Kızılderililer yeni doğan çocuklarına
isim koymaz, sonradan yaptıklarına göre, o adı koyarlarmış. Filmlerden biliriz
ya hani, kurtboğan, oturan boğa, küçük tüy falan. Bizim memlekette de yediği
halta göre isim konacak çocuklar var. Yeni isimler, fonlanan çekirge, sevgi
pıtıcığı, yalancının mumu, mağdur tavşan, omurgasız zıpzıp kelebeği gibi
konulabilir.
Bu defterlerin kapanmayacağını biliyor,
beklemeden de bekliyorduk. Birileri yine “davranın Tellioğulları yeşil vadi
bizimdir” diye sabah akşam esrimeye başladı. Türk Milleti Seferoğullarıyla
Tellioğulları’nın amansız yarışına kilitlendi yine. Bu memleket Cumhuriyet
tarihinin başından beri ne çektiyse gericilerden ve bölücülerden çekti.
Cumhuriyeti bir türlü hazmedemediler. Eşitliği, yurttaşlığı, bir olmayı
beceremediler.
Hep dış mihraklar diyoruz, dışarıdan
kızıştırılıyorlar diyoruz ama dışarısı içerdeki “cevheri” görmese, kızıştırmaya
asla gücü yetmezdi. Dünyanın neresine giderseniz gidin, ayrıcalıklı sınıflar
görürsünüz. Bunlar kendini asil sanan feodal toprak ağalarıyla din sömürüsü
yapan ruhbanlaşmış sınıfların temsilcileridir. Eşitliği, bölüşmeyi, bir olmayı,
yasalar önünde aynılığı asla içlerine sindiremezler. Yani kısaca gericilik ve
bölücülüğün hammaddesi sınıfsal farktır. Türkiye’de 1980 darbe sonrası dini
siyasete alet etmeyen tek bir siyasi irade olmamıştır. Öncesinde belki vardı
bir iki, ama seksen sonrası sürece bakıyoruz hiç yok. 2002 sonrası dinci parti
AKP’nin kısa zaman içinde yarattığı İslam burjuvazisini en çarpıcı örnekleriyle
görmedik mi? Dünün mazlum ve mağdurları, bugünün zalimleri oldular.
Zenginlikler içinde yüzerken zulmettiler, ediyorlar. Peki, feodaller ne yaptı?
Onlar da asfalt feodalleri haline gelerek kendi etnik burjuvazilerini
palazlandırdılar.
Bu amansız sınıfsal mücadelede, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucu ilkelerini, kendi sınıfsal konumunu koruma dürtüsündeki
muhterislerin ise, onu koruma kollama konusundaki kifayetsizliği hiç de
şaşırtıcı değildir bu yüzden.
Hep deriz ya burjuvazinin milliyeti de,
dini de, imanı da paradır, sermayedir diye. Bu yüzden satın alması en kolay
unsurdur burjuvazi ve dünyanın her yerinde de bu böyledir. İki ülke arasında
kıran kırana savaş gider, fakir çocukları ölür, yoksulun kanı pahasına korumaya
çalıştığı bir avuç toprağı vardır, ama o iki ülkenin burjuvazisi aralarında pek
güzel ticari anlaşmalar hatta ortaklıklara filan girerler. Bunu İkinci Dünya
Savaşı’nda da şimdiki bölgesel hibrit savaşlarda da görürüz. Çok çarpıcı
örnekler vardır hatta uzatmak istemiyorum. Ruslarla Almanlara bakın, Ruslarla
Fransızlara bakın.
Dünya tarihi devrimler ve karşı
devrimlerle doludur. Bu yüzden Atatürk’ün kurucu ilkelerinden biri – bence en
önemlisi- Devrimcilik İlkesidir. Bu ilke sanki hiç yokmuş gibi davrandı boy boy
Atatürk afişleriyle bezenmiş partiler, kifayetsiz muhterisler. Türk Milleti’ni
rehavete sürüklediler. Ne güzel hiç tehlike yokmuş gibi, güldürdüler,
eğlendirdiler. Komedyeni siyasi hicivlerden kaçındı, Ferhan Şensoy gibi büyük
ustaların ‘güldürürken düşündürmek’ kaygısıyla alay eden soytarılar alkışlandı,
baş tacı edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ne kadar kırmızıçizgisi,
değeri, kutsalı varsa, hepsiyle alay edildi, halk bir yandan
fakirleştirilirken, bir yandan sindirildi. Endüstriyel futbol gibi, endüstriyel
sanat oluştu. Bu endüstriyel sanat hep fonlandı, bol alkış, bol takdir, bol
ışık verildi ona. Bu sözde siyasetten uzak isimler, konu bölücülük, konu
gericilik olunca, çeneleri düştü adeta. İyi de zıpzıp kelebeklerim,
omurgasızlarım, hani siz siyaset yapmıyordunuz? İşte bu “siyaset yapmıyoruz”
türü boş teraneyi duyduğunuz an, anlayın ki o herif siyasetin ağa babasını
yapıyordur. En sağda duruyor ve o sağ muhteris siyasetini yapıyordur.
Biz bunu endüstriyel sporda da gördük.
“Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu” diyerek sağ siyasetin malzemesi,
reklam aracı oldu ve olmaya devam ediyor yıllardır spor âlemi. Çünkü
zenginlikler fakir halkın başını döndürebilir. Hep bir seçilmiş vardır işin
içinde. Fakirliğin içinden çıkmış, kendi becerileriyle bir yerlere gelmiş ya da
getirilmiş örnekler sunarlar halka. “Bak, sen de çalışıp çabalarsan sen de onun
gibi olabilirsin, milyon dolarları götürebilirsin” algısını oluştururlar.
