Süt vermeyen ineği keserler…
Bir arkadaşımla 2010 senesinde
yaptığımız bir sohbette işgâl kuvvetlerinin topraklarımızı “postallarıyla
çiğneme” tehlikesi var, bölünme ancak o şekilde gerçekleşebilir demiştim. O da
bana buna hiç gerek olmadığını, istediklerini nasıl olsa aldıklarını, bizi sağmal inek gibi
sağdıklarını, sözünü ettiğim şeye ihtiyaçları olmadığını söylemişti.
Kapitalizm üretmeyen bir toplumda
işlerliğini yitirir. Şu an gelinen durum sömürülmekten verilebilecek hiçbir şeyin
kalmaması ve sıranın toprak vermeye gelmiş olduğunu işaret ediyor. Kürt realitesi
bahane, deli gömleği şahanedir. Yukarıdaki sözü ettiğimde memleket sıcak para
bağımlısı haline çoktan gelmişti ve üretime dayalı bütün enstrumanlarımız
işlerliğini aynı şekilde kaybetmişti.
AKP hükümetiyle yaşanan II.Lâle Devri’nin
son demlerini yaşıyoruz. Saltanatını sürdürmek isteyenlerin memleket üzerine
oynadığı oyunun son perdesidir TESKERE.
Bir çok belirsizliği içinde barındıran
ve memleketi postallarıyla çiğneyecek askerlerin hangi yabancı ülke/ler’e ait
olduğu bile açıklığa kavuşmamış, içinde PKK, HPG ve YPG ile ilgili hiçbir tanımın
yapılmadığı, bir ülkenin meclisi önüne asla konamayacak derecede niteliksiz bir
belgeye ne hakla ve neye istinaden onay verilebileceği tartışmalı hatta
şaibeli, şikelidir. Şikeyi yapan kasti foulleri de görmez nasıl olsa değil mi?
Neler olup bittiğini artık hepimiz
görebiliyoruz, en kaba perspektiften en ince detaya. Kimlerin torunları Türk
Milleti adına kararlar veriyor, uygulayabiliyor, demokrasi ve özgürlük diye
gırtlağı patlayanların gerçek amaçları nedir? Demokrasi tramvayına ne zaman
binilir ne zaman inilir –hatta çoktan inildi bile- açık kart oynanıyor her biri
artık…
Sorun şimdi ve sonrasında neler
olabileceğini görebilmemize dairdir. Borçlandırılma yüzünden elimizden çıkmak
durumunda kalan Makedon topraklarında yaşanan sürecin az farklarla aynını
yaşamaktayız. Orada da İngilizler Osmanlı’yı borçlandırdıktan sonra çetecileri
kışkırtmış, silahlandırmış ve Osmanlı ordusunun bölgeye asker ve mühimmat
desteği yapmasına duyun-u umumiye kararlarıyla engel olmuştu. Mühimmatsız ve
desteksiz bırakılan Osmanlı Paşaları’nın yaşadıkları, tarihimizde büyük trajedilere
sahne olmuştur.
Bugünlerde memleket bir çok
tehlikeyle burun buruna.
Meselâ geçenlerde elime bir broşür geçti. Yahudiliği
tebliğ ediyor bu eflâtun renkli minik broşür. Hem de ne zaman yapılıyor bu
tebliğ? IŞİD sayesinde(!) İslâm’a karşı başlatılmış olan büyük bir uluslar
arası kampanya ile, insanlar gün be gün islâm dininden soğutulurken,
uzaklaştırılırken. Broşürde insanlara rahat bir yaşam vaad ediliyor. Ufak
örnekler vermek gerekirse, “Tanrı dünyamızı nasıl daha iyi bir hale getirecek?”
sorusunun altına “özdeyişler 2:21, 22 ve DANİEL 2:44” referans olarak verilmiş…
Örnekleri çoğaltmayacağım. Çünkü her dine saygım var, inançlar üzerine yargıda
bulunacak falan da değilim. Ama? Aması var işte.
Karşımızda II. Dünya Savaşı’ndan Aşkenaz
Türklerini katlettirerek büyük mağduriyeti yaratmış ve İsrail’i ülke olarak
kapatmış bir insan topluluğu var. Şimdi yapılan tebliğin bir parça altını
kazıdığımda din değiştirenlere on bin (10.000) TL. verileceği vaatleri de yer
alıyormuş. Biz son 12 yılda garibanı fazlasıyla artmış bir ülkeyiz. Memleketin
yarısından çoğu açlık sınırında yaşıyor ve bu vaatler karşısında Yehova’ya
inanan(!) sayısında ciddi bir artış olacağı aşikârdır.
