Diyeceğimiz var ilimizde
Damgalar var dilimizde
Sahip yoktur özümüzde
Sor ki tarih anlatsın!
Doymaya gelmedik kardaş
İki lokma yiyip ölmeye
Göğün altı darlanır kardaş
Kimliğim ki çalınmaya...
j.ak
27.Kasım.2016
27 Kasım 2016 Pazar
ÖZELLEŞTİRME ve KADIN BEDENİ
Mülkiyet
özelleştirdi ağacın gölgesini
Denizin
sahilini, alimin bilgisini
Damganın
Teke’sini sonra güdülerimizi
Ahlakı,
namusu ve kadının bedenini!
Kapatılan
her şey dostum satılır paha ile
Satılır
kapatılan adı olur pahişe
Önce
kapat sonra sat ahlak bunun neresinde
Kölelik
bitmedi mi paha biçtin bir bedene?
Sığdırmış
hayatını bir küçücük bavula
Aldanarak
yaşarken paraya çokça pula
Kirlendikçe
bedenin bakirleşen ruhunla
Tertemizsin
fahişem artık umutsuz olma...
j.ak
27.
Kasım. 2016
22 Kasım 2016 Salı
Hocalı
.
Ciğerlerim dağlanır da durduramam ben
Göz pınarım acır durur söz diyemem ben
Hocalı'nın kısasını eş alamam ben
Adım Türktür bir bebeği katledemem ben...
Göz pınarım acır durur söz diyemem ben
Hocalı'nın kısasını eş alamam ben
Adım Türktür bir bebeği katledemem ben...
"hocalı"
j.ak
22 Kasım 2016
j.ak
22 Kasım 2016
11 Kasım 2016 Cuma
HER 10 KASIM YASTIR BANA
Bir gün birileri dedi ki;
"Bugün yas değil anma günüdür."
Oysa anmak unutmak demektir
unutun anarsınız yılda bir gün...
10 Kasım'da bizler oysa,
En duygusuz müfredat şiirleri
Okunurken bile okulda,
Ve göz yaşlarımızdan
En çok utandığımız
O ergen yıllarımızda,
Ağlardık,
O'nun yokluğuna...
Ah ben bu 10 Kasımlarda
Kanadı kırık bir kuş olurum
Adeta...
Oysa anmak unutmak demektir
unutun anarsınız yılda bir gün...
10 Kasım'da bizler oysa,
En duygusuz müfredat şiirleri
Okunurken bile okulda,
Ve göz yaşlarımızdan
En çok utandığımız
O ergen yıllarımızda,
Ağlardık,
O'nun yokluğuna...
Ah ben bu 10 Kasımlarda
Kanadı kırık bir kuş olurum
Adeta...
13 Ağustos 2016 Cumartesi
destan zikir porno
büyük bir davaya
büyük bir başçı bekliyordu ahali
sit alanlar gibi korunmaya alınırken
bazı internet siteleri.
şehit sayısı, mitingdeki insan sayısı,
tutuklu sayısı, yaralı sayısı.
reklamlar, skor haberleri
ses yarışması, nem yapışması,
vıcık vıcık
ve çöpte bayraklar…
kayıp geçmişin kayıtsız ninnisinde
bir destana dalıp gidercesine
kayboluyordu adamlar,
ekrandaki vajinada “sıcacık”.
hızlı tüket diyorlar sana çocuk
daha hızlı, daha çabuk!
her yer dijital, her şey elektronik
ve makineler bertold’tan beri
türküler söyler epik!
pornoda yükselmişmiş çıta “estetik”
yetmez yirmi dört saatler artık
yetmez kimseye boştaki vakitler
esir almış içgüdüyü çünkü sahipler!
ve bağrışırken Jale’nin gemisinde,
devrim göründü diye tulparlar,
zikirdedir o sırada tüm tutsaklar
tüketim ayininde kayboldu
esir yığınlar!
çöpe mi atılmış yoksa
o canım bayraklar?!
“destan, zikir, porno”
j.ak
13.Ağustos.2016
31 Temmuz 2016 Pazar
GELENEKTEN RACONA, KABADAYILIKTAN MAFYACILIĞA...
1972'den beri örgütlenmekte olan Fetullah Gülen cemaati Türkiye'den olduğu kadar yurt dışından da rağbet görmüştür. Gördüğü bu rağbetin temelinde Osmanlı'dan kalma tarikatçılık geleneği vardır. Bu ezoterik ve belli bir entelektüel birikimi gerektiren öğretiler İmparatorluğun daima ayrıcalıklı bir unsuru olmuştu.
