31 Temmuz 2011 Pazar

MEMLEKET KANI BİR ŞİİRDİR 1283!




Ey sivil palyaço, ben de şimdi memleket kanı bir şiir demlemek istedim en acı ve buruk olanından...


Dem kapkaranlık olsun ki yüzümdeki acımtrak tebessüm, Temmuz sıcağında hararet kesen asitli bir Amerikan içeceğini içtikten sonraki gibi yavan olmasın. Tadında tat olmasın ki unutmayayım şehitlerimi. Ve ne uğruna uğurlanıp ebediyete gömüldüklerini.


Komutanlar istifa ettiler. Terfi edecek olan askerler birer birer içeri tıkılıyor. Malum gazeteler zılgıt çeker gibi manşetler atıyorlar:


“Karpuz kesecektik!” gibi.

Coşumcu bir yaklaşımdır medyanın son yıllarda burnumuza dayadığı.

Coşumculuk;  Gothe, Herder, Schiller gibi usta edebiyatçıların güzide eserleriyle iz bırakmış bir akım. Adını Klinger’in 1776 yılına ait bir tiyatro oyunundan alan o parıltılı dönem. Romantizm ile aydınlanma dönemi arasındaki bu dönem geliyor şimdi  aklıma  bizim manşet paralatan malum gazetecileri(!) okuyunca... Çünkü coşumculukta duygular mantığın ve aklın önüne geçmiştir. Tabii bizde önemli bir farkla. Bu mantıktan ve akıldan yoksunluk haline bir de hainlik ve nefret karışmıştır. Alın size “emperyalizme maşa olmuş hain coşumcu!” İşte ben bunlara uzunca bir zamandır “bizim coşumcular”  diyorum... 

Bu sıfır kilometre zevat, haine devrimci der, terörist saldırılara “ halkların kendi kaderini tayin hakkı” gibi isimler koyar,  kadın bedenine ipotek koyanları kutsar, kafasına abuk sabuk paçavraları dolayanların özgürlüğünü(?) savunur, borçla borç faizi ödemeyi “ekonomiyi iyi yönetmek” diye satar, her tür ikiyüzlülüğü ve kaypaklığı demokrasi diye tanımlar. Tek söylemedikleri, söyleyemedikleri vatan sevgisi ve Türk Milleti kavramlarıdır...

Nasıl bir oyun oynandığının herkes farkındadır artık. Amatör bir tiyatro topluluğu edasıyla herkes rolünü oynamaktadır. Komutanlara sufleleri verilmiştir şu son replikler için. Tonlama pek olmamıştır ama olsun o kadar kusur kadı kızında da olur. Biz Türk Milleti olarak sürç-ü lisanları affeylemekte gayet sabırlıyızdır.

İhanet bir iki üç değildir ki. Bir Antranik Paşa da içimizden çıkmamış mıdır? 1865 Şebinkarahisar doğumlu bu hain  de Osmanlı’ya karşı kurulan Taşnak çetesinin komutanı olmuştur. 600 yıl Osmanlı’yla hiç bir sorun yaşamadan oturmuş olan Ermenilere şöyle bir baktığımızda kim oynatmışsa o olmuşlar. Bizansın elinde hiç bir şey iken Fatih Sultan Mehmet ile millet statüsü kazanmışlardır ama gel gör ki, Fransızla katolik, Rusla ortodoks, İngilizle protestan olabilen tuhaflıkta çıkarlarını yaşadığı memleketin üstünde tutan tavırlar takınmışlardır hainlik eden bir çokları...


İbret için Antranik Ozanyan’ın biyografilerinin araştırılıp okunması gerek. Zira her kitapta farklı biyografilere rastlarsınız. Hele İnternetteki vikipediada okuduklarım beni şoka soktu dersem yalan olmaz! Türk düşmanı ve katliamcısı bu hain, Ermenistan denilen saçmasapan oluşumda okullarda minicik çocuklara halk kahramanı olarak okutulmaktadır ve Ermeniler seri bir şekilde Türk düşmanlığı ve nefretinin tohumlarını ekmektedirler peydah oldukları o topraklarda...

