Salgın başladığından beri
televizyon kanallarını da, sosyal medyayı da, video kanallarını da,
astrologlar, gizemli tarih anlatımcıları, bilim dışı sohbetler ve metafizik
konuları anlatanlar bastı. Karantinayla başlayan bilinmeze doğru çıkarıldığımız
bu yolculukta “bilinmezleri” bize bildiren “haberciler” kisvesine bürünmüş bu
insanlara adeta abone olduk ve “neyse hâlim çıksın faalim” der gibi, yarı şaka
yarı ciddi dinledik.
Kimi
anunnakileri anlattı, kimi uzaylıları, kimi mitolojik efsanelerle gerçek
tarihin harmanlandığı şiirsel destanları.
1990’lı
yıllarda çarpıcı bir terim girdi lûgatımıza: Bilgi Toplumu. Kimileri buna çok sevindiler. Yaşasın bilgi toplumu
olacak çok bilgili olacaktık. Oysa durumun bilimle ilimle uzak yakın alakası
yoktu. Durum egemenlerin, sömürenlerin dediklerini tasdik etmek, onaylamak,
hatta yeri geldiğinde bile asla karşı çıkmayacak bir hale getirilmesiydi
toplumun. Bilim denildiği vakit, biz
eyvallah diyecektik. Bilimsel gerçek denilince
akan sular duracaktı. Öyle de oldu. Ağa ne derse o. Ağaların bilimi, ağaların
bilimsel gerçekleri geçerli. Arada bilim adına çıkan çatlak seslere itimat
edilmez, edilse de o ses kısılır ya da kesilir. Çünkü bilim onların tekelindedir. Haliyle gerçek de onların dediği. Hal böyle olunca bilim inandırıcılığını kaybetti, materyalist bilim yerini metafiziğe bıraktı. Kim bilir belki de istenen budur ağalar tarafından.
Salgın
(pandemi) zamanı da işte böyle oldu. Dünya Sağlık Örgütü ne derse, neyi salık
verirse, nasıl bir tedavi uygulanacak dediyse aynen öyle yapılıyor tüm dünya
tarafından. Herhangi bir şekilde dışına çıkılması anlaşmalı olarak yasaklanmış
durumda. Burada bilinen hasta başına devletten şu kadar para alınıyormuş, özel
sektör bu kadar para kazanıyormuş, entübe hasta başı fiyatı ne kadar mışmış
kısmına girmeyeceğim hiç. Hele milyarlarca insanı karbondioksit solutacak
çılgınlıktaki maske saçmalığından hiç bahsetmeyeceğim bile… Çünkü yeni dinimiz
pozitivizmden hallice bilgi toplumudur. Âmin.
Salgın
sonrası oluşturulan bu ahval ve şeraite dönüp baktığımızda, insanların bir
kısmının “sağlık için” konulduğu
söylenen yasaklara pek de aldırış etmediklerini, pratik yaşamlarındaki
davranışlarından görüyoruz. Ancak televizyonların ve medyanın kıskıvrak avucuna
aldığı güruh, söz dinleyen tembihli bir çocuk misali kurallara uyuyor ve ne
deniliyorsa onu yapıyor.
Kalp
krizi, tansiyon, diyabet, kanser, beyin kanaması, trafik kazası, ev kazaları ve
daha nice önceden “ecel” diye tanımlanabilen
ölüm sebeplerine çok şükür pandemi sonrası doğru düzgün hiç rastlamadık. Ey
insan, nerede ve ne şekilde ölüyor ve öldürülüyorsan adın covit-19’dur. Âmen.
Oysa herkes karantinadayken inşaatta, yolda, çöp toplamada, kanalizasyonda, madende ve daha aklıma gelip de sayamayacağım kadar pek çok sektördeki işçi, sokaklardaydı ve çalışıyordu. Hatta bu işçilerden kimileri, güvenli çalışma koşulları sağlanmadığı için hayatını yitiriyordu. Tüm bunlar gözlerden kaçırıldığı gibi büyük ihtimalle ölüm sebepleri de covit-19 olarak kayıtlara geçirildi.
Oysa herkes karantinadayken inşaatta, yolda, çöp toplamada, kanalizasyonda, madende ve daha aklıma gelip de sayamayacağım kadar pek çok sektördeki işçi, sokaklardaydı ve çalışıyordu. Hatta bu işçilerden kimileri, güvenli çalışma koşulları sağlanmadığı için hayatını yitiriyordu. Tüm bunlar gözlerden kaçırıldığı gibi büyük ihtimalle ölüm sebepleri de covit-19 olarak kayıtlara geçirildi.