Geleneğin dayanak noktası budur. Çünkü gelenek dinin kullanım
dışında kalmış şeklinin davranışlarla yaşatılmasıdır ki geleneksel bir konu da
kültürün bir parçası haline dönüşür.
Ancak...
O gelenekçi insanlar köylerinden ve kasabalarından 1960'lı
yıllarda göçmen işçi olarak bu coğrafyadan kopup Almanya, Hollanda, İsviçre,
Norveç, İsveç, Fransa gibi ülkelere gittiler. Oluşturdukları gettolarda gelenekleri
bir racon haline gelmeye başlamıştı artık. O bir tür dildi kendi aralarındaki.
Kendi gelenekleri, kendi ahlaki kuralları daha da katılaşmak, kemikleşmek
zorundaydı ki geleneklerin yaşama şansı olsun... Bu arada Türkiye'de 1960'lı
yıllar, iç göç dalgasının da iyice arttığı bir dönemdi ve aynı yurt dışında
olduğu gibi gettolaşma ve gelenekleri yaşatma refleksi aynı güdülerle
Türkiye'de de belirmeye başlamıştı... Tarikatçı "sızıntı" için
kolayca yürünebilecek bir menzildi bu. Ahlak ve namus olgusu üzerine geleneksel
bir örtü gibi giydirildi bu "ezoterik öğreti"... Zira Osmanlı'da
entelektüellere ait olanın, şimdi şehre ve dış ülkeye giderek ekonomik olmasa
da kültürel anlamda "sınıf atlamış" gettolara aktarılmasının zamanı
gelmişti.
Ve "yeni kabadayılık" sektörü Osmanlı'daki "mahallenin
namusu bizden sorulur" külhanbeyi raconuyla Cumhuriyet döneminin getto
kültürüne aktarılmış oldu...
İşte 1960'lardan beri Cumhuriyet Tarihi'ndeki mafyöz oluşum
bizde bu yollardan geçerek kendi yarattığı kanaldan böyle yürüdü. Aynı
örneklere dünyanın çeşitli ülkelerinden örnekler vermek mümkün. Mesela
Sicilyalı kendi coğrafyasında mafya falan değildi. Gelenekleri zaten onunlaydı.
Ama Amerika'ya gitti, Sicilya mafyasını oluşturdu. Çinli de aynı şekilde kendi
gettosunu ve mafyasını... Ve bunlar devletler tarafından öyle ya da böyle
kullanıldı. Bizde de kullanıldı. Osmanlı'da Külhanbeyleri, Efeler
kullanılıyordu. Ve Atatürk de Kurtuluş Mücadelesi'nde önemli yardımlar almıştı
onlardan...
Öyle sanıyorum ki, şimdi sokakta gördüğümüz kabadayılık ve
algılarımıza sunulan "Atatürkçülük"ün alt metnini bu benzerlik
üzerinden oluşturma çabasındalar. Ancak tarihsel farkları göz önüne alırsak bu
tamamen tersine döndürülmüş durumu daha net anlarız.
Akp ve cemaat, aynı temelden çıkış yapmalarına karşın birinin
hedef hitap kitlesi kabadayı jargonuyla küçük burjuva esnafı, birinin hedef
hitap kitlesi mafyöz bir oluşumla ordu ve iri burjuva olmuştur. Çelişkileri adeta
sınıfsaldır yani.
Bu durumda şu an sadece Türkiye’de değil, Dünya’nın birçok
ülkesinde kopartılan küçük kıyametlerin sebeplerini bu çelişkilerde aramak
gerekiyor. Çok uluslu şirketler ulus devletleri adeta birer imza mercii ve
kendi çıkar ilişkilerinin bir tür amortisörü olarak görmek istiyorlar. Bu
doğrultuda ele geçirdikleri önemli kurumlardan biri de işçi sendikaları oluyor.
Şu an cemaatin hangi sendikaları ele geçirdiğinin belgeleri yayınlanmakta. Bu
hacmin büyüklüğüne bakarsak durumu kavramamız kolaylaşır.
1980 sonrasında gelişen teknolojiyle fabrikalarda işçi yoğunluğu
azalmış, makineler artmıştır. Bu durum işçilerin daha kalifiye olmalarını talep
etmiştir. Sayıları azalan işçilerin maaşları artmış ve onlar klasik işçi sınıfı
vasfını kaybederek beyaz yakalı durumuna geçmişlerdir. Türkiye’de henüz bazı iş
gruplarına mensup işçiler hariç olsa da. Yani kısaca belirtmeliyiz ki şu an tüm
Dünya’da artı değer göçmen işçiler ve mülteciler tarafından merdiven altı tabir
edilen küçük ölçekli atölyelerde üretilmektedir. Onların da kendilerine ait
sendikaları yoktur. Her tür siyasal örgüt ve cemaatlerin kullanımına açık
haldedirler. Son yirmi yıldır Türkiye’ye Orta Asya’dan gelen Türk göçmen
işçilerin yanı-sıra Suriye’den alınan üç milyona yakın mülteciyi de bu
gelenekten mafyacılığa sürüklenen yolda tahlil etmek için hiç erken değildir.
