24 Ocak 2017 Salı

24 Ocak 1993...

Bir kürt dosyasıyla
Bir rabıta
Gitmişti kara günde 
Bir aydın daha
Gitmişti öylece,
Uçsuz uçmağa,
Mert değil bu düşman
İzliyor dünya...
Mumcunun mumu sönmez
Bilmez misiniz?
Bir ölür bin doğarız
Görmez misiniz?
Karanlık bezerse göğü otağı
Şimşek olur çakarız
Aymaz mısınız?
"aymaz mısınız?"
j.ak
24.Ocak.2017
Anısına saygıyla...

23 Ocak 2017 Pazartesi

İLK AŞKIMA

Ah be baba
Ne çok yakışırdı sana
O bembeyaz üniforma...
Bir de mesaide giydiklerin vardı
Bej renkli, kısa kollu
Nasıl da uzun gelirdi seni beklerken
Garnizonun Donanma yolu.
Onlarca yiğit dağılırdı da mesaiden
En yakışıklı olanını seçiverirdim
İçlerinden...
Ah be baba
Ne çok yakışırdı sana
Giydiğin üniforma
Makine yağı kokusu sindi biliyor musun?
Bütün çocukluğuma
Nasıl çektiysem içime
Bütün bir seni
kollarında.
Görüşürüz umarım bir gün
Kutlu uçmağda
"ilk aşkıma"
j.ak
23.Ocak. 2017

10 Ocak 2017 Salı

YENİ AYAKKABILAR (Öykü)

Günün yorgunluğu, işten dönüş otobüsünde üzerine çöküyordu hep. Ayın dördüncü günüydü ve Deniz indirime girmesini beklediği ayakkabıları almak için iş çıkışı mağazaya uğramıştı. Bugün yarım saat geç binmişti otobüse. Bir eliyle yeni ayakkabılarının olduğu poşeti ayaklarının altına doğru çekti ve başını geriye doğru yasladı. Tam içi geçecek gibiydi ki, koluna yaşlı bir kadının kolu deydi. Etrafta ona yer verecek kimse olmadığını fark etti ve ayağa kalkarak yerini yaşlı kadına verdi. 
Bir eliyle sıkıca tutunurken diğer eliyle de alış veriş poşetini tutuyor ve otobüsün her gün geçtiği duraklara bakarken, yeni ayakkabılarını düşünüyordu. İyi ki almıştı onları. Bu fiyata indiğine inanamıyordu. Ökçeleri biraz fazla mı yüksekti? Yok yok çok iyiydi yüksekliği, boyunu uzun gösterirdi hem. Kloş kesimli kaşe eteğindeki renk tonu ayakkabıların kenarındaki renkle neredeyse aynıydı. Geçen sene aldığı trençkotuyla da giyebilirdi… Camdan dışarı bakarken gözü bir anda camdaki aksine odaklandı ve eve sadece bir durak kaldığını farketti. Arkaya doğru ilerledi ve duracak butonuna bastı…
Merdivenleri hızlıca çıkıp eve geldiğinde ilk işi ayakkabılarını poşetten ve kutusundan çıkarıp terlik niyetine onları giymek oldu… Çok rahattı Deniz’in yeni ayakkabıları. Ah aman Tanrım, şurasındaki dikiş tekrarı neyin nesiydi? Derhal diğerine de baktı. Diğerinde de aynıydı topuk kısmındaki dikiş tekrarı ve bu görüntü ayakkabılarına çok hoş bir hava katıyordu…
Ayakkabı dolabının kapağı açık kalmıştı ve dolaptaki ayakkabılar Deniz’in bu coşkusunu izlerken eskimiş botlar beni artık bir daha giyeceğini düşünmüyorum diye geçirdi içinden. Abiye ayakkabılarsa biraz kıskanç biraz da gururlanarak yaşlı botların içinden geçenleri anladı ve gayet tepeden bakar bir edayla:
- Senin devrin bitti ihtiyar! Dedi ve patlattı kahkahayı. 
İhtiyar botlar yan tarafta duran spor ayakkabıları da kast ederek:
- Olabilir ama içinizde en çok beni giydi, kendini en rahat hissettiği ayakkabılar olduğumu unutmayın! 
Spor ayakkabılar rahatlık konusuna şiddetle itiraz etti.

