29 Mart 2013 Cuma

TÜRK-İYE...


Türkiyelilik,
Türkiye halkı
Türkiye milli takımı
Türkiye futbolu
Türkiye insanı
Son olarak buluşların şahı Türkiye bayrağı…

“Lan N’oluyo” deyip , -ki en başında demiştik-  hop oturup hop kalktık.

Türkiye yani iyelik eki almış olan bir isim duruyor karşımızda.
Türk-iye = Türk’ün sahip olduğu yer demektir. Tıpkı Reşat’ın yerinin Reşadiye, Mahmut’un yerinin Mahmudiye olduğu gibi Türk’ün yerine yurduna da Türkiye demişizdir.

Hal böyle olunca konulan tamlamalara dikkat çekmek isterim,
Türkiye halkı: Türk’ün yerinin halkı: Türk’ün yerinin ama bi’ Türk yok, başkaları var.
Türkiye bayrağı: Türk’ün yerinin bayrağı: Türk’ün yerine ait bayrak ve herkes altında.  Ama Türk yok. Gibi.


Şimdi birileri çıkıyor ben Çerkezim diyor beriki Kürtüm, hop diğeri ben Arnavutum…  Herkesler her şey. Ne hikmetse bir tek Türk yok. Hatta ırka indirgenip bu topraklarda o kadar az ve o kadar az olduğuna dem vuruluyor ki, hani yok sayılsa ne çıkar gibisinden sanal bir algı bile yaratılıyor. Hoş zaten bugünlere bizi getirenler de o “sanal algı yaratıcısı” kenarımın aydınları değiller mi? Onlar. Kimdir onlar? Malûm gazetelerin köşelerinden çığırtkanlık yapanlar yani medya-Tv ve bir de tabii ki internet platformları.

İyi de sormazlar mı adama, madem bu topraklarda Türk yok(denecek kadar azdı da), neden herkes Türkçe konuşuyor?  Sen Arnavutum diyen, neden Türkçe anlatıyorsun derdini?

Şimdi tabii biliyoruz ki ben böyle konuştuğum zaman ancak bir tamlamayla anılırım. Nedir? Faşist Türk. Herkes her şey olurken bir hümanizm ve demokrasi haresinin altından çağım çağım çağlarken, ben “Türküm” dediğimde hoop ben hemen faşist Türk oluveririm.

Bir Kürt, töre gelenek görenek adı altında 12 yaşında kızları gelin ederken, çocuklarına rojda berfin gibi isimleri koyarken kültürünü yaşatıyor denilir ama gelin görün ki bir Türk çocuğuna Timur, Kaan, Gökçe demeye görsün. Hoop yine faşist, hatta pis faşist Türk’tür. Geleneklerimi yaşatmak istiyorum diyebilen bir Türk’e rastlayamaz olduk. Değil bunu diyebilmek, imasını dahi yapsa nasıl damgalanacağını bilir çünkü. Oysa ben gayet samimi söylüyorum, şalgamın, şarabın, çiğköftenin ve hemen her kültüre ait her şeyin tadını, hatta suşinin bile tadını biliyorken hayatımda bir damla bile kımız içmedim. Neden? Benim kültürümü yaşatmamın önü tarihler boyu neden hep kapatılmış olabilir ki? Herkesin kültürünü yaşamasının önü bu denli açıkken ve bu durum hümanizm çığlıkları atılarak onanırken benim kültürümü yaşamam ve sürdürmem neden yasaklı?

İşte tüm bu palavra ve sanal örtülerle bugünlere kadar gelindi. Tüm bunlarla Türküm demeye dili varmayan insanlar yaratıldı. Ve neredeyse Türküm demek bir nevi ayıplı sıfat haline getirildi. Bunun bir sonraki aşaması sanırım küfür edilmek istenen kişiye  “Türk” demek olacak.