Çünkü cemaat Orta Asya’da özellikle Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan
Azerbaycan gibi ülkelerde uzun yıllardan beri faaliyet göstermiş, buraya gelen
göçmenleri de avucunun içine almıştı. Şimdi fetöcü oluşuma bunların üzerinden
el çektirilecek. Bu aşamada nasıl Suriyeliler’e vatandaşlık hakkı veriliyorsa sayıları
en az onlar kadar olan, Türkçe konuşup Türkçe düşünebilen Orta Asyalı
soydaşlarımıza da aynı hakları talep edebilmeliyiz… Çünkü küçük burjuva
esnafıyla Türk göçmen işçilerin ittifakından yanayız.
Bu arada, Türkiye'ye yurt dışından geri dönen işçilerimiz, büyük
şehirlerdeki gettoların raconuna asla yabancı değildirler. İşte Fetullah Gülen
vb. örgütler bu nesnel sürece kanalize olmuşlar ve zaten hazır bulunuşlulukta
olan kitlelerin üzerinde kendi planlarını kurabilmişlerdir. Böylece
hemşehricilik ve küçük burjuva esnaflığı kendi dilini oluşturmuştur ve artık
çok önemli bir sosyal katmandır. Gericilerin ve bölücülerin aynı sosyal
katmanda kol-kola girmeleri tesadüfi değildir. Geleneklerin nasıl racona,
oradan kabadayılığa ve mafyöz bir işleyişe dönüştüğünü bir de bu açıdan
değerlendirdim.
Jale ALTUNEL
29.Temmuz.201612 Temmuz 2016 Salı
BİZ VE MARMARA
o bölümünü hızlı akıttınız hayatımızın
körfezin tuzlu kıyılarına
ve mahallenin toz toprak yollarına
sarıldık.
devrim öncüleriydi oysa
ayaklarımız ve saçlarımız,
barıştırmakla meşgulken günlük
gazeteler
yitik adrenalin boşluğumuzla,
ona nişan almış içgüdü mermilerimizi.
çok ararsınız demişti hacı
teyze
bu günlerinizi…
Marmara’nın öte kıyısında
takıntıya kürek çektik,
çocuktuk çiçektik!
diyorum ya, o bölümü
çok hızlı geçtik.
hızla geçen bir yerine
saklanmış olmalıydınız o yılların.
siz hiç bulmak için tanış
olmadıklarınızı
aradınız mı geçmişte
belli gün ve haftalarınızı?
ben hiç!
tuzlu akıntılarında körfezin
akar şimdi mütemadiyen gözlerim…
ve ruhumu kuruturken
memleket talanı kör cahilliğin,
sevişmek yalan, yaşamak yalan
gelir.
suçluluk duygumun ardına
gizlenmeyin!
“biz ve Marmara”
j.ak
12. Temmuz.2016
11 Temmuz 2016 Pazartesi
Bİ-LİNÇ
Bİ-LİNÇ
Bir insan vardı burada,
güzelliği ışırdı yazdıklarına
bir kadın vardı, bir ana
gidişi umurumda.
Ölüm ölümdür canım
gerçek de olsa sanal da,
linç ederek yaktılar seni
yobaz bir kalleş hücumla...
ölüm ölümdür canım
özlem duyulur olmayana
şimdi daha çok acır içim
bir Türk'ün taşlanmasına
şimdi daha çok acır içim
Araplaşan burjuvaya!..
güzelliği ışırdı yazdıklarına
bir kadın vardı, bir ana
gidişi umurumda.
Ölüm ölümdür canım
gerçek de olsa sanal da,
linç ederek yaktılar seni
yobaz bir kalleş hücumla...
ölüm ölümdür canım
özlem duyulur olmayana
şimdi daha çok acır içim
bir Türk'ün taşlanmasına
şimdi daha çok acır içim
Araplaşan burjuvaya!..
"bi-linç"
j.ak
11.Temmuz.2016
j.ak
11.Temmuz.2016
6 Haziran 2016 Pazartesi
yasemin
Bir yanda aşk var, bir yanda vatan
Ortaktır hainle memleket
satan
Sanmayasın namuslu, sana saldıran
Düşmanınla bir olup siyaset yapan.