- İhtiyar, yaşına saygım sonsuz ama benimleyken çok daha rahat. 
- Ayy seni giydiğinde ayakları leş gibi kokuyor. Öyle rahatlık olmaz olsun. Diye atıldı abiyeler…
- Olabilir ben ucuz bir spor ayakkabıyım onu geçelim bir kalem. Sizi giydiğinde de kendini çok rahatsız hissediyor! Cendere gibisiniz hanımefendi. Üstelik bir keresinde ayaklarında fazla kaldığınız o düğün sonrası nasıl da yara olmuştu topukları ve ayak parmakları!
- Evet ertesi gün beni yani en rahat ettiği botlarını giymişti topuğundaki yara bandını ve küçük parmağının kenarındaki su toplanmasını görmüştüm. 
- Biriniz kokutuyorsunuz, biriniz de eski püsküsünüz. Bense hem iyi durumdayım hem de uzun yıllar duracağım bu dolapta…
- Hey gidi günler hey. Dedi ihtiyar. Tam altı yıl oluyor beni alalı ve onunla çok anım var. İlk kez aşık olduğunda ayaklarındaydım. Sevgilisi onu ilk öptüğünde, elini ilk tuttuğunda yine benimleydi.
- Ayy tamam bildik, üniversiteyi kazandığı yıl Beyazıt’tan almıştı seni, İstanbul’un tarih kokan yollarında onunlaydın artık senin gibisini hiçbir usta yapmıyor… Eee? Ne yapalım ihtiyar, eski püsküsün işte! Şu haline bakıyor musun hiç dönüp?
Spor ayakkabılar centilmence susmayı ve konuşmanın bu kısmına karışmamayı yeğledi. Abiye ayakkabılarla yaşlı botların anılarını dinlemekten bıkmıştı. Zaten erkenden uykusu gelir ve uyurdu. Uyumak için sırtını döndüğü sırada, göz ucuyla Deniz’in yanlarına doğru geldiğini gördü. Deniz yeni ayakkabılarını çıkarmış, terliklerini giymiş ve onları ayakkabı dolabına koymaya geliyordu. Uykusunu dağıttı ve yeni ayakkabılarla tanışmak için kendine çeki-düzen verdi…
Yaşlı botları iyice kenara doğru ittirmişti Deniz, dolapta yer açmak için. İhtiyarın gücüne gitmişti bu tavır. Az önce Abiye ile yaptıkları konuşmanın da etkisi vardı bunda. Yeni botlar gelmiş ve dolap kapağı kapanmıştı. Abiyeler ve Sporlar yeniye olan kıskançlıklarını onun üzerine basıp pisletmeye çalışarak dışa vursalar da İhtiyar bağcıklarını kaldırarak onlara ayıp etmeyin dercesine imada bulundu,
- Hoş geldin evlat, çok iyi görünüyorsun. Usta bir elden çıktığın belli. Nerelisin?
- Beyazıt.
- Selam ben Abiye. Fena görünmüyorsun ama diğer tekinle farklı mı senin renklerin öyle?
- Yapmayın Abiye Hanım bence hiç de öyle değil. Selam ben Spor, nasılsınız?
- Merhaba arkadaşlar iyiyim, sizler de çok güzel görünüyorsunuz. Sizinle de sanki önceden karşılaşmış gibi hissediyorum kendimi İhtiyar Bey. Sanki tanışıyormuşuz gibi geldi bana..
İhtiyar onun bağcık kenarında yazılan yazıları tanımıştı. Beyazıt mı demişti? Yoksa? Anlamıştı İhtiyar aynı ustanın elinden çıktıklarını…
- Seni yapan ustanın sağ ayağında bir aksaklık var mıydı evlat?
- Evet vardı ya, ama siz nereden biliyorsunuz bunu?
- Ben de onun elinden çıktım.
- Remzi Usta?
- Ta kendisi…
Yeni ile İhtiyar arasında geçen bu hemşeri sohbetini kıskançlıkla dinleyen Abiye derhal uyudu. Sporlar da zaten uyumak için bahane arıyordu ki o da sızdı kaldı. Bir süre sonra Yeniler de uyumuştu.
İhtiyar kendine baktı, üzerindeki derin çizgilere ve içine işlemiş olanca toz gübüre. Tam o sırada pençe kenarındaki dikişlerin atmış olduğunu farketti. Çok yorgundu ve kendini hiç iyi hissetmiyordu. Beni artık giymez diye geçirdi içinden. Bu halimle ona yakışmam zaten… Bu düşüncelerle kaç saat oyalandığını ve kaç saat uyuduğunu hiç bilmiyordu ki Deniz’in çalar saatiyle açtı gözlerini. Üşümeyle karışık bir ürperti hissetmişti içinde…
Deniz elini yüzünü yıkamış, kahvaltısını etmiş ve giyinmişti. Ayakkabı dolabını açar açmaz Yeniler’i ayağına giydi. Tam o sırada İhtiyar’ın gözüne Deniz’in elindeki çöp torbası ilişti. Deniz İhtiyar’ı aldığı gibi çöp torbasına sardı! İhtiyar dışarısını görmeye çabalıyor ama en ufak bir şey görünmüyordu. Neler oluyordu böyle? Kendini çöp poşetinin içinde hiç hayal etmemişti. Gözlerini kapattı ve Deniz’in ilk dansını düşündü… Sevgilisinin onu ilk öptüğü anı… Ayaklarının yerden kesildiği anı düşündü. Üniversitede eğitim psikolojisi dersinden en yüksek notu aldığında nasıl da havalara sıçradığını…
Birdenbire tüm seslerin kesildiği bir yere girmişti. Deniz’in onu sert bir yere koyduğunu hissetti. Gözlerini daha da sıkı yumdu. Bir damla yaş süzüldü o an dikişleri atmış olan pençeciğinden.
- Kimse yok mu?
- Buyrun nasıl yardımcı olabilirim?
- Remzi Usta burada mı acaba?
- İçerde olacak çağırmamı ister misiniz?
- Lütfen…
Aksayan ayağıyla Beyazıt’taki dükkânın ön tarafına geldi iri cüsseli ve güleç yüzlü adam. Deniz o gelirken çöp torbasından İhtiyar’ı çıkardı. 
- Bu botları size yaptırmıştım, tamir edebilir misiniz acaba?
- Ooo bunlar çok eski olmalı, artık yapamıyoruz bunları çok pahalıya mal oluyor. Ama tamirini zevkle yaparım. Dedi bir eliyle pençesindeki söküğü yoklarken. Pençesi ıslak kalmış.
- Evet poşetin içi ıslaktı, oradan bulaştı sanırım. Ne zamana hazır olur Remzi Bey?
- Pazartesi gelin alın.
- Teşekkürler…