Acaba bu islâmdan dönen
Türk Yahudiler IŞİD için yeni birer hedef tahtası oluşturuyor olabilirler mi? Şeklindeki sorumu da usülen sormuş olayım bu durumda. Bence olabilir. Almanya’da
katledilen insanlar da Hazar Türkleri’ydi sonuçta. Dinleri yahudilikti. Ama biz
Hazar Türkleri katledildi diye bağırmadık hiç. Ama Yahudiler katledildi diyerek
İsrail’e göz dikenler dünya çapında ağlıyor ve istediklerini de alıyorlardı.
Başından beri BOP’un Kürdistan’la bir
ilgisi olmadığını, bunun büyük İsrail ve Ermenistan projesi olduğunu söylemiyor
muyuz ve hedefin de Türkiye’nin sadece Doğu ve Güneydoğusu değil, tamamı
olduğunu? AKP’nin islâm diniyle alakasının olmadığını, bunların tamamının
yapılmak istenenlere birer örtü ve kılıf görevi gördüğünü…
Sanırım dünya üzerindeki en tuhaf din
para. Çünkü en inançsızını bile birden bire imana getiriveriyor. Para yeşil
sermayeyle AKP yandaşlarının eline geçerek el değiştirdiğinden beri, zengin
koca bulmak için türban kuşananlarla doldu memleket. Evlilik programlarına
çıkan kadınlardan birini izlemiştim yazın, “evlenince örtünebilirim” diyordu.
İlginç.
Işid de tıpkı diğer islâmi terör
örgütleri gibi acımasız katillerle dolu bir örgüt. Sureler hakkında “bakara
makara” diye alay ederek konuşan AKP’liler bir yandan, sahtece örtünenler,
gayet kalbî bir konuyu paraya endeksleyen din esnafları bir yandan ve daha
önemlisi eli kanlı terör örgütleri de diğer yandan.
Tanıdığım insanların en
maneviyatı yüksek olanlarında bile bir tiksinti uyandırmış durumdadır bu unsurların tamamı. Bu
sadece benim gözlemim tabii. Ama bugünlerde aklımıza mantığımıza ve
inançlarımıza sahip çıkmamız gerekiyor her şeye inat! Eşimizi dostumuzu,
komşumuzu bu türden tebliğler konusunda bilgilendirmeliyiz, uyarmalıyız. İsrail
bizim topraklarımız üzerinde söz sahibi olabilmek için bir yahudi mağduriyet
plânının hazırlığına kalkışmış olabilir ve Türkiye’deki Yahudiler’i
katlediyorlar diye dövünebilir yakında.
Yine olabilirlikler üzerinden yürümek
istiyorum. Teskere MHP evet derse çıkacak. Ki der diyorum. Bu durumda TSK
kendisine denileni mi yapacaktır yoksa kendi halkının yanında mı olacaktır?
İşte bu sorunun yanıtı da Bülent Arınç’ın geçenlerde “askeri yargıda idam
cezası halen yürürlüktedir” demesinde gizlenmiştir diye düşünüyorum. Arınç’ın
bu sözleri Hükümetin TSK’dan ötürü tedirginliğini ortaya koyan önemli bir
beyandır bana göre. Kendileri TSK’nın üst rütbeli askerlerden ibaret
olmadığının farkındadırlar. Bu sözleriyle Arınç TSK’ya aba altından sopa
göstermiştir. Teskere çıkarsa ve TSK içindeki askerlerden hükümet kanadından gelecek
emirlerin dışına çıkan olursa idam cezasına çarptırılabileceğini belirtmiştir üstü kapalı.
Ancak yazımın başında da söylediğim
gibi borçlandırılmakla elimizdeki tüm işler üretim araçlarımız en önemlisi de
yıkıcı kanunlarla tarım ve hayvancılığımız bitirilmiştir.
En zayıf ve en eli
kolu bağlı olduğumuz dönemleri yaşıyoruz bu sancılı yıllarda. Uğur Mumcu nur
içinde yatsın, bir kitabı vardı sancılı yıllar diye. Şu yaşadıklarımızı görse
nasıl tanımlar nasıl ifade ederdi bu yılları bilmiyorum.
Memleket niçin bu
şekilde üretimsiz bir hale dönüştürülür, neden adeta süt vermez bir inek haline
getirilir, cevabı çok açıktır. El koyabilmek için tabii… ve teskere çıkarsa bu
milletin tek şansı II. Kurtuluş Savaşı’nı yine yeniden yedi düvele karşı
kazanmaktır.
Teskere çıkması olasılığı köprüden önce son çıkış levhasıdır!