Masumiyet can çekişir kimi ellerde
Öldürmez ki lazım olur belki ilerde
Haymatlosu çıkarır da arsız, göklere
Çalakalem küfür eder vatansevere.
Söyle şimdi yurt kokulu yasemin
İnanır mı buna senin hemdemin?
Ayrık otu piçtir bunu hep derim
Dışkısıyla yeşillenir puştların!
“yasemin”
j.ak
6.6.2016
19 Mayıs 2016 Perşembe
sus
Bu ne merak böyle teslim olmaya?
O sinsi burjuva edasıyla.
Yüz yıl önce de aynı ruhsuzlukta
Ruh emiyordun tarihte, onursuzca!..
Atatürk'ün adını ağzına alma
Bulanıksın, aciz inançsızlığınla
Kurmuşsun kendine küçük bir dünya
İyisi mi, nereye kaçacağını plânla!
Biz sahip çıkarız memlekete nasıl olsa
Oturduğun yerden güzel kafanı yorma
Ne yaptın vatan için kendi cebinden başka?
Ruhumuzu emme alim edasıyla!..
"sus!!!"
j.ak
19.Mayıs.2016
O sinsi burjuva edasıyla.
Yüz yıl önce de aynı ruhsuzlukta
Ruh emiyordun tarihte, onursuzca!..
Atatürk'ün adını ağzına alma
Bulanıksın, aciz inançsızlığınla
Kurmuşsun kendine küçük bir dünya
İyisi mi, nereye kaçacağını plânla!
Biz sahip çıkarız memlekete nasıl olsa
Oturduğun yerden güzel kafanı yorma
Ne yaptın vatan için kendi cebinden başka?
Ruhumuzu emme alim edasıyla!..
"sus!!!"
j.ak
19.Mayıs.2016
14 Mayıs 2016 Cumartesi
GÖKYÜZÜ
Evlatlarımız uçmağa uçtu
Sanma onlar toprağa düştü
Gökyüzünü yılkı bürüdü
GÖKYÜZÜ TULPAR SÜRÜSÜ!..
Sanma onlar toprağa düştü
Gökyüzünü yılkı bürüdü
GÖKYÜZÜ TULPAR SÜRÜSÜ!..
YALAN-DOLAN
Talan ediliyor yurdum talan
düğün dernekle örtülür mü yalan
iptal edilirken koskoca milli bayram
rus füzeleriyle saldırıyor sıçan!
düğün dernekle örtülür mü yalan
iptal edilirken koskoca milli bayram
rus füzeleriyle saldırıyor sıçan!
Karışmıyor askerin başı bu işlere
hortladı mezardan kuvva-i inzibatiye
ölüyoruz her gün vatan diye diye
hazırlan artık ey kuvva-i milliye!
hortladı mezardan kuvva-i inzibatiye
ölüyoruz her gün vatan diye diye
hazırlan artık ey kuvva-i milliye!
Sahipsizlik yaban değil bize, tepede duran
ne ilksin sen ne de tek, davadan kaçan
hamuru yoğrulmuş Türk'ün yalnızlıktan
tükenmişken korkulur binlerce bozkurttan!
ne ilksin sen ne de tek, davadan kaçan
hamuru yoğrulmuş Türk'ün yalnızlıktan
tükenmişken korkulur binlerce bozkurttan!
Bu zamana kadar yanındaydık ey paşam
sevinmesin dedik bu günlerde hain düşman
incinmesin istedik yiğitler ki, uçmağa varan
duydun mu rus füzeleriyle saldırdı sıçan!
sevinmesin dedik bu günlerde hain düşman
incinmesin istedik yiğitler ki, uçmağa varan
duydun mu rus füzeleriyle saldırdı sıçan!
"yalan-dolan"
j.ak
14.Mayıs.2016
j.ak
14.Mayıs.2016
8 Nisan 2016 Cuma
dokunun
gökyüzünün al elbiseli avuçlarına tutundum
tarihsiz bir gün ışığı kırılmıştı
kararlı, karardı.
tarifsiz bir gidişin, dönüş otobüsünde,
Kadıköy'ün bütün ayrıntılarını unuttum.
çünkü renksiz ve bulanıktı
ikircik sokağının
ihanet apartmanındaki kediler.
ve değersizdi orada
al elbiseli yiğitler...
oysa lokmalarımızın sayısıyla
ölçülmüyordu bedel.
rutubet kokusu sinmiş duvarlarımızla da.
bedel, al elbiseli avuçlarda asılıyken
yangınında kavrulmakmış ruhun
bir kez daha,
ve bir kez daha
kırılan gün seslerinin uğultusunda boğuldum.
yarama dokunun sahne ışıkları ardındaki gölgeler!
kanımı için diri diri isterseniz hainler!..
bilin ki kaybolup gider Turan'da
kahpe gölgeler.
ve her dem bir dönüştür bize
bu al gidişler...