Jale ALTUNEL
“yeni ayakkabılar”
10. Ocak. 2017

4 Ocak 2017 Çarşamba

hava muhalefeti

Sil gözündeki yaşı Türkmen ana
Evladınla öylece kaldın sınırda
Vaz geçemeyeceğin gerçeklerin varsa,
mahkûmsundur her daim
dışarda kalmaya!
Neydi gerçeğin 
Türk olmaktan başka?
Neydi gerçeğin 
Sağ kalmaktan başka?
Bak mazlumlara kafayı takanlara,
Muhalefet etmiyorlar durumuna
Bugün herkes adına 
Hava muhalefeti var tüm yurtta!
Bir kasırga, bir fırtına ki
Umay ana ağlıyor kızlarımıza...
Bir kasırga deli bir bora,
delinir sanki üstümüzde doğa
Gök kızgın sana yapılanlara
Haber salar bulutlara,
Tulpar göğün üst katında
Haber salar kara toprağa
Muhaliftir bugün hava
Bütün haksızlıklara!...
Algışımı duy Tanrım 
Türkmen canlarımıza,
Aktemiz arçı yolla 
Sınırda soydaşlarıma...

"hava muhalefeti"
j.ak
29.Aralık.2016

Sağım düşmen,solum düşmen,
Paramparça,olmuş Veten!!!
Acı xeber var Helebden,
Her gün ateş yağır göyden,
Yene zülme düşüb türkmen,
Yoruldular gözlemekden,
Yardım da gelmir,kimseden,
Yardım da gelmir,kimseden...

Cavaranshir Mehdiyev
29.Aralık.2016