18 Haziran 2019 Salı

SAHİPLER VE KANAAT ÖNDERLERİ 8: MÜLTECİLER – GÖÇMENLER



Liberal kapitalizme geçiş sürecini (12 Eylül 1980) darbe sonrası başlayarak, Sovyetlerin dağılma sürecini takip eden dönemden beri yaşamaktayız. Bu zaman zarfında küçük esnafın ve burjuvanın, vahşi kurtlar sofrasında rekabet edebilmesini koşullandıran en önemli unsur kayıt dışı ucuz iş gücüydü ve hâlâ daha da öyle. Türkiye’ye gelen bu yedek iş gücü ordusuna baktığımızda, çoğunluk sırasıyla Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Azerbaycan göze çarpan Türk Cumhuriyetleri’ndendir. Burada gelenlerin çoğunluğunu belirleyen en önemli ölçüt, Türkiye’de kazandıkları paranın dolar olarak karşılığının kendi ülkelerindeki kullanım değeridir. Şöyle kalıplar kullanılır oldu meselâ son zamanlarda: “Özbekler çok çalışkan, ama Azeriler tembel.” İşin gerçeği şudur ki, ne Özbekler o kadar çalışkandır, ne de Azerbaycanlılar öyle tembel. Sadece 100 dolar gibi bir meblağın Azerbaycan’daki satın alma gücüyle Özbekistan’daki satın alma gücü farklıdır. Diyelim ki Türkiye’den Özbekistan’a ailesine ayda 100 dolar yollayan bir Özbek işçinin beş kişilik ailesi, gayet refah içinde geçinebilirken, aynı 100 doları ailesine gönderen bir Azerbaycanlının beş kişilik ailesi pek de geçinemez.

Göçmen işçi konusunda bilmemiz ve anlamamız gereken çok daha önemli bir husus şudur ki, göçmen işçi bir ülkeye asla kendi seçimiyle veya başına buyruk, keyfi olarak gidemez. Çalışacağı ülkenin koşullarıdır bunu belirleyen. Biraz daha açalım, çalışacağı ülkenin liberal kapitalizmi yaşıyor olması ve onu çalıştıracak olan burjuva patronlarının, sermayesini koruyabilmek ve daha fazla kazanabilmek için, ucuz emeğe duyduğu iştahlı ihtiyaçtır. Hâl böyleyken de, “Bizim kendi vatandaşımız zaten işsiz, gelmesinler, kendi ülkelerine gitsinler.” türünde yaklaşımlar, onları köle emeğiyle çalıştıran uyanık burjuvanın pek de umurunda değildir yani. Zira günde 14-15 saat, çoğu zaman izin günü olmaksızın, asgari ücretle ve en önemlisi de sigortasız bir şekilde çalışmaya hiçbir yerli işçi yanaşmaz.

Göçmen işçi konusundaki kısa özetten sonra mülteci konusuna geçelim şimdi. Mülteci; ülkesinde savaş, doğal afet gibi felâketler sonucu can güvenliğini emniyete almak üzere, ya da siyasi sığınmacı olarak yine can güvenliğini emniyete almak üzere gelenlere denir. Sığınmacıdır yani bu gruptaki insanlar. Ana amaçları işçilik etmek, çalışmak değildir.  Ancak ne var ki sığınmacı olarak gelenler onlar için ayrılan fonlarla “geçinemedikleri” zaman, çalışırlar. Ama mültecilerin tümü kayıt altındadır. Onlar için kayıt dışılık söz konusu değildir. Yani uyanık bir burjuva patronu, bir mülteciyi sigortasız çalıştırırsa başı belâya girebilir.

Bu anımsatmadan sonra Türk Soylu Göçmen İşçiler ve Suriyeli Mülteciler ayrımının altını kalın bir çizgiyle çizelim ve artık bu iki farklı konuyu birbirinden ayırabilelim. Çünkü siyasilerin ve bazı uyanıkların, mültecileri bize göçmen işçi gibi pazarlamalarının altında kasıt vardır. Bu asla bir dil sürçmesi falan değildir. Bu durum Türk Soylu Göçmen İşçilerden rol çalmaktır. Mültecileri sığınmacıları siyasi malzeme olarak kullanacak olanların ucuz politikalarıdır. Ola ki Suriyeli sığınmacıların bir kısmı orta ve küçük burjuvadır ve burada da kendi sermayeleriyle dükkânlarını açmışlar ve üstelik vergisiz algısız haksız bir rekabetle işlerini yürütmektedirler. Büyük bir kısmı çalışmaksızın sadece devletin verdiği yardım paralarını alarak, yaşadıkları şehirlerin sahipliğine soyunmuş durumdadır. Nargilelerini tüttürmek, plajda kadın-kız taciz etmek, adım başı mangal keyfi yapmak ve  “daha fazlasını” istemek, kısaca arpası fazla gelip azmak başlıca özellikleri olmuştur. Suriyeli mülteciler arasında bir azınlık olarak çalışanlar da vardır. Pamukta fındıkta yani tarla bağ bahçe işlerinde olduklarını biliyoruz. Ama dediğimiz gibi bu gruptakiler azınlıktadır. Suriyeli Mülteciler, homojen bir yapıya sahip değillerdir.





Şimdi birileri gelip gün içinde uzun saatler çalıştıkları için, dolaşımda hiç görmediğimiz Türk Soylu Göçmen İşçilerle, Suriyeli Mültecileri aynı kefeye koyuyorsa ya kasti bir terbiyesizliğin peşindedir, ya da göz göre göre bizleri aptal yerine koyuyordur.



Son haftalarda mültecilere ısrarla göçmen işçi denilmesinin altında yatan ekonomik gerçeklik şudur ki, kayıt dışılıktan kayıtlılığa geçiliyormuş gibi yapıp, (devlet kapitalizmine geçiliyormuş gibi yapıp), Orta Asya’dan gelen gerçek göçmen işçileri tamamen kayıt dışına itmek, yani liberal kapitalizmi sürdürmektir. Siyasi gerçeklik ise Suriye’den gelenlerin çoğunun Ermeni ve Kürtlerden oluşuyor olmaları ve yeni Amerikan projesi olan “şehir devlet” sürecinde bu kayıtlı mültecilerin belediyelerde istihdam edilmelerini sağlayarak Türkiye’nin parçalanma sürecini hızlandırmaktır.

Ancak bu işler o kadar kolay değil. Biz bu oyunu görüyoruz ve bozacağız!

JALE ALTUNEL
18 Haziran 2019


           

caz öze döndü dedi Veysel

caz özüne döndü
kayıtlı olanlar,
kayda değer işyerlerinin
şiddet görmemiş parkelerine
kayıt dışı olanları gömdüler
şiddetle.

meyvesi toplanmamış ağaçlar gibi ağırdı
mühimmatları askerlerin
mitraist mühimmatlara daldı uyku
caz öze döndü.

savaş ve duman
daha ağırdır
her zaman
bir askerin
taşıdıklarından.

"caz öze döndü dedi Veysel"
j.ak
18. Haziran. 2019