"dokunun"
j.ak
8.Nisan.2016
tarihsiz bir gün ışığı kırılmıştı
kararlı, karardı.
tarifsiz bir gidişin, dönüş otobüsünde,
Kadıköy'ün bütün ayrıntılarını unuttum.
çünkü renksiz ve bulanıktı
ikircik sokağının
ihanet apartmanındaki kediler.
ve değersizdi orada
al elbiseli yiğitler...
oysa lokmalarımızın sayısıyla
ölçülmüyordu bedel.
rutubet kokusu sinmiş duvarlarımızla da.
bedel, al elbiseli avuçlarda asılıyken
yangınında kavrulmakmış ruhun
bir kez daha,
ve bir kez daha
kırılan gün seslerinin uğultusunda boğuldum.
yarama dokunun sahne ışıkları ardındaki gölgeler!
kanımı için diri diri isterseniz hainler!..
bilin ki kaybolup gider Turan'da
kahpe gölgeler.
ve her dem bir dönüştür bize
bu al gidişler...
"dokunun"
j.ak
8.Nisan.2016
28 Mart 2016 Pazartesi
sövdüm
Duvarları yazılanmış evlerinde İstanbul'un,
Şehirden uzak, ağaçlara yakınım.
Ve alamayacağı kadar aklın,
İnsanlardan olma gür getto ormanının,
Tam içinde...
Sövdüm memleketin gelmiş geçmiş elitne
Sırtına soğuk-sıcak değmemişlerine...
Ak yakalı ne bilsin şehidimin dağını kışını
Sever klimayla iklimlendirilmiş ofis ortamını
Ve kıskanırmış oturduğu yerden,
Mehmedin maaşını.
Yazıladım yeniden temiz evin
Kirli dış duvarlarını;
“Duyun ey ahali!
Askerimin maaşından önce yatırdılar
Vatan toprağına naaşını!..”
“sövdüm”
j.ak
28.03.2016
Şehirden uzak, ağaçlara yakınım.
Ve alamayacağı kadar aklın,
İnsanlardan olma gür getto ormanının,
Tam içinde...
Sövdüm memleketin gelmiş geçmiş elitne
Sırtına soğuk-sıcak değmemişlerine...
Ak yakalı ne bilsin şehidimin dağını kışını
Sever klimayla iklimlendirilmiş ofis ortamını
Ve kıskanırmış oturduğu yerden,
Mehmedin maaşını.
Yazıladım yeniden temiz evin
Kirli dış duvarlarını;
“Duyun ey ahali!
Askerimin maaşından önce yatırdılar
Vatan toprağına naaşını!..”
“sövdüm”
j.ak
28.03.2016
5 Mart 2016 Cumartesi
herkes memnun
Mart'tan tedirgin,
bahar güneşinden kaygılı
çıktığım sokakta
beni en çok korkutan
kalabalığın mutlu ve umursamaz hali.
hâlâ görmeyenler var bu kahpe işgâli...
bahar güneşinden kaygılı
çıktığım sokakta
beni en çok korkutan
kalabalığın mutlu ve umursamaz hali.
hâlâ görmeyenler var bu kahpe işgâli...
yüreğimdeki ölüm sessizliği
karıştı İstanbul'un gürültüsüne bugün
nerede bıyık altına gizlenmiş
umutlu bir tebessüm görsem tanırım
aşina bir telâş aradım...
karıştı İstanbul'un gürültüsüne bugün
nerede bıyık altına gizlenmiş
umutlu bir tebessüm görsem tanırım
aşina bir telâş aradım...
bugün bu yirmi beş milyonluk yalnız şehirde
bir tanıdığa
rastlayamadım!
bir tanıdığa
rastlayamadım!
"herkes memnun"
j.ak
4. Mart.2016
j.ak
4. Mart.2016
yasaklamışlar
umudu yasaklamışlar,
giremezmiş her eşikten içeri
bilir gibi soluksuzdur bunu
İstanbul’un kenar mahalleleri.
ve güneş girmeyen evlerin
rutubetli duvarları fısıldarken çaresizliği
sessizdir kapı önlerinin alımlı çiçekleri.
filizlenirken Turfan’da bahar,
konuşmadan alınır bazı kararlar
duyan var mı, umudu yasaklamışlar
kimse duymadan delinir bazı yasaklar…
“baharı yasaklamışlar!”
j.ak
1 Mart.2016
giremezmiş her eşikten içeri
bilir gibi soluksuzdur bunu
İstanbul’un kenar mahalleleri.
