30 Eylül 2015 Çarşamba

ŞEYTANLAR HAMISI VEZİFEDEDİR - Cavanshir MEHDİYEV

Ey avvam müselman,ay yazıq insan,
Dünyada hamıdan geri qalmısan,
Ecnebi gezende,o vaxt havada,
Sabir çox çalışdı,seni oyada.
Neden,ayılmadan,hele yatırsan?!!
Gör sen hara gedib,ne axtarırsan?!!
İllerle yığdığın pulu götürüb,
Gedib,dağa çıxıb,daş toplayırsan?!!
Axı,o daşları kime atırsan?!!
O daş kime deyir,sen heç baxırsan?!!
Şeytana daş atan,gedib Mekkede,
Şeytanlıq edermi,gelib ölkede?!!
Kesdiyin qurbanlar,verdiyin nezir,
Hamısı şeytanın cibine gedir!!!
O qara deşikde şeytan ne gezir,
Şeytanlar hamısı vezifededir,
Şeytanlar hamısı vezifededir!!!


Cavanshir MEHDİYEV
27.09.2015.Almatı ş-ri.

Kazakistan - Almatı'da yaşayan şair dosta ait dizeler...



Hac'da hayatını kaybedenler...
Allah rahmet etsin üzgünüz, ancak yaşananlar düşündürücüdür!

“SEÇİM” – MECLİS KİMİN İÇİN ÇALIYOR?

Son yüzyılda devletlerin işi, dünya tröstlerinin bürokratik işleyişlerini düzenlemek ve onların iyiden iyiye vahşileşen kapitalist ekonomik gidişatlarını sübvanse etmektir.

Seçimler işte bu geçimleri yumuşatır ve o çürümüşlüğü meşrulaştırır. Halkın büyük katılımıyla…
Meclise erken seçim sonrası girecek olan partileri hepimiz yakınen biliyoruz. Akp, chp, hdp, mhp. Kürtçü politika izleyen partinin karşısına görece Türkçü politika izleyen bir parti konulmuş, dinci merkez sağ partinin karşısına da görece bir merkez sol parti. Durum içler acısı bir traji-komedidir. Seçeneksizliğin ve “ehven-i şer”in doruğundayız ki hem bölünme hem de rejim değişikliği tehlikesiyle karşı-karşıyayız.

Yeni kurulacak olan meclisin oy çoğunluğu, başkanlık sistemine onay verirse, bu karşı devrimin tamamlanması anlamı taşır. Öte yandan hdp için yine sanatçısının sepetçisinin borusu öttürülmeye başlandı. Efendim hdp’ye çok haksızlık edilmiş (pkk’ya karşı yapılan operasyonlar kastediliyor) o yüzden oyunu hdp’ye vermek zorundaymış. Bir gün aynı haksızlık akp’ye veya mhp’ye yapılsaymış oyunu onlara da verirmiş!

Bu zırvalardan da anlıyoruz ki herdaim olduğu gibi kasap et, koyun can derdindedir. Ve hdp artık hem açıkça bölücülük ve teröristlik yapacak, hem de oyları yükselerek iyice legalleştirilecektir.
Bu aşamada başkanlık sisteminin gelmesi, yani anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan ilk dört maddesinin değiştirilmesi, yani karşı devrimin tamamlanması ve rejim değişikliği karşısında neler olabilir sorusu geliyor aklıma.

Bunun iki yanıtı vardır.

Birincisi Kemalist bir Türk Devrimi olur,

İkincisi güya “karşı devrim girişimi”nin önü her zaman olduğu gibi! nato destekli bir darbeyle alınır!

İkinci seçenek dünya tröstlerinin taleplerine uygun siyasetteki kabuk değişimini gündeme getirir. Siyasi yasaklılar meclisten alaşağı edilir, yep-yeni oluşumlar, göz kamaştırıcı yeni yalan dolan esnaflıkları ve siyasi evlilikler, şunda birleştikçiler, bunda yoldaşızcılar vs.’ler görürüz… Bu kez darbeyi meşrulaştırmak zor olmayacaktır:

1)“Meclis tarafından bitirilemeyen terörü bitirmek ve terörist partiyi tasfiye etmek”, (Zamanı geldiğinde küresellerle beraber yine ondan kullanmak şartıyla tabii.)