Bizdeyse herkesler Ermeni maşallah! Sorsanız o sokaklara dökülen avanaklara Antranik’in adını bile duymamışlardır. Çünkü bizim okullardaki tarih kitaplarına girmez böyle hainlerin adları. Neden? Neyse, nedenini nasılolsa herkes biliyor...

***

Bir savaşta düşürülmek istenen yegâne güç başkomutandır. Satrançtaki gibi. Şahı kaybeden savaşı da oyunu da kaybeder. İsterse yüzlerce askeri piyonu kalesi şusu busu olsun... 

Ordumuzun generallerine satranç tahtasındaki kalelere fillere ve dahi şaha hamleler yapılır gibi saldırıldı bu mantıkla. Sivil mahkemelerce saçmasapan hileli hurdalı bir oldu bitti ile “esir” alındılar. Onları esir edenler ne bağımsız olduğu söylenen yargı, ne de boynuna yular takılmış kukla bir hükumet! Onlar emperyalist çetelerce bertaraf edilmeye çalışılırken bizim yeni mütareke basını da zilleri takmış göbek atmakla meşgul! Malumunuz her şeyin yenisi var artık. Yeni CHP, Yeni mütareke basını... Taze boka konan sinekler olmaktan vazgeçtiğimiz an hiç birine pirim vermeyeceğiz umarım ki.

Madem hal çaresi başkomutanı yakalayıp esir etmekten geçen kalınca bir köprüydü de neden PKK’ya yıllarca liderlik etmiş Öcalan’ın alınması için Suriye ile pazarlıklar ancak 1998’de yapılabildi? Neden Karayılan haini ininden çıkarılamıyor? TSK kendisi üzerinden uygulanan bu sekiz yaşında çocuğun bile bildiği stratejiyi bilmeyecek başkomutanlarla mı doludur acaba? Hiç sanmam.

Ey Kemalizmin dişlerini  söküyoruz zannedenler; Bilmediğiniz şudur ki Kemalizmin dişleri tıpkı köpekbalığının dişlerine benzer. Her daim düşen dişlerin yerine alttan yepyeni  dişler çıkar ve tuttuğunu da koparır.

Ordu bu vatanı ve Cumhuriyet’i korumakla görevlidir. Görevini er ya da geç yapacaktır. Bu görevin başka hiçbir şeyle “karıştırılmaması” gerektir. Neleri nelerle karıştırdığının farkında olmayanlar, hem komik hem de aptal durumuna düşerler.

Mustafa Kemâl’in askerleri bir yanadır, diğerleri diğer yana... Ve asker ocağı şükür ki hâlâ daha Mustafa Kemâl’in askerleriyle dopdoludur.

Ordudan medet ummayalım diyenlerin askerlerin tutumunu, şu kritik günlerde takındıkları umarsız  görünen tavrı ve istifaları değerlendiriş şekli acımasızdır. Ordu düşmanlığı yapanlar, asla bu vatan ve bu milletten yana tavır almamış ve almayacak olan hainlerdir, kontenjanları da bellidir!  Gözümüzü kapatmayalım bazı gerçeklere. Bir ülke tam bağımsız değilse, isterse o ordu dünyanın birinci en büyük ordusu olsun sonuç şu günlerde yaşadıklarımızdan çok da farklı olmazdı. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Hem nalına hem mıhına tavırlar sergilemek, durumdan vazife çıkarmak  tıpkı bir çinekopun zokaya atlamasına benzer. İnanıyorum ve biliyorum ki Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ne yaparlarsa yapsınlar kimse ele geçiremeyecektir. İçerisindeki gaflet ve dalalet içinde bulunmuş ve bulunabilecek  komutanlarına rağmen... 

1283 her daim oradadır. Tüm harbiyelilerin içinde.

Çünkü “memleket kanı” demlenmiş bir şiirdir, 1283!!!

Hiç yorum yok :