ve güneş girmeyen evlerin
rutubetli duvarları fısıldarken çaresizliği
sessizdir kapı önlerinin alımlı çiçekleri.
filizlenirken Turfan’da bahar,
konuşmadan alınır bazı kararlar
duyan var mı, umudu yasaklamışlar
kimse duymadan delinir bazı yasaklar…
“baharı yasaklamışlar!”
j.ak
1 Mart.2016
22 Şubat 2016 Pazartesi
“AR AĞACI” VE LEGAL TECAVÜZ -1 -
Bir yanda vatanın bölünmez bütünlüğüne uzanan kanlı eller, bir
yanda o kanlı elleri oynatan kuklacılar…
Bir yanda Türk’ün namusu şerefi haysiyeti, bir yanda Misak-ı
Milli’nin dışından o şerefi, namus kavramıyla özdeş olmuş Türk kadını üzerinden
ayaklar altına alma girişimleri…
Bir yanda Türklüğün ve Cumhuriyet değerlerinin yılmaz savunucusu
ve doğasını korumakta haklı mücadelesini vermeye gayret eden Artvin ahalisi,
diğer yanda pontus rum ve pkk terörünün, o haklı davayı piç etmesinin zeminini
oluşturan sermaye ağaları ve bu unsurların tümünü gazlayan Rusya…
İki gün önce yazdığım yazıda Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Başkan
Yardımcısı Valeri Raşkin’le parti sekreteri Sergey Obuxov’un, Putin’e Moskova Antlaşması ve dolayısıyla Kars
Antlaşmasının iptaline yönelik bir çağrı yaptıklarını yazmıştım.
Düşman çaldığı minareye kılıflar hazırlamakla
meşguldür.
1768'de II. Çariçe Katerina Kırım ve Kafkasları ele geçirme sevdasıyla Lehliler'in Lehistandaki taht kavgası sonucu Osmanlı'dan yardım istemesini bahane ederek Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açtı. Osmanlı-Rus Savaşı. 1770’de, Osmanlı Devleti “Çeşme Bozgunu” olarak anılan donanma faciasına uğramıştır. Rus donanması Çeşme önlerinde Osmanlı donanmasını yakmış, 180 bin kişilik Osmanlı ordusu 30 bin kişilik Rus ordusuna karşı ağır bir yenilgiye uğramış, bunu duyan Padişah III. Mustafa, üzüntüsünden ölmüştür. Yerine geçen 1. Abdülhamit ise 1774’te Rusya tarafından kendisine dayatılan Küçük Kaynarca Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Bu antlaşma Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinde imzaladığı en ağır antlaşmadır. Buna göre; Kırım Osmanlı topraklarından kopartılacak, Ruslar Karadeniz’de serbestçe ticaret yapabilecek ve boğazları istediği gibi kullanabilecek, Ruslar Osmanlı Devleti’ndeki ortodoksların haklarını koruyup onlara hamilik edebilecek, kapitülasyonlar Ruslar'a da verilecek ve en önemlisi Osmanlı Devleti Rus Devleti’ne savaş tazminatı ödeyecekti… Osmanlı için birçok ilkin yaşandığı bu ağır antlaşma sonucu ahalisi tümüyle Türk ve müslüman olan Kırım elden çıkmıştı. Ve 1921 yılında imzalanan Moskova ve Kars antlaşmalarıyla, Küçük Kaynarca antlaşmasının ağır tahripleri büyük ölçüde giderildiyse de Batum tavizi verilmiş, Kırım ise bağımsızlığına kavuştuğu için anlaşmalarda yer almamıştır. Tabii Sovyetler zamanında bunun nasıl bir bağımsızlık olduğunu söylememize gerek yoktur…
Çariçe II. Katerina'nın Osmanlı galibiyetini anlatan tablo (Stefano Torelli)
Rus Komünist Partisi’nin Moskova ve Kars
Antlaşmalarının iptalini istemesi konusunda ağır bir tahrik ve tarihi bir
aşağılama söz konusudur. Ayrıca tıpkı Küçük Kaynarca Antlaşmasındaki gibi şimdi
de Rusya sınırımıza tecavüz eden uçağı düşürüldü diye bize tazminat ödetmek
istemektedir.