2)“karşı devrimin önünü almak”

Bunlar denildiği zaman nasılolsa akan sular duracaktır.

Ama bir de…

Bir de bu yanından bakalım;

Etinden sütünden ve her türlü nimetlerinden fersah-fersah istifade edilen, gül gibi sömürülüp giden bir memleket değil miyiz? Eh öyleyiz. Bu halkı bir karşı devrimle kışkırtmanın âlemi var mıdır? “Onlara” göre yoktur. Ola ki dünyadaki siyasi eğilimlerin bizim gibi ülkeler için (tekrar söylüyorum, eğer siyasi kadrolar değişmeyecekse) statukodan yana olduklarını görürüz. Ne şiş yansın ne kebap misali!

Bu durumda seçim sonrası kurulacak olan muhtemel koalisyonun başkanlık sistemine onay vermesi engellenecektir. Kemalist Devrim tehtidini göze alamayacaklardır.

Ama bu durum bizi rahatlatır mı? Asla rahatlatmıyor, bilakis huzursuz ediyor. Çünkü meclis işgâl meclisidir ve hdpkk legalleşmiş bir şekilde oradadır. Anadil, özerklik ve tam bağımsızlık sürecinde memleketin şımarık arsız ve yüzsüz veledi olmaya koşulmuştur. Ekonomik gidişatta ise iri burjuvazinin dünya tröstleriyle beraber “devlet” eliyle ceplerimize sokulmuş olan o hırsız ellerini ceplerimizden ne kadar da uğraşsak çıkarabilmemiz olanaksız gözükmektedir.

Kötü ekonomik gidişatın seçim sonrası tablosunda bol miktarda grevlere ve boykotlara tanık olacağız. Ama bu kuşatılmışlıkta sarı sendikalar eliyle yapılacak olan bu türden istim ve gaz alma politikaları kimin gazını alabilir o kısım şaibelidir. Çünkü bu halk aptal değildir!

1 Kasım Azerbaycan’da da seçim günüdür. Öngörüler her ne kadar bizimkiyle benzerlikler gösteriyor olsa da, hem rejim farklılığı vardır hem de halkın tutumunu kestirmek güçtür.

Rus etkisinin önüne islam konulacak ve islami etki buradan oraya sirayet edebilecektir meselâ. Oradan da Ortaasya’ya. Ama sağda solda tutturulan islâmi rejim mayası Türk coğrafyalarında tutmayacaktır. Ki bunu da zamanla ve aşama-aşama yaşayarak göreceğiz. İslâmi sürecin tüm despotizmini ve baskılarını bizim yaşadığımız engebeleriyle yaşayarak öğreneceklerdir.

Bununla beraber, soydaşlarımızın önüne Rus emperyalizmi karşısına islam dışında bir çıkış sunma zorunluluğumuz gözükmektedir ufukta!

Kendi iç sıkıntılarımızın halli-yolu paralelinde…

Sağlıcakla,
Jale ALTUNEL

13 Eylül 2015 Pazar

Benim Güzel Hediyelerim...

Kuzey Azerbaycan Nabran'dan Vuqar YAGUBOV adlı çok genç bir şair kardeşimden benim için yazdığı anlamlı akrostiş... 


BİR İLAÇ İSTİYORUM




BİR OĞRU TAPIN MƏNƏ
(BİR HIRSIZ BULUN BANA)





ELİNE YÜREĞİNE SAĞLIK ASLAN PARÇASI KARDEŞİM!

11 Eylül 2015 Cuma

“ŞARTLARIN OLGUNLAŞMASI” ve TARİH SAHNESİ

Evet, bu sözü 12 Eylül 1980 darbesi öncesi kenan evren, 1977 kanlı 1 Mayıs’ından darbeye kadar gelinen süreci dile getirirken kullanmıştı Milliyetçi-Halkçı çatışmalarında. Ki her ikisi de Atatürk ilkelerindendir, ölümlerin “yetişir” boyutlara tırmandırılmasından dem vuruyordu paşa, şartların olgunlaşmasını bekledik derken.

Yine o yıllarda milliyetçilik ve halkçılık ilkelerini bir daha asla içinden çıkılamayacak algılara saplamak “onların” gerçek hedefi haline gelmişti.  Halkçılığın içine etnisiteyi, soktular. Sol duruş ve halktan yana tavır almak dediğinizde mutlak suretle sanki yurdun diğer bölgeleri yokmuşçasına “doğu ve güneydoğu anadolu çocuğu” edebiyatı yapmalısınız demekti bu.

 Milliyetçilik ilkesiyse üzerinde en fazla oynama yapılan ve deformasyona uğratılan ilkemiz olmuştur. Milliyetçilik sanki sağcılıkmış gibi vurgulandı. Nedeni, MHP’nin parti olarak sermayedardan yana tavır alması olarak gayet net açıklanabilir. Evet, tavanda işler böyle yürüyor ve birden bire hem de “sol”un tam karşısına koyuluyorsa elbette damgalanış şekli de “sağ” olacaktı. Ama gelin görün ki tabanda işler öyle yürümüyordu. Halkın ciddi bir çoğunluğu sağ ideolojinin ve ekonomik politikalarının ne menem bir şey olduğunu bilmeksizin kendini “ben sağcıyım” diye tanıtmıştır vaktiyle. Ancak gerçeklikle ilgisi yoktur. Siz hiç burjuva bir şehit ailesi gördünüz mü? Ben görmedim. Vatan savunması yapan ve hatta vatanı için ölen insan dünyanın neresine giderseniz gidin düşük gelir seviyesine mensup insanlardandır. En iyi ihtimalle orta sınıftandır. Ama asla burjuva değil… Onun evi arabası iyi bir işi falan yoktur. Vatan sevgisi vardır ancak. Çünkü işler karıştığında gidecek bir yeri yoktur ki… Varı yoğu vatanı-toprağıdır!.. Ve o insanlar asla sermayedardan yana tavır almazlar. Halkçılık yani olaylara sol tarafından bakmak doğal bir içgüdüdür onlar için.

İşte milliyetçilik ve sağcılığın birbiriyle uzak yakın bir alakasının olmaması böyle bir gerçektir ki, milliyetçiliğin içine, yine MHP’nin kuruluşundaki ana hedeflerden biri olan Türk – İslâm sentezinin sokulması durumu da demoglesin kılıcı gibi durur orada!..

Bir dönemin şartlarını “olgunlaştıranlar” bir değişik aktörlerdi velhasılı. Şimdi hepsi rahmete gitti. Ama bu aktörlerin cast ajanslar’ı yine aynı, yapımcılar aynı, ha bazı ilave yapımcılar var tabii filmin bütçesi yüksek! Çünkü tüm dünya izliyor ne de olsa. Sabah kahvesini yudumlarken geniş ekran tv’sinden izliyor hem de…

Birileri yine şartları olgunlaştırıyor. Şimdiki mevzu kürt – türk!’e indirgenmiştir. 35 yıldır pkk terörü olarak adlandırmaya elimizden geldiğince imtina ettiğimiz mevzu nasıl kürtlerin tamamını kapsar hale getirildi, biraz muhakeme kabiliyeti olan zaten biliyor durumu. Doğu ve Güneydoğu’da pkk’yı desteklemeyen kürt’ün cezası derhal infazdır meselâ. Pkk o basiretsiz idareciler sayesinde yaratmıştır o korku imparatorluğunu. Köy Enstitüleri’nin kapatılmasından sonra, başımıza sıra-sıra çöreklendirilen sözde yönetici toprak ağalarının, özenle güdmüş oldukları “Dövlet” politikalarından haberimiz yok demeyin sakın! Bilirim vardır. Ve o devlet o zaman da benim devletim değildi zaten. Şimdikinin de olmadığı gibi. Türkçe konuşan bir devletimiz, Atamız’ın ölümünden sonra hiç olmadı ki! HİÇ! Ama o rezil kadrolarını değiştirmek dururken durun şu devleti yıkalım da demedik hiç! Ki demeyeceğiz! Bir Hava Kuvvetleri mensubu pilot ağabey 90’lı yılların sonlarına doğru şöyle bir laf etmişti kulaklarımdan hiç gitmez: “Eğer ben şehit olursam askeri törenimi doğunun en ücra mezrasında yapın! Bura halkı hayatlarında belki de ilk kez DEVLET’i görsünler…” Bir de işin en dramatik yanı şudur ki, Doğu ve Güneydoğu’muzda ciddi oranda Türk nüfusu da mevcuttur.

Şu acı dolu günlerde elbette kürt dalkavukluğuna soyunmadım! Bilenler ne olup ne olmadığımı çok iyi bilir. Bilmeyenler yazılarımı okur öğrenir. Ancak demem o ki; bir tek kürt bile olsa masum, o vakit gidişatı belirlemek bakımından tam bir çuvallama olacaktır bizim için. Unutmayınız ki Türk daima tarihte belirleyici rolleri üstlenmiştir. Yine öyle olacaktır. Ve Türk uyanık, zeki ve bu niteliklerin izdüşümünde de daima sabırlılığıyla ve gerektiğinde son hamleleri yapmasıyla tarih sahnesindeki yerini almıştır.

Son günlerde feysbukta pkk’nın şehir uzantıları, her zaman olduğundan daha canhıraş yapmaktalar mağdur edebiyatlarını. Hem de akla izana sığmayacak yalanlara bulanmış bir biçimde. Suriye’de 2014 yılında ışid’in vurduğu sivillerin fotoğraflarından tutun da, bölgede ne kadar önceki tarihlere ve farklı olaylara ait fotoğraf varsa #cizredesivillerölüyor palavrasıyla sanki TSK sivilleri öldürüyormuş gibi servis ediyorlar ve harıl-harıl paylaşıyorlar bunları.

Şartlar olgunlaşırken kurt izi it izine karıştırılıyor yukarıda anlattığım sağ(?)-sol(?) mevzuunda olduğu gibi tıpkı.

Akp ve hdp’yi tv ekranlarında hep dalaşırken birbirlerine küfrederken falan görüyorsunuz değil mi? Peki İnanan var mı içinizde bu tiyatroya? Aman diyeyim inanmayın. Onlar “katır cilvesi” sadece. Bop sürecindeki kutuplaşma zaten hdp, akp ve 2011 itibarıyla y-chp haline getirilen partinin de yüksek katkılarıyla bir güzel yaratıldı. Mhp ne mi oldu? O bu sürecin farklı zaman ve mekânlarında yer ve görevler aldı ama son düzlükte, yani şimdi, kendisini değil tabanını kullanacaklar.

Geldik zurnanın zırt dediği yere! Bakın yukarıda milliyetçiliğin içine giren Türk-İslam sentezinden boşuna bahsetmedim. Çünkü siyasal islâmı kullanarak başımıza gelen akp belâsı, tıpkı gezi direnişinde Tophane Yokuşu’na İzmir’in Ankara’nın çeşitli semtlerinde elinde sopalarla sokaklara indikleri gibi, provokatif inişler, nihavent çıkışlar yapmaya başlamışlardır. Bu arkadaşlarımızın sosyo-ekonomik durumları nedir peki? Çok mu zenginlerdir bu insanlar? Hayır değillerdir. Makarnaya kömüre oylarını verebilecek denli iki lokma bir hırka’ya gark olmuşlardır. Ancak ne ki, onların da bu memleketten başka gidecek yeri yoktur. Ve bu olgu gereği vatanperver ve milliyetçidirler. İşte akp parti tavanından yönlendirilen bu taban “tekbir” ve “Allahuekber”lerle dışardan bakıldığında mhp tabanından gayet farksızdır. Ancak gelinen noktada akp tabanı yani aktrollerimiz, bilerek ya da bilmeyerek, hdp ve akp’nin kanaat önderliğinde, pkk’nın şehirlerdeki terör militanlarıyla karşı-karşıya getirilecektir. Aktollerin MHP tabanına lokomotif görevi görmesi gibi bir saçmalıkla burun burunadır yani memleket! Lokomotif karşı aktivistlere, MHP tabanının meze olması ya da edilmesi tehlikelidir!