Salgınla beraber konulan
karantina ve uluslar arası seyahat engeliyle tüm dünya ülkelerini birer
Demirperde ülkesine çevirdiler.
Sovyetler
Birliği zamanı, sanatçılar sporcular gibi önemli isimlerin ülke dışına
çıkabildiklerini biliyoruz. Şimdi tüm dünyada onların yerini çok parası olan
zengin kesim almış durumdadır. Onlar maske takmasalar da olur. Çünkü onlar ayrıcalıklıdırlar ve ayrıcalıklarının en çok farkına varıp gururlandıkları, ezcümle en keyifli zamanlarını yaşıyorlar.
Onlar özel araçlarıyla şehirlerarası,
özel uçaklarıyla uluslararası seyahat edebiliyorlar...
Şimdi uçuşlar falan açıldı tabii. Ama fakirler ayakaltından kalkmış, kaldırılmış oldu. Kimse şu keriz silkeler gibi atılan “eşitlendik” palavrasına inanmasın. Yok, öyle bir şey. Peki ya ne var? Anunnakiler var meselâ, sonra uzaylılar var, astroloji ve hangi gezegenin hangi gezegenle ters açı yaptığı var, ay ve güneş tutulmaları var, mitolojik efsanelerin tarihi gerçeklerle bezendiği Şahname gibi dev bir eserin yalan yanlış aktarıldığı tarih programları var, sonra üzerinde kendi şahsiyetinizi yansıtabildiğiniz maskeleriniz bile var. Kedili, fareli, köpekli, tavşanlı, cicili ve de bicili... Fukara avuntusu gibi tam. Karbondioksitimi bile kendime özel solurum diyenler için özel olarak imal ediliyorlar. Görün ne kadar şanslıyız. AMON!
Onlar özel araçlarıyla şehirlerarası,
özel uçaklarıyla uluslararası seyahat edebiliyorlar...
Şimdi uçuşlar falan açıldı tabii. Ama fakirler ayakaltından kalkmış, kaldırılmış oldu. Kimse şu keriz silkeler gibi atılan “eşitlendik” palavrasına inanmasın. Yok, öyle bir şey. Peki ya ne var? Anunnakiler var meselâ, sonra uzaylılar var, astroloji ve hangi gezegenin hangi gezegenle ters açı yaptığı var, ay ve güneş tutulmaları var, mitolojik efsanelerin tarihi gerçeklerle bezendiği Şahname gibi dev bir eserin yalan yanlış aktarıldığı tarih programları var, sonra üzerinde kendi şahsiyetinizi yansıtabildiğiniz maskeleriniz bile var. Kedili, fareli, köpekli, tavşanlı, cicili ve de bicili... Fukara avuntusu gibi tam. Karbondioksitimi bile kendime özel solurum diyenler için özel olarak imal ediliyorlar. Görün ne kadar şanslıyız. AMON!
“Ağam bizimle eğleniy” repliğini anımsamayan yoktur. Şimdi dünyanın ağaları kendi ekonomik çıkmazlarıyla yarattıkları panayırda tüm dünyanın fukara insanlarını sustalı maymuna çevirmiş durumdalar. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum öylesine derinleşmişti ki, yoksul kesimin bu uçurumu görmemesi, kıyaslama yapmaması ve evlerine tıkılıp haddini bilmesi en doğru olandı.
Üstelik tüm dünyada, iki lokma aş peşinde koşan göçmen işçiler de böylelikle halı altına süpürülmüş oldular. Fransa'da başlayan sarı yelekliler hareketi bir yanıyla, işlerini ellerinden alan göçmen işçilere karşı organize edilmiş başlangıcıydı bu senaryonun. Covit-19 bahanesinin ikinci, üçüncü ve daha nice bilmem kaçıncı dalgasında sörf yapmaya devam edeceğiz bilmiyoruz. Sanıyorum üçüncü paylaşım savaşı sona erene kadar sürecek gibi görünmekte bu Yeni Demirperde Dünyası palavrası.
Üstelik tüm dünyada, iki lokma aş peşinde koşan göçmen işçiler de böylelikle halı altına süpürülmüş oldular. Fransa'da başlayan sarı yelekliler hareketi bir yanıyla, işlerini ellerinden alan göçmen işçilere karşı organize edilmiş başlangıcıydı bu senaryonun. Covit-19 bahanesinin ikinci, üçüncü ve daha nice bilmem kaçıncı dalgasında sörf yapmaya devam edeceğiz bilmiyoruz. Sanıyorum üçüncü paylaşım savaşı sona erene kadar sürecek gibi görünmekte bu Yeni Demirperde Dünyası palavrası.
Jale
ALTUNEL
30.
Temmuz, 2020