Sloganlaşmıştır hatta bu: “ÇALIŞ SENİN DE OLSUN” derler.
Oysa artık gelinen vahşi kapitalizm
ekseninde mevzunun sadece çok çalışmakla olamayacağı çoktan bellidir ya, ama
yine de böyle telkin edilir halk. Televizyon ekranlarından, boyalı basından
onların nasıl yaşadığı gösterilir halka. Hangi ünlü mankenle sevgili oldukları,
adeta burnumuza sokulur. Hele de işsizlikten sebep cinsel sublimasyonu bir
türlü gerçekleştiremediği sistem tarafından bilinen halk, kendini bu
“ünlülerin” yaşantısına gark eder. Onların hayatını yaşar adeta. Tabii bu iş
bir de TV dizileriyle filan soslanınca, bu rehavet, tadından yenmez hale gelir.
Ağalı diziler ne kadar revaçtaydı bir ara. Atatürk’ün en çok mücadele ettiği
zevat bunlar değil miydi? Bunlar ve din bezirgânlarıydı. Ama onun
cumhuriyetindeki televizyonlar, ağaları ve onların zenginliklerini ayrıcalıklarını
parlata parlata soktular burnumuza. Cumhuriyet tarihinde sanki sınıfsal farkta
bir uçurum varmış gibi çevrilen filimler, salya sümük izlendi, kimse de demedi,
“yahu o devirde böyle değildi durum” diye. Biz yemiyoruz bunu bilsinler.
Kitleleri kandırdıklarını sanıyorlar, ağızlarına dayamışlar ihanet borazanını,
on kişiden bin kişilik ses çıkıyor diye kendi yalanlarına inanıp, onunla
esrimişler. Ödülleriniz tıraş, işleriniz fos, içiniz boş, hiçbir şey
değilsiniz. Birilerinin malısınız ama o kesin.
Klasik eserlerden de tarihten de biliriz
ki, aristokrasi ilk zamanlarda kendine has soylu davranışlarıyla bilinirdi. Savaşa
ön saflarda gitmek soylu, asil bir davranıştı misal. Hatta ilk çağlarında bu
tavır öyle tuhaftı ki, bir soylunun karşısına ancak bir soylu çıkabilirdi.
Onlar savaşırken asla müdahale edilmezdi. Derken savaş meydanlarındaki bu
tavırdan düello geleneği doğdu. Zaman içinde aristokratlar geleneklerinden
koptular. Amaçsızlık onları içkiye kumara türlü sapkın davranışlara itti.
Kendini Rasputin’e kırbaçlatanlar mı istersiniz, kumar masalarında tüm
servetini verip karısını kızını bile peşkeş edenler mi… Kapitalist çağa
girildiğinde müflisleşen aristokratların soylu adlarını alarak yönetime talip
olmak isteyen burjuva sırtlanlarını görürüz. O soylu adlara sahip olmak da bir
aristokratın kızıyla evlenmek demekti.
Konumuzdan sapmayalım. Günümüz
muhafazakâr siyaseti, neoliberal kapitalizme geçtikten sonra güya eski
gelenekler üzerinden yürüyüp, yeni Osmanlıcılık örtüsüyle saklamaya ve ört bas
etmeye çalışmaktadır koskoca Cumhuriyeti. Atatürk bir burjuva devrimi yapmıştır
tarihi gerekliliği ve ihtiyaçları da son derece akıllıca saptayarak. Ve aç
gözlülüğü öngörülebilir olan burjuvaziyi de devlet kapitalizmiyle
dizginlemiştir. Seksen sonrasının liberal kapitalizme geçiş süreci işte bu
yüzden Cumhuriyetimizin yıkımına çanak tutmada önemli bir mihenktir. Kontrolden
çıkan aç gözlü burjuva, yönetim katmanlarında kendine yer arar, bir basamak
daha çıkıldıkça altta başka katmanlar oluşur, birbirini tetikleyen sarmal,
siyasi iddiaları da işte böyle beraberinde getirir. O iddialar arasında
babalarının mirası gibi yedikleri ve ekonomik olarak zayıflattıkları ülke de
dış mihrakların kolay lokması haline gelir.
Atatürk’ün Türk Milleti’ne atfettiği
ASALET, er meydanında her karışını kanıyla sulayan ve toprağını vatan yapan
yiğitler içindir. Üreten köylüye atfettiği EFENDİLİK, emeği ve alın teriyle
taçlandırdığı ekmeğini kutsal kılanlaradır. Bu değerlerimizle alay edenlere,
söz söyleyenlere, tartışmaya açan ve masalara yatıran ahlaksızların daima
karşısında olacağız. Aç gözlülükten başı dönmüş utanmaz, terbiyesiz sürüsü, siz
kim oluyorsunuz da bu vatanı peşkeş çekiyorsunuz? Zenginlikleriniz kursağınıza
dizilsin. Gidin o masalara kendi zenginliklerinizi, malınızı mülkünüzü,
villalarınızı yatırın. Bu memleketin bir karış toprağını yatıramazsınız siz o
masalara.
Kürt teali uzantısı PKK, HDP, CHP İslam
teali uzantısı AKP İYİ Parti MHP, tarihte yetmedi, şimdi yine yetmeyecek
gücünüz bu millete. Bu millet Türk Milleti. Gazeteci, medyacı sanatçı sepetçi
aparatlarınızla beraber tarihin çöplüğüne gömüleceksiniz.
Jale
AK
1
Ekim.2021