Moskova Antlaşması’nda Kars, Ardahan, Artvin Türkiye’ye kalacak ve Nahcivan Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olacak deniliyordu. Gözümüz kulağımız bu illerde ve Nahcivan'da olsun! Artvin’deki karışıklığın nedenini ve bu karışıklığı aslında kimin kışkırttığını gayet iyi biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki ermeniler, gürcüler ve kürtler rusya’nın oyuncağı, kuklası olmaktan öteye geçemeyeceklerdir. Açıkçası kürt teali, islam teali, taşnak ve pontus rum olarak bildiğimiz terör grupları şimdi de emperyalizme aynı hizmetlerini sürdürmektedirler. Ama biz Türk Milleti olarak Artvin ahalisiyle beraber bu haklı davamızda sonuna kadar beraber omuz omuza duracağız. Meydanı asla boş bellemesinler. Tıpkı Gezi Park'ta olduğu gibi haklı davamızı çakalların oyuncağı ettirmeyeceğiz! Kimse heveslenmesin boş yere!..
Rusya tehditlerinin yanısıra aşağılama ve tahkir
etme konusunda da kuklası ve vazgeçilmez piyonlarından Gürcistan’la bizi
Batum’dan kadınlarımızın namusu üzerinden tahkir ettiriyor. Gürcistan daha önce
bahsettiğim 1989 Fergana olaylarında ülkesine aldığı Ahıska Türkleri’ne de kötü
davranmış, eziyet etmiş ve söz vermesine karşın onları vatandaşlığa
geçirmemiştir.
Şimdiyse Batum’u Las Vegas yapacaklarmış. Böyle
açıklamalar yapmaktalar. O Las Vegas’ın altını bir parça kazıdığınızda seks
ticaretini göreceksiniz. O ticaretin de işçileri ne yazık ki Orta Asta’dan ve
Ön Asya’dan sözde “çocuk bakıcılığı” için kandırılmak suretiyle getirilen Türk
kadınlarıdır. Bu insan tacirleri, kadınlarımızı bu tezgâhtan geçirdikten sonra
yine başka işler yapsınlar diye salıveriyorlarmış. Ama kolu kanadı kırık,
sindirilmiş ve bir daha evine yurduna geri dönemez bir utancın içine
düşürdükten sonra…
Eskiden seks ticareti kadınları uyuşturucuya
alıştırarak, sürekli borçlandırma taktiğiyle yürütülür ve seks işçisi kadın
posası çıkana dek kullanılırdı. Şimdiyse mülteci ve göçmen işçilerin
ardı-arkası bitimsiz akmakta olduğu için bir süre kullandıktan ve memleketine
geri dönemesin diye hakkında şaiyalar, dedikodular yaydıktan sonra başka işlere
koşuluyorlarmış. Bu öyle bir tezgâhmış ki insan mafyası seks işçiliğine hiç
bulaşmamış olan kadınlarımıza bile fahişe damgası yapıştırıyormuş… Rusya;
Türkiye’de kürtler’le(kadın satıcılığını Türkiye'de hatırı sayılır bir
çoğunlukta kürtler yapmaktadır), Gürcistan’da gürcüler’le, 90’lı yılların NATAŞA algısını şimdi bizim kadınlarımıza yapıştırmanın
gayretindedir.
Ataerkillikten mi ele almalı, arz-talep
ilişkisinden mi? Neresinden tutsam elimde kalmıştır zira bu konu. Derindir, ucu
geleneklere dayanır, dinlere, egemenliğe, erke, tüketime, sömürüye… ve
tabulara, ve elbette cinsel devrime. Ama başka bir yazıda anlatalım onları da.
Devam edecek…
Jale ALTUNEL
22 Şubat.2016
21 Şubat 2016 Pazar
YENİ-SEVRÎN ESKİ HIRSIZLARI
11 Ağustos 2015’te
yazdığım bir yazıda Ön Asya’da olup bitenlerin bir üçüncü Dünya paylaşım savaşı
olduğundan bahsedip Ermenistan’ın bu senaryoya nereden ve nasıl gireceğine dair
sorumu sormuştum. İşte Ermenistan da nihayet Rusya’daki güçlü diyasporası sayesinde
şu malum büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek üzere kutsal babası Rusya
tarafından oyunun içine çekiliyor.
Yaklaşık bir hafta önce
APA’nın İzvestiya gazetesine göre, Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi
Başkan Yardımcısı Valeri Raşkin’le parti sekreteri Sergey Obuxov Cumhurbaşkanı
Vladimir Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bir başvuruda bulundular.
Başvuruda Ankara tarafından Moskova'ya karşı saldırgan bir siyasi tutum
sergilendiği için Moskova Anlaşması’nın(16 Mart 1921) ve dolayısıyla Kars
Anlaşması’nın(13 Ekim 1921) iptaline dair çağrı yer aldı: “Şu anda Türkiye
tarafından saldırının arttığı halde ülkemiz ve müttefiklerimiz için uygun olan
belgenin yasal olarak yeniden gözden geçirilmesi zorunludur. Ankara anlamalıdır
ki, sorunun böyle tırmandırılması neyle sonuçlanabilir? Bu onu sadece yeni
provokasyonlara sürükler. Bu konuda Türkiye hâkimiyetine hatırlatmak gerek ki,
dostluk ve kardeşlik hakkındaki Moskova Anlaşması ebedi değildir.”