Saygı duyduğum bir kişilik olmasına karşın, ilk okuduğumda Türk Irkı’nın üstünlüğünü savunması nedeniyle hep bir adım geri durmuşumdur merhum H. N. Atsız’dan. Ancak yüzlerce yıla dayanan ve Türk’lere karşı bıkılıp usanılmaksızın tıpkı bir sürek avı gibi uygulanan bu yok etme politikalarına ve bugün yaşadıklarımıza bakınca ben bile, bir ırkın bir diğerine üstünlüğü gibi bir aşırılığı olmayan ben bile, acaba mı yahu demekten alamayacağım kendimi neredeyse. Ve elbette Orhun yazıtları geliyor aklıma. Hani şu, “Üstten gök çökmedikçe, yerden yer delinmedikçe” diye başlayan dizeler…

Demokrasi de hümanizm de son derece havada duran, son derece esnek ve değişken kavramlardır.  Camus herkes faşisttir derken sanırım bu elastikiyeti çok iyi tahlil edebilmişti. Hümanizmin bittiği yer kafanıza silâhın dayandığı yerdir. Öldürülmeye, yok edilmeye çalışılan biri hümanizmin doruklarında olmaz. Eline fırsat geçtiğinde kendisini öldürmek isteyeni öldürür. İşte demokrasinin de hümanizmin de bittiği yer orasıdır. Bazı hümanik sanatçı bozuntularımız varya hani? Bıkbık öttüler hümanizm adına. Sorarım peki, neden o hümanik ablamız sarayı andıran villasında korumalarla oturuyor? Ya da bana demokrasiyi, hümanizmi ve analar ağlamasın’ı dayatan küresel devletler, sınırlarındaki (kara-hava-deniz) tüm güvenliği kolluk ve ordu güçlerini neden kaldırmıyorlar ve o ülkelere girişler çıkışlar neden serbest olmuyor? Yani bu hümanizma öyle bir meret ki; kelin ilacı olsa kendi başına sürer dedirtir adama.

Dünyanın ilk yirmisine giren ülkeler kendi ülkelerindeki orduyu sınırları kaldırırlarsa işte ben o gün antimilitarist, antifaşist, antimilliyetçi ve hümanist olacağım söz veriyorum! Ama şu an hepsi de benden daha militarist faşist ve milliyetçiler. Kalkıp benim ülkemde bana üç kuruş borcum var diye tüm bunları dayatmalarına müsaade etmem, etmeyeceğiz!

Türkler(yani biz), binlerce yıldan bu yana, devlet kurma geleneğinden geliyoruz. Ve yazıtlarda da söylendiği gibi gök çökmedikçe yer delinmedikçe varlığımızı sürdüreceğiz. 

Kürtlerse devlet kurma geleneğinden gelmezler. İran’da bir zamanlar kurulmuş olan devlet, Sovyet Rusya’nın sömürüsü sırasında kurulmuş, Sovyet Rusya çekilir çekilmez de tarihe gömülmüştür.

Peki Amerika, enerji bittiği zaman bu topraklardan çekildiğinde ne olacak?  Bayılıyorum yanıtını bildiğim soruları sormaya. Gerçek aktörler sahaya indiğinde Kürtler'in kaça bölüneceğini ömrümüz yeterse ve küresel çetenin plânı işlerse göreceğiz. 


26 Mart 2013 Salı

gölgeler


dünü saklamış kıyısına
kasaba.
renkler griye döndü alargada
oysa günlerden bir gün
hani ben olduğum,
seçemediklerimin üzerine oturmuş
çekirdek yerken,
bir elimde aşk mevsimi olmayan
bir kış,
bir elimde saçlarından tuttuğum düş,
bahar kokusuna karışmıştı birden
serin olmayan gölgem.
ne kadar da tehlikesizdi o mavinin tuzu
sakıncalı tanımlardan önce
ve ne kadar yalnızdık evlerde
benler koşarken ön bahçede.
gel gör ki yalnızlığın tadı
daha tuzluydu Marmara’dan
ve anımsamıyorum
ne zaman nasıl korktuğumu
korkmaktan.

“gölgeler”
j.ak
26.Mart.2013