30 Temmuz 2020 Perşembe

ANUNNAKİLER UZAYLILAR MASKELİLER ve YENİ DEMİRPERDE



Salgın başladığından beri televizyon kanallarını da, sosyal medyayı da, video kanallarını da, astrologlar, gizemli tarih anlatımcıları, bilim dışı sohbetler ve metafizik konuları anlatanlar bastı. Karantinayla başlayan bilinmeze doğru çıkarıldığımız bu yolculukta “bilinmezleri” bize bildiren “haberciler” kisvesine bürünmüş bu insanlara adeta abone olduk ve “neyse hâlim çıksın faalim” der gibi, yarı şaka yarı ciddi dinledik.


Kimi anunnakileri anlattı, kimi uzaylıları, kimi mitolojik efsanelerle gerçek tarihin harmanlandığı şiirsel destanları.

1990’lı yıllarda çarpıcı bir terim girdi lûgatımıza: Bilgi Toplumu. Kimileri buna çok sevindiler. Yaşasın bilgi toplumu olacak çok bilgili olacaktık. Oysa durumun bilimle ilimle uzak yakın alakası yoktu. Durum egemenlerin, sömürenlerin dediklerini tasdik etmek, onaylamak, hatta yeri geldiğinde bile asla karşı çıkmayacak bir hale getirilmesiydi toplumun. Bilim denildiği vakit, biz eyvallah diyecektik. Bilimsel gerçek denilince akan sular duracaktı. Öyle de oldu. Ağa ne derse o. Ağaların bilimi, ağaların bilimsel gerçekleri geçerli. Arada bilim adına çıkan çatlak seslere itimat edilmez, edilse de o ses kısılır ya da kesilir. Çünkü bilim onların tekelindedir. Haliyle gerçek de onların dediği. Hal böyle olunca bilim inandırıcılığını kaybetti, materyalist bilim yerini metafiziğe bıraktı. Kim bilir belki de istenen budur ağalar tarafından.

Salgın (pandemi) zamanı da işte böyle oldu. Dünya Sağlık Örgütü ne derse, neyi salık verirse, nasıl bir tedavi uygulanacak dediyse aynen öyle yapılıyor tüm dünya tarafından. Herhangi bir şekilde dışına çıkılması anlaşmalı olarak yasaklanmış durumda. Burada bilinen hasta başına devletten şu kadar para alınıyormuş, özel sektör bu kadar para kazanıyormuş, entübe hasta başı fiyatı ne kadar mışmış kısmına girmeyeceğim hiç. Hele milyarlarca insanı karbondioksit solutacak çılgınlıktaki maske saçmalığından hiç bahsetmeyeceğim bile… Çünkü yeni dinimiz pozitivizmden hallice bilgi toplumudur. Âmin.


Salgın sonrası oluşturulan bu ahval ve şeraite dönüp baktığımızda, insanların bir kısmının “sağlık için” konulduğu söylenen yasaklara pek de aldırış etmediklerini, pratik yaşamlarındaki davranışlarından görüyoruz. Ancak televizyonların ve medyanın kıskıvrak avucuna aldığı güruh, söz dinleyen tembihli bir çocuk misali kurallara uyuyor ve ne deniliyorsa onu yapıyor.

Kalp krizi, tansiyon, diyabet, kanser, beyin kanaması, trafik kazası, ev kazaları ve daha nice önceden “ecel” diye tanımlanabilen ölüm sebeplerine çok şükür pandemi sonrası doğru düzgün hiç rastlamadık. Ey insan, nerede ve ne şekilde ölüyor ve öldürülüyorsan adın covit-19’dur. Âmen. 


Oysa herkes karantinadayken inşaatta, yolda, çöp toplamada, kanalizasyonda, madende ve daha aklıma gelip de sayamayacağım kadar pek çok sektördeki işçi, sokaklardaydı ve çalışıyordu. Hatta bu işçilerden kimileri, güvenli çalışma koşulları sağlanmadığı için hayatını yitiriyordu. Tüm bunlar gözlerden kaçırıldığı gibi büyük ihtimalle ölüm sebepleri de covit-19 olarak kayıtlara geçirildi.
Salgınla beraber konulan karantina ve uluslar arası seyahat engeliyle tüm dünya ülkelerini birer Demirperde ülkesine çevirdiler.

