ey sevgili,
nasıl bir suskunluğa boğdun beni bir bilsen
hani ekmediğim halde üzerinde biten
ayrık otlarını yolmaya çabalarken
yorgun başıma değen öğle güneşine kızıp
ve sonra ellerimle toprağına küsüp
derdimi kısık sesimle anlatıyorum ya şimdi
yılda tek sefer bana açtığın
o bembeyaz, düştü düşecek tek zambağa,
bin asır bekler gibi
tez telâşlarıma boğacak başında
ve ellerimde toprak kokusuyla...
ey sevgili,
köklerinden akan için için gözyaşlarını
duymam mı sanırsın
ellerim kara topraklarına kokarken?
seni yâr etmişler ayrık otlarına
yanmam mı sanırsın?
seni mâl etmişler,
duvaksız kirletmişler, ağlama...
"Açlığında hüküm süren"
kahramanları kadar Galeano'nun
bizlerde de o yürek var
otuz altıdan önceydi, anımsarsın...
ama bu kez acıtarak bastı
toklar yüreklerimize!
doymak bilmez domuzlar bastı
felç edilmiş ellerimize!
kara yazılara kara imzalar attı
korumak için para alanlar
üç kuruşa göz kapattı
tepende komutanlar.
ey sevgili ver elini,
masmavi gözlerin,
Ege'ye bakıyorum şimdi
dinle derdimi
bütün dağların kalem benim,
aç bana bağrını...
yıkamak içindir bilirim
bütün yaralarımızı
sakın esirgemeyesin bizden
o deli ırmaklarını...
sil gözlerini;
bak seherin sabahça çiğleri
tertemiz etmiş bedenini,
sana söz
şu felçli ve bağlı ellerime inat
ayaklarımla direyeceğim,
olmadı dişleyeceğim gövdenden
o piç ayrık otlarını!
ezelim ebedim,
memleketim...
dimdik tut üzerinde yeter ki sen,
kar beyaz zambaklarını...
"Ey Sevgili -Vatan-"
j.ak
23.Temmuz.2011
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder