10 Şubat 2019 Pazar

ANNE TERLİĞİNDEN DARBEYE SEKSENLER GENÇLİĞİ


Hep geçmişe ait nostaljik anılar beynimizin uzun ince ve tatlı kıvrımlarında, bir nehirden akan bol köpüklü sular gibi tertemiz hüzünsüz pürüzsüz ve ışıltılıdır. Anımsadığımız günler bile hep bol güneşli ve sıcacık. Hey gidi seksenler.

Bu “bol güneşli sıcak anılar” herkeste farklı bir efektle vücut buluyor. Söz gelimi ben darbenin olduğu yıl sadece on dört yaşındaydım ve benden birkaç yaş küçük insanların bile o yıllardan bahsederken “gözü kara” ve çok “bıçkın” devrimciler olduklarını, hatta “götürüldüklerini”(!) falan anlatmalarına tanık oldum. Yahu insaf o yaşlarda klâsik bir Türk evlâdı anne terliğiyle terbiye ediliyordu. Misafirlikte birden fazla şeker almayasın diye evde nasihat veriliyordu sana paşam, ne götürülmesi, ne devrimciliği ne solculuğu alla sen. Cin Ali serisinden Marx’a, nasıl bir geçiş yaptın? Kara delikten mi geçtin?

İş başa düştü. Anlatalım madem.

Bizim bahtsız kuşak, yetmişlerin sonlarında yaşanan o bunalımlı kaosu da, her gün düzenli olarak gençlerin ölüm haberlerini de kafasına kazımış, üniversiteye adımını sıkıyönetim zamanı atmış ve anne-babası tarafından da “aman evlâdım sakın ola siyasetten bahsetme, ağzını sıkı tut asla bir olaya karışma!” şeklinde tembihlenmiş, “uslu”, tırsak ve sinmiş, yani kısaca kayıp bir kuşaktır. Bunun böyle olmadığını iddia edenlere aldırış etmeyin. Yalan söylüyorlar. Bir de anti Amerikancılık hikâyesi var ki hele o, külliyen yalan.

Beyaz Gölge dizisiyle parlayan basketbol hepimize Converse ayakkabılarını giydirmedi mi? Giydirdi. Antrenörümüze Coach diye hitap etmedik mi? Ettik. Grease adlı film gösterime girince o eski Amerikan arabalarına hayran olmadık mı? Olduk. Şarkı sözleri bile hâlâ aklımda,

“I got chills
They're multiplying
And I'm losing control…”

Üniversite yılları başladık kıllanmaya pek tabii. Ama kendi adıma şunu diyeyim ki o yıllarda okuduğum kitapları yeterince anlamamış olduğum ve 21 yaşımdan sonra tekrar okuduğum acı bir gerçektir. Etrafımdaki akranlarım da düpedüz aynı durumdaydılar.

Bizler itiraf etmeden ne değişebilir ne de değiştirebiliriz. Samimi olmak gerek. Geçmişle barışmak ve onu olduğu gibi kabullenmek gerek. Hareketli bir canlı üzerine falsolu terlik atabilen ve her attığını isabet olarak kaydeden annelerin gül çocuklarıydık biz. Ne eksik, ne fazla...

Ağabeylerinizin ablalarınızın anılarını kendi anılarınız gibi anlatmayın şu seksen darbesine dair. Gerçekten ayıp oluyor. O kaotik dönemde hayatlarını kaybeden fidanların hatırasına ayıp oluyor en başta…

Jale ALTUNEL
10. Şubat. 2019

4 Şubat 2019 Pazartesi

kadın

gidelim Nidaba
postmodern gürültüler sokağında
epik kostümlerimizi giyelim
bir elimiz,
yakın geçmişin çocukluğunda
bir elimiz,
geleceğin gece mavisi saçlarında olsun.
ne dersin?
sayfalar dolusu bir tarihi
sığdırabilir miyiz dokuduklarımıza?
ipe un serelim Nidaba
tozları yağacak tarihin
okuduklarımıza.

"kadın"
j.ak
4. Şubat. 2019