fırkateyn komutanlarımızı alıyorlar”, diye veryansın ettik. Ama durum tam aksi istikametten Karadeniz’den sinyaller vermekte. Tabii Nahcıvan ve Karabağ konusu da son derece kritik bir dönemece sokulmaya çalışılmaktadır Rusya tarafından. Gezi Park olayıyla iç politikayı, Suriye ve Ön Asya’yla dış politikayı nasıl yönetemediklerini gözümüze sokarcasına bize göstermiş olanların halledebileceği boyutlarda da gözükmemektedir bu konu.  Ve işin içinde rusya ve ermenistan varsa Türk’ü Türk’e düşürmek, araya nifak sokmak konusunda 1989 Özbekistan’daki Fergana olaylarından da biliriz ki, onların en iyi yaptığı iş budur!


Ama öyle yağma yok! Biz koskoca bir Türk Milletiyiz. Artık onların plânlarıyla birbirimize düşmeyeceğiz. Türkiye’deki ve Azerbaycan’daki hâkimiyetler her ne tutumda olurlarsa olsunlar, bizi birbirimize düşüremeyecekler…

Türkiye’de yapılmak istenenler bir karşı-devrimin çok ötesindedir. 1. Kurtuluş Savaşı öncesi dayatılan sevr, düşmanların hafızasından hiç çıkmamıştır. Şu an aynı plân farklı gidiş yollarıyla işletilmektedir. İçerde ve dışarda aynı emeller doğrultusunda adı “terör” olarak değiştirilmiş olan saldırılar, 2013’te değiştirilmiş olan iç hizmet kanunuyla Türk Ordusu’nun eli kolu bağlanarak tırmandırılmaktadır.

Şu an olan-biteni terör şeklinde basitleştirmek, gerçeklikten çok uzaktır. Bu üçüncü Dünya paylaşım savaşında, Türkiye parçalanmak ve paylaşılmak istenen ülkelerin başında yer almaktadır. Parçalanırken Türk Milleti kimliğinin ve Türk Devleti adının yok edilmek istenmesi, bizi ümmet-tabâ haline dönüştürmeye çalışanların başlıca amacıdır. Sebep Ön Asya’dan Türk unsurunun temizlenmesidir. Çünkü ön Asya’daki en köklü ve sağlam ulus Devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Küresel güçlerin ‘her ülkeyi halk’a tabâ’ya dönüştürerek ulus devlet olma özelliğini kendilerine saklama’ plânları kendi Dünya Efendiliklerini sürdürülebilir kılmak içindir…


Jale ALTUNEL
20.Şubat.2016





20 Şubat 2016 Cumartesi

bağırdık çığlık çığlığa

isteriz yen içinde kalsın şu kırık kol
sahip çıkarken sahipsizliğimize
bir bakarız ne bir kurum kalmış
ne yürünebilecek bir yol.
bize ya ölüm kalmış
ya destan yazılası bir rol!
Atatürk'ün yoluydu yolumuz, 
iz olduk
dışlandık doksanlarda, bir muamma giz olduk
Türktük, ne mutluyduk okul bahçelerinde
yasak olduk birden-bire sus olduk kafelerde
sis olduk sonra Tevfik'in tablosunda
ve o sisin çanı olduk, 

Melih Cevdetçe bağırdık 
çığlık çığlığa,
tanış olduk yeniden 

parlayan gözler aynasında,
şehit olduk artık kandık 

bayrağımızın alında!
ama hiç kanmadık dostum 

her Kemalist olana
muhalifmiş gibi çıkıp, 
televizyon kurana.
Kurtuluş yakın derim 
bu ihanet girdabında
Şehidime söz olsun, 

kısas halkın nabzında!

"bağırdık çığlık çığlığa"
j.ak
18.Şubat.2016

3 Şubat 2016 Çarşamba

GÖKYÜZÜ TULPARLARI

cam kenarına ekmek kırıntıları koydum 
ekmeğimin kenarında can kırıntıları... 
lokmalar bir bir boğazıma saplandı 
şehitlerim vatan koynunda al bayraklı!..

dinmez tinlerine rahmet olan gözyaşları...
uçarıdır canım Türk'ün gökyüzü tulparları
beklenmedik bir anda açılacaktır pür kanatları
ekmeğimizin bir yanında dururken can acıları...

j.ak
"gökyüzü tulparları"
3.Şubat.2016