Bu anlaşmaların
maddelerini az çok biliyorsunuz. Ben anımsadığıma göre herkes anımsıyordur. Ama
yine de kısaca kaynaklardan aktarmak istiyorum:
Moskova
Anlaşmasında alınan kararlarda, Rusya Misak-Milli’yi
tanıyordu tanımasına ve Ardahan’la Kars’ın sınırlarımıza dahil olmasını kabul
ediyordu ama Batum Gürcistan’a veriliyordu. Batum konusu Misak-ı Milli
sınırlarımızdan verilmiş olan ilk tavizdi ve anlaşmada şu kararlar alınmıştı:
1-Taraflardan birinin
tanımadığı antlaşmayı diğeri de tanımayacak (Rusya Sevr’i tanımadığını kabul
etmiş oldu)
2-Sovyet Rusya, kapitülasyonların
kaldırılmasını kabul edecek (1774 küçük Kaynarca Antlaşmasıyla verilmişti,
kapitülasyonları ilk kaldıran ülke olmuştur…)
3-Batum Gürcistan’da
kalacak(Misak-ı Milli içinde yer alan liman kenti Batum (TBMM’de 5 Batum
milletvekili bulunuyordu), Sovyet Rusya ile ilişkilerin bozulmaması için
Rusya’ya bağlı Gürcistan’a bırakılmış ve ilk kez Misak-ı Milliden ödün
verilmiştir. Türk birlikleri Batum’dan 24 Mart 1921’de çekilmiştir.
4 -Sovyet Rusya Misak-ı
Milliyi tanıyacak (Misak ı Milliyi tanıyan ilk batılı ülke)
5-Sovyet Rusya bu
antlaşmanın şartlarını, kendisine bağlı olan Ermenistan, Gürcistan ve
Azerbaycan tarafından da kabul edilmesi için aracılık yapacak.
6-Kars, Ardahan ve Artvin
Türkiye’ye kalacak, Nahcivan Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olacak.(Bu
durum Kars Antlaşmasıyla gerçekleşti.13 Ekim 1921)
7-Moskova’da bulunan
Afganistan temsilcileriyle TBMM arasında 1 Mart 1921’de dostluk ve kardeşlik
antlaşması imzalandı. Afganistan, TBMM Hükümetini tanıyan ve elçi gönderen ilk
İslam devletidir.
Kars
Anlaşmasındaysa;
1-İstanbul güvenli olduğu
sürece boğazda ticaret yapılabilecek,
2-Azerbaycan Türkleri’nin
yoğun olarak yaşadığı Nahcıvan bölgesine özerklik verilecek,
3-Batum Gürcistan'a
verilecek,
4-Antlaşma tarafları
hiçbir şekilde birbirine zorla antlaşma imzalatmaya çalışmayacak,
5-Azerbaycan, Ermenistan
ve Gürcistan'a daha önce verilmiş olan kapitülasyonlar kaldırılacak,
6-Antlaşma tarafları,
antlaşmadaki herhangi bir devletin tanımadığı antlaşmayı tanımayacak,
7-Her devlet kendi
himayesindeki karşı devletin vatandaşlarına iyi davranacak, azınlık haklarını
gözetecekti…
Bu anlaşma Sovyetler,
Türkiye Azerbaycan ve Gürcistan arasında imzlandı. Sovyet hâkimiyetinde
olmasına rağmen bir Türk Devleti olan Azerbaycan’ın anlaşmada yer alması
önemliydi. Ama ne var ki ermenistan ve gürcistan, Sovyetler’in dağılmasından
sonra Sovyetler’in imzaladığı Kars Antlaşması’nı tanımamış, Sevr’i
tanımışlardır.
Şimdi tırmandırılan
Savaş’ta Rusya’yla yaşanan gerginliğin bu antlaşmaları lağvetmeye yönelik
girişimleri, tıpkı Osmanlı’nın hasta adam zamanı üzerine çullanılmasını
anımsatıyor. İşte Rusya diğer beklenen taşeronunu devreye sokma planları
yapıyor.
Öte yandan son günlerde
Artvin’de neler olup bittiğine, “Artvin Cizre’dir” şeklindeki pankartlara
bakıldığında, bir haftadır Batum’da demirlenmiş olan Türk fırkateyninin neden
orada durduğuna, Kırım Tatarları’nın canhıraş bir şekilde Rus ordusuna
çağırılