İşte ben
en az solist kadar önemli olan bu dört dansçının senkron dansını, bizim iktidar
ve diğer üç muhalefet partimize benzetiyorum. Diyorum ki ne güzel hiç hatasız
aynı ayak oyunları, hiç hatasız el ele tutuşmalar. Hani ufak tefek “mihriban
düşman”lıklarını da ellerini çapraz olarak tutmalarına benzetince, bir
bakıyorum aynısı. Kafalarını çevirdikleri açı bile aynı. Göz süzmeler, ayak
diretmeler, öne eğilmeler, geriye kaykılmalar, boyunlarını yukarı kaldırırkenki
asalet… Hep aynı. Dans bu ya, aslında rol yani. Yoksa asaletten değil. Öyleymiş
gibi yapıp inandırmak püf noktası.
Dört
partimiz de başlarını yine müthiş bir senkronla ‘Kürt sorun’una çevirdiler.
Nasıl bir uyum nasıl bir zamanlama! Küçük Kuğular halt etmiş.
Madem
kuğulardan kuzey ikliminden girdik, oradan da devam edelim. Vatandaş iç savaşı
deyince benim aklıma Çarlık Rusyası’nın devrilmesiyle beraber başlayan ve
neredeyse beş yıl süren beyaz ordu - kızıl ordu arasındaki o amansız iç savaş
geliyor. Şolohov “Ve durgun akardı Don” adlı eserinde nasıl güzel anlatmıştır
tüm ayrıntısıyla. Savaş Bolşeviklerle –kızıl ordu- feodal toprak ağaları ve
onların köylüleri –beyaz ordu- arasında geçer. Hikâyeyi yine bilmeyeniniz
yoktur. Yahu bizim memlekete
uyarlayacağım, bir türlü uyduramıyorum. Eğrisi doğrusuna bile denk gelmiyor.
Zira bizde PKK’nın siyasi uzantısı parti, sol olduğunu iddia edip duruyor ama
bölgedeki feodal yapıyla alakalı bir zerrecik söz çıkmadı şimdiye kadar
ağızlarından. Hatta terör uzantısına adeta beyaz ordu desem başım ağrımaz o
derece. Ee? Hani o sosyalizm? Tabii bu soru, “o” meseleyle çok yakın ilgilenen
YCHP’ye…
Kemal Bey
acaba ‘Kürt sorunu’ derken, PKK’nın 1949 Cenevre Sözleşmesine rağmen, 18 yaş
altı kız ve erkek çocuklarını dağa kaldırıp savaştırmasını mı, yoksa her tür
istismara uğratmasını mı kast ediyor? Yoksa köyünde aşiretinde, namus davasına
hesabı kesilmiş olan zavallı Kürt asıllı kadın vatandaşlarımızın, kırk katıra
değil kırk satıra razı gelerek ve militan olarak götürüldükleri yerlerde
defalarca tecavüze uğramasından mı bahsediyor?
Henüz
feodalizmden ve kadın ve çocuk istismarından geçememiş olmakla beraber,
bunların çözümünü, memleketi iç çatışmaya sürüklemeye çalışanlarda asla
aramayacağımız kuşku götürmezdir. Zira onlar Kuğu Gölü’nün Küçük Kuğu dansında
senkronize danslarındalar. Beri yanda da feodal ağalarının sınır ticaretini
ABD’nin bahşettiği ağır silahlarla korumaya programlı kendisini sosyalist
sanan, beyaz ordu kıvamında istismarcı bir terör örgütü var.
Ama işte
bizim nehirler Don nehri gibi durgun akmaz. Ve coşkun akardı Dicle… Ve coşkun
akardı Fırat. Ne geldiyse başımıza zaten bunların coşkunluğundan geldi. Tüm
dünyanın bir yudum suya muhtaç olacağı yıllar yakınlaştıkça küresel eşkıya ve
başımıza doladığı aparatlar çıldırmış gibi dans ediyorlar. Bir senkron, bir
eşzamanlı. Sanki dördü aynı balerinmiş gibi. Sanki kopyalayıp yapıştırmışsın,
hepsi baş solist, hepsi assolist.
Tam da,
şimdi artık eşzamanlı olarak neler görürüz derken, üniversiteli gençlerin yurt
mağduriyetine çöreklendiklerini gördük. Heh tam da o. İki çay biri açık olsun
mu desem, fotoğraf çekilirken birbirinin kafasına tavşankulağı mı yapmaya
çalışıyorlar desem… Efendim değil. İşaret parmakla orta parmak arasından… Yok,
arasından değil. Sadece o iki parmak kaldırılıyorsa, bu “zafer” işareti olarak
bilinir. II. Dünya Savaşı sırasında dönemin başbakanı Winston Churchill
tarafından kraliçeyi yani İngilizce Victory’i simgelemek için kullanıldı,
yaygınlaştırıldı. O iki parmağın V şeklinde açılmış hali İngiltere Kraliçesi’nin
zaferini simgeler. Ha, bizde bu hareketi PKK ve şehir uzantılarının yapması
kadar doğal bir şey yoktur evet. O anlamda haklılık var. Kraliçelerine de
hizmet var. Ama bu hareket sen git 1960’ların Amerika’sına “barış” simgesi de
ol. O dönem biliyorsunuz Amerika’nın Vietnam’ı talan etmesi, ülke içinde
şiddetli protestolara sebep olmuştu. Hippie’ler bu hareketleriyle o tarihlere
damga vurdular. 1969 Woodstock’unda Jimi Hendrix’ten tutun, Janis Joplin’e
kadar hep o “iki çay biri açık olsun” işaretiyle kazınmıştır hafızamıza.
Barışın el işareti bu, çizgiliği de güvercin ayağıdır.
İyi de
bizim PKK-HDP ve bilumum uzantılarının Victory ile mi bağlantıları var, yoksa
barışla mı? Sizce kreş bombalayan, Eruh’ta bebekleri kalaşnikofla öldüren,
doktor hemşire öğretmen demeden Güneydoğu’da katleden, Serap Eser’i diri diri
yakan bir örgütün barışla zerrece alakasını söyleyebilir misiniz? Feodal
ağalarına gıkını bile çıkartmayıp küresel çeteyle kol kolalığın peki,
sosyalizmle alakasını? Söyleyebilir misiniz?
Winston
Churchill’in Victory hareketini bunların ellerinde her gördüğümde bir gülme
tutuyor beni bu sebeplerden ötürü. Evet diyorum, derhal gönderiyorum ablama iki
çay tavşankulağı, pardon tavşan kanı…
Jale AK
28.
Eylül. 2021