Sakın yanlış anlaşılmasın. Bir şeylerin anti-çığırtkanlığı falan değil yapmaya çalıştığım. Sadece göstermek.

Ve hep şunu derim, aman ha başkalarının oyunlarında “figüran” olmayın! Kendi senaryonuzu yazın yönetin ve o sahneyi ele geçirin!

Çünkü o sahne bu pespayelerin sizi sürüklemek istediği beşinci sınıf bir pavyon sahnesi değil,

TARİH SAHNESİDİR!

Jale ALTUNEL

11. Eylül. 2015

BİR DAVAYI "DAVA" EDEN SANATTIR!



Çok uzun zaman önce ele geçirdiler köşe başlarını. Bu hangi parti başa geçerse geçsin bir devlet politikasıydı çünkü. Nasıl ki MEB ele geçirildi ve tarihten diğer derslere "onların" istediği gibi bir müfredata gark olundu, durum sanat sepet işlerinde de aynı garabet silsilesinde bugünlere geldi.
Önce sinemamızı ele geçirdi yorgolar, artinler, Tiyatrolara sıçradı sonra Türk düşmanlığı. Vodvillerde izledik Türk'ün aşağılanmasını ve hatta güldük bizi alçaltan sinsi senaryolara.

Sinemada Türk tarihiyle ilgili filmler hep en düşük bütçelerle en ucuzundan yapıldı. Hatta sonradan bu düşük bütçeli tarihi filmler "alay konusu" bile oldular. Hepbirlikte bunlara da güldük tabii.
Git-gide daha da tuttular köşe başlarını. En güzel mekanlar, en cafcaflı müzikholler pkk'nın şehir uzantılarına ait kürtlerin oldu. Oldurtuldu.

Artık 90'lara gelindiğinde iş iyiden iyiye belirginleşmişti. Bir de kafamızı çevirdik ki, bir "kürt hareketi"dir gidiyor. Hem de yanına en güçlü dava arkadaşı SANAT'ı almış...

Kürt mağduriyeti üzerine çevrildi filmler.
Kürt mağduriyeti üzerine yakıldı türküler.
Rock gitarın solosunda soslandı kürt ajitasyonu.
Ve fanzinlerde şiir oldu haymatlos edebiyatı.

Aynı fanzinlerde bayrak vatan ve millet küfür yağmuruna tutuldu post-modern edebiyatçılar tarafından.
Öyle iyi sanatçılar tanıyorum ki bu pespayelik karşısında susmayı tercih eden.
Konuşursak diyorlar, çıkacak yer bulamayız, aç kalırız. Düşünün durumun vahametini...

Bir de yaptıkları yazdıkları hiç bir halta benzemeyenler vardı 90'larda. Onlar bu hareketten yana tavır aldıklarında pohpohlandıklarını keşfedenlerdi. Baktılar burada iyi mama var, aynen o yoldan devam ettiler. Sonra ne mi oldu? Hani kendi yalanına inanma hastalığı vardırya, işte onlar o hastalığa tutuldular ve onların mevzuları hâlâ daha kürt mağduriyetidir.
Sözcük algısı neredeyse değişmiştir Türkiye'de. Hani hep yazılarımda retorik'ten dem vurarak, bir sözcüğün aklımıza getirdiği fotoğraftan bahsederimya... İşte köy denildiği zaman artık herkesin aklına doğu ya da güneydoğu anadolu'da bir köy geliyor. Hey gidi sinema sen nelere kadirsin!

Azınlıklar her daim davalarını çok kuvvetli bir dayanak olan "sanatla" yürüttüler. Sindiler nüfuz ettiler içimize. Türk'ün gişelere bıraktığı hasılatla yaptılar hem de bunu.

Ve hep şunu düşünüyorum; bu memleketin gerçek sanatçısı gerek susarak olsun, gerek emperyalizmin kuyruğuna payanda olmuşlara el vererek olsun bu topluma ne büyük kötülük ettiğinin farkına varacak mı bir gün bilmiyorum...

Sağlıkla,
Jale ALTUNEL 10. Eylül. 2015