Bir yanda vatanın bölünmez bütünlüğüne uzanan kanlı eller, bir
yanda o kanlı elleri oynatan kuklacılar…
Bir yanda Türk’ün namusu şerefi haysiyeti, bir yanda Misak-ı
Milli’nin dışından o şerefi, namus kavramıyla özdeş olmuş Türk kadını üzerinden
ayaklar altına alma girişimleri…
Bir yanda Türklüğün ve Cumhuriyet değerlerinin yılmaz savunucusu
ve doğasını korumakta haklı mücadelesini vermeye gayret eden Artvin ahalisi,
diğer yanda pontus rum ve pkk terörünün, o haklı davayı piç etmesinin zeminini
oluşturan sermaye ağaları ve bu unsurların tümünü gazlayan Rusya…
İki gün önce yazdığım yazıda Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Başkan
Yardımcısı Valeri Raşkin’le parti sekreteri Sergey Obuxov’un, Putin’e Moskova Antlaşması ve dolayısıyla Kars
Antlaşmasının iptaline yönelik bir çağrı yaptıklarını yazmıştım.
Düşman çaldığı minareye kılıflar hazırlamakla
meşguldür.
1768'de II. Çariçe Katerina Kırım ve Kafkasları ele geçirme sevdasıyla Lehliler'in Lehistandaki taht kavgası sonucu Osmanlı'dan yardım istemesini bahane ederek Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açtı. Osmanlı-Rus Savaşı. 1770’de, Osmanlı Devleti “Çeşme Bozgunu” olarak anılan donanma faciasına uğramıştır. Rus donanması Çeşme önlerinde Osmanlı donanmasını yakmış, 180 bin kişilik Osmanlı ordusu 30 bin kişilik Rus ordusuna karşı ağır bir yenilgiye uğramış, bunu duyan Padişah III. Mustafa, üzüntüsünden ölmüştür. Yerine geçen 1. Abdülhamit ise 1774’te Rusya tarafından kendisine dayatılan Küçük Kaynarca Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Bu antlaşma Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinde imzaladığı en ağır antlaşmadır. Buna göre; Kırım Osmanlı topraklarından kopartılacak, Ruslar Karadeniz’de serbestçe ticaret yapabilecek ve boğazları istediği gibi kullanabilecek, Ruslar Osmanlı Devleti’ndeki ortodoksların haklarını koruyup onlara hamilik edebilecek, kapitülasyonlar Ruslar'a da verilecek ve en önemlisi Osmanlı Devleti Rus Devleti’ne savaş tazminatı ödeyecekti… Osmanlı için birçok ilkin yaşandığı bu ağır antlaşma sonucu ahalisi tümüyle Türk ve müslüman olan Kırım elden çıkmıştı. Ve 1921 yılında imzalanan Moskova ve Kars antlaşmalarıyla, Küçük Kaynarca antlaşmasının ağır tahripleri büyük ölçüde giderildiyse de Batum tavizi verilmiş, Kırım ise bağımsızlığına kavuştuğu için anlaşmalarda yer almamıştır. Tabii Sovyetler zamanında bunun nasıl bir bağımsızlık olduğunu söylememize gerek yoktur…
Çariçe II. Katerina'nın Osmanlı galibiyetini anlatan tablo (Stefano Torelli)
Rus Komünist Partisi’nin Moskova ve Kars
Antlaşmalarının iptalini istemesi konusunda ağır bir tahrik ve tarihi bir
aşağılama söz konusudur. Ayrıca tıpkı Küçük Kaynarca Antlaşmasındaki gibi şimdi
de Rusya sınırımıza tecavüz eden uçağı düşürüldü diye bize tazminat ödetmek
istemektedir.
Moskova Antlaşması’nda Kars, Ardahan, Artvin Türkiye’ye kalacak ve Nahcivan Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olacak deniliyordu. Gözümüz kulağımız bu illerde ve Nahcivan'da olsun! Artvin’deki karışıklığın nedenini ve bu karışıklığı aslında kimin kışkırttığını gayet iyi biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki ermeniler, gürcüler ve kürtler rusya’nın oyuncağı, kuklası olmaktan öteye geçemeyeceklerdir. Açıkçası kürt teali, islam teali, taşnak ve pontus rum olarak bildiğimiz terör grupları şimdi de emperyalizme aynı hizmetlerini sürdürmektedirler. Ama biz Türk Milleti olarak Artvin ahalisiyle beraber bu haklı davamızda sonuna kadar beraber omuz omuza duracağız. Meydanı asla boş bellemesinler. Tıpkı Gezi Park'ta olduğu gibi haklı davamızı çakalların oyuncağı ettirmeyeceğiz! Kimse heveslenmesin boş yere!..
Rusya tehditlerinin yanısıra aşağılama ve tahkir
etme konusunda da kuklası ve vazgeçilmez piyonlarından Gürcistan’la bizi
Batum’dan kadınlarımızın namusu üzerinden tahkir ettiriyor. Gürcistan daha önce
bahsettiğim 1989 Fergana olaylarında ülkesine aldığı Ahıska Türkleri’ne de kötü
davranmış, eziyet etmiş ve söz vermesine karşın onları vatandaşlığa
geçirmemiştir.
Şimdiyse Batum’u Las Vegas yapacaklarmış. Böyle
açıklamalar yapmaktalar. O Las Vegas’ın altını bir parça kazıdığınızda seks
ticaretini göreceksiniz. O ticaretin de işçileri ne yazık ki Orta Asta’dan ve
Ön Asya’dan sözde “çocuk bakıcılığı” için kandırılmak suretiyle getirilen Türk
kadınlarıdır. Bu insan tacirleri, kadınlarımızı bu tezgâhtan geçirdikten sonra
yine başka işler yapsınlar diye salıveriyorlarmış. Ama kolu kanadı kırık,
sindirilmiş ve bir daha evine yurduna geri dönemez bir utancın içine
düşürdükten sonra…
Eskiden seks ticareti kadınları uyuşturucuya
alıştırarak, sürekli borçlandırma taktiğiyle yürütülür ve seks işçisi kadın
posası çıkana dek kullanılırdı. Şimdiyse mülteci ve göçmen işçilerin
ardı-arkası bitimsiz akmakta olduğu için bir süre kullandıktan ve memleketine
geri dönemesin diye hakkında şaiyalar, dedikodular yaydıktan sonra başka işlere
koşuluyorlarmış. Bu öyle bir tezgâhmış ki insan mafyası seks işçiliğine hiç
bulaşmamış olan kadınlarımıza bile fahişe damgası yapıştırıyormuş… Rusya;
Türkiye’de kürtler’le(kadın satıcılığını Türkiye'de hatırı sayılır bir
çoğunlukta kürtler yapmaktadır), Gürcistan’da gürcüler’le, 90’lı yılların NATAŞA algısını şimdi bizim kadınlarımıza yapıştırmanın
gayretindedir.
Ataerkillikten mi ele almalı, arz-talep
ilişkisinden mi? Neresinden tutsam elimde kalmıştır zira bu konu. Derindir, ucu
geleneklere dayanır, dinlere, egemenliğe, erke, tüketime, sömürüye… ve
tabulara, ve elbette cinsel devrime. Ama başka bir yazıda anlatalım onları da.
Devam edecek…
Jale ALTUNEL
22 Şubat.2016