Sovyetler Birliği zamanı, sanatçılar sporcular gibi önemli isimlerin ülke dışına çıkabildiklerini biliyoruz. Şimdi tüm dünyada onların yerini çok parası olan zengin kesim almış durumdadır. Onlar maske takmasalar da olur. Çünkü onlar ayrıcalıklıdırlar ve ayrıcalıklarının en çok farkına varıp gururlandıkları, ezcümle en keyifli zamanlarını yaşıyorlar.

Onlar özel araçlarıyla şehirlerarası, 
özel uçaklarıyla uluslararası seyahat edebiliyorlar... 

Şimdi uçuşlar falan açıldı tabii. Ama fakirler ayakaltından kalkmış, kaldırılmış oldu. Kimse şu keriz silkeler gibi atılan “eşitlendik” palavrasına inanmasın. Yok, öyle bir şey. Peki ya ne var? Anunnakiler var meselâ, sonra uzaylılar var, astroloji ve hangi gezegenin hangi gezegenle ters açı yaptığı var, ay ve güneş tutulmaları var, mitolojik efsanelerin tarihi gerçeklerle bezendiği Şahname gibi dev bir eserin yalan yanlış aktarıldığı tarih programları var, sonra üzerinde kendi şahsiyetinizi yansıtabildiğiniz maskeleriniz bile var. Kedili, fareli, köpekli, tavşanlı, cicili ve de bicili... Fukara avuntusu gibi tam. Karbondioksitimi bile kendime özel solurum diyenler için özel olarak imal ediliyorlar. Görün ne kadar şanslıyız. AMON!




Ağam bizimle eğleniy repliğini anımsamayan yoktur. Şimdi dünyanın ağaları kendi ekonomik çıkmazlarıyla yarattıkları panayırda tüm dünyanın fukara insanlarını sustalı maymuna çevirmiş durumdalar. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum öylesine derinleşmişti ki, yoksul kesimin bu uçurumu görmemesi, kıyaslama yapmaması ve evlerine tıkılıp haddini bilmesi en doğru olandı. 

Üstelik tüm dünyada, iki lokma aş peşinde koşan göçmen işçiler de böylelikle halı altına süpürülmüş oldular. Fransa'da başlayan sarı yelekliler hareketi bir yanıyla, işlerini ellerinden alan göçmen işçilere karşı organize edilmiş başlangıcıydı bu senaryonun. Covit-19 bahanesinin ikinci, üçüncü ve daha nice bilmem kaçıncı dalgasında sörf yapmaya devam edeceğiz bilmiyoruz. Sanıyorum üçüncü paylaşım savaşı sona erene kadar sürecek gibi görünmekte bu Yeni Demirperde Dünyası palavrası.


Jale ALTUNEL
30. Temmuz, 2020


14 Temmuz 2020 Salı

İKİ KOCALI HÜRMÜZ - ERMENİSTAN

Ermenistan’ı başına buyruk ve bağımsız bir devlet olarak görmek kadar safiyane ve naif bir düşünce olamaz. Ermenistan her şeyden önce Dünya üzerinde kurulmuş olan terörist devletçiklerden biri ve biz Türk Dünyası için, en tehlikeli olanıdır.

Uzun yıllar, Sovyetler Birliği hegamonyasında ve o ne derse onu yapan bu ülke geçtiğimiz yıllarda Dünya üzerinde Turuncu Devrimler’in babası sayılan ABD’nin “çabasıyla” bir Turuncu Devrim gerçekleştirmiş ve başındaki köhnemiş Sovyet artığı lideri değiştirip Paşinyan’ı başa geçirmiştir.
Tüm Dünya kamuoyunun bildiği gibi Azerbaycan ve Karabağ meselesi Türkiye’nin önemli kırmızı çizgilerinden biridir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bilindik kardeşlik ve soydaşlık ilişkilerine ekonomik ilişkiler ve üretim ilişkileri de eşlik etmektedir. Baku-Tiflis-Kars Demiryolu, bir başka değişle Yeni Demir İpek Yolu başta olmak üzere, Tap-Tanap boru hattı bu üretim ilişkilerine önemli ve son derece stratejik örnekleri teşkil etmektedirler. Ayrıca yok sayılıp küçümsenmeye devam ediliyor olsalar da, Azerbaycan’dan Türkiye’ye göçmen işçi olarak gelen soydaşların gerek bavul ticaretiyle olsun, gerekse küçük işletmelerin üretimlerinde bulundukları katkı olsun bu listede bizce hiç de küçümsenmeyecek ölçekte katkılardır.
Ancak stratejik üş birliği ve ortaklıklar söz konusu olduğunda iki sene önce de yazdıklarımda belirttiğim gibi, Yeni Demir İpek Yolu, bölgede ticari transportinge nezaret etmemiz konusunda iki ülkenin de elini ticari anlamda güçlendirecek bir unsur olmuştur. Tap Tanap boru Hatları konusu ise Covid-19 “salgını”yla ve buna mukabil petrol fiyatlarının düşmesiyle bir tür devre dışı bırakılmıştır.
Rusya, Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında sınır ihlâli konusunda bir anlaşma olduğunu ve Kazakistan’ın Karabağ konusunu bunun dışında tuttuğunu biliyoruz. Ermenistan’da da eski Sovyet nostaljisi yaşayan Paşinyan karşıtları olduğunu biliyoruz.

İÇ ÇELİŞKİLER SAVAŞ BAŞARISI TALEP EDER

Ermenistan’ın her daim Sovyetler Birliği ya da dağıldıktan sonraki adıyla Rusya’nın tetikçiliğini yapan bir terörist devlet olduğunu biliriz. Ama terörist, adıyla müsemma çıkarları kimden taraftaysa onun işini görür. Başındaki lideri ABD’nin atadığı Ermenistan’ın bu seferki sıçrayışını ABD’nin kışkırtmasıyla yaptığını düşünmekteyim. Tahribatını sınır ihlâliyle yapıp, suçu Azerbaycan’ın üzerine atması Rusya’yı muharebenin içine çekme plânıdır.
İşin aslı Amerika’nın amacı Ermenistan ve Azerbaycan üzerinden Rusya’yı ve Türkiye’yi karşı karşıya getirmektir.
Dünya’nın ekonomik krizlerine ve ülkelerin içlerindeki çelişkilere bakınca durum Birinci Paylaşım Savaşı’nı anımsatmaktadır.
Her ülkeyi ve içlerinde neler olup bittiğini bizlere anlatmayı politologlara bırakıyorum.
Ulu önderimiz Atatürk, “Savaş, gerekmedikçe bir cinayettir” demiştir. Diplomatik ilişkilerin tıkandığı, adeta gücü gücüne yetenin eşkiyalık ettiği, pek çok ülkenin demokrasi adı altında iç siyasetinde diktatörlük derecesinde halkına zulüm ettiği böyle bir dünyada kaçınılmaz hale getirilen SAVAŞ gerçeği, ancak silah ve mühimmat üreticilerinin cebini doldurmaya ve halkları daha da mazlumlaştırmaya çaresizleştirmeye yarar.
Ancak öte yandan Mustafa Kemâl ATATÜRK, pek çok cephede savaşmış, bu ülkeyi zalimlerin elinden kurtarmış, Kuvva-i Milliye gibi bir devrim ordusuyla hem askeri alanda, hem de siyasi alanda bir dehâ olduğunu tüm Dünya’ya göstermişti.
Şu anki duruma baktığımızda, Doğu Akdeniz’deki adalarımızı kaybettiğimizi, geri dönülmez kararlarla pek çok haklarımızı kaybettiğimizi iki cephede savaş halinde olduğumuzu görüyoruz. Emperyalistler bir üçüncü cephede de savaşmamızı istemektedirler. Bu, bir ülkeyi iyice güçsüzleştirip söz söyleme hakkını tamamen elinden almak için kurgulanmış oyunlardan biridir.

AZERBAYCAN’IN YANINDAYIZ

Bu ahval ve şeraitte olsak da, elbette Azerbaycan’ın yanında olacağız. Bunun altını kalın puntalarla çizeriz.
Rusya Savunma Bakanı’nın “bu konuya biz karışmayız” minvalindeki açıklamaları da pek güvenilir değildir. Bu arada söylemeliyim ki burda Rusya ve Amerika’yı soğuk savaştan kalma bir zihniyetle iki farklı kutuptalarmış gibi görmek son derece hatalıdır. Çünkü her ikisinin de Türkiye ve Azerbaycan hakkında kendi çaplarında emelleri vardır ve düşmanlık konusunda her daim ortak hareket edebilirler.
Amerika bu yüzden Dünya mirası Ortodoks Kilisesi AYASOFYA’nın cami olarak ibadete açılması krizini fırsata çevirerek, Ermenistan Azerbaycan hibrit savaşını çıkarmayı Ermenistan’a sipariş etmiş olmalı.

Jale ALTUNEL
14 Temmuz, 2020

5 Haziran 2020 Cuma

aşk şiiri

aşk başka bir diliminde
yirmi dört saatlerin
doksan dokuzdan beri
müridiyim oysa ben gecelerin.
bu ara devrim maskesi giydi
uzak batıda tüm sokaklar
örgütsüz ve zamansız kaldı
doğuda bulaşıcı hastalıklar.

bin aşık yılı uzağındayken şehrin
evreni eve sığdırmak oldu adı
yaşam mücadelesinin
nefes alamıyorum pankartlarını indirin
müsebbibi olacaksınız yoksa
nefes vergisinin.

artık aşk başka diliminde yaşıyor
yirmi dört saatlerin
ve komikliklerine gülüyor hergün
güzel kimliksizlerin
son perdesi oynanırken
bu ölmüş gezegenin
ay tozuyum ben hâlâ
gecelerimin.

anlamayan sevgiliye
şiir yazmak gibidir devrim
ne mevsimdir ne de ilkim
başka türlü davranıyorsa yoksula
köpürttüğün covit'in
"bugün 14 Temmuz,
kayda değer bir şey yok" dersin.

"aşk şiiri"
j.ak
5 Haziran 2020


















3 Mayıs 2020 Pazar

yeni dünya

yakın olma mazoşizmine
red cevabı verdi dertlerin,
dün gece itibarıyla
şu fukara beynim.
çünkü dostum nasıl olsa
taşeron bir film setinin
tahrif edilmiş tarih sahnesinin
hep en kötü
ve en kara karakteriyim.
iç mekân dekoru,
yemyeşil bir koru
malum ilâç endüstrisinin.
korku artık bilimsel
şu vahşi pozitivistten.
yeni dinimiz bu olsun sevgilim
der gibi baktık o an
yıkanmış doğada yunusların
Marmara’daki dansına
ve yeni dünya,
bir meyve adıydı aslında.
“yeni dünya”
j.ak
3. Mayıs. 2020

26 Mart 2020 Perşembe

corona

bir tâcın çığlığını duydu
tüm dünya
durun!
tam da bittiği yerde umudun,
en açık, en mavi ve en yeşil
yerlerindeyiz huzurun.

hey gidi benim batılı
kadim dostum,
sen zaten çok zaman önce
boğulmuştun.
çıkardığın savaşlarda
öldürdüğün çocukların kanında,
köle ettiğin mültecinin etinde,
mahvettiğin doğanın dalında.

bizler, öksüz ve yetim Doğu'da,
en açık, en mavi ve en yeşil
yerlerindeyiz huzurun.
çünkü biz sebep olmadık tüm bunlara
kapandık evlerimize
rahat vicdanlarımızla,
izliyoruz teşviş ve paniğinizi,
yağmalayışınızı o gösterişli marketlerinizi.

izliyoruz kadim dostum,
sözde moral eğlencelerinizi
mezarlıktan geçerken
korkmamak için şarkı söyleyen
bir çocuğa benziyorsunuz.
yine de halinize üzülüyoruz
ki insanlık gereği.
ve biz sükut içinde bir tebessümle,
en açık, en mavi ve en yeşil
yerlerindeyiz huzurun.

şimdi batılı kadim dostum,
cebinde paran ve geçkin yaşın,
gidemiyorsun küçücük kızlarına
Uzakdoğu'nun
ve genç delikanlısına Afrika'nın
bilemedim sen misin şimdi
o karantinadaki vahşi mazlum?

"corona"
j.ak
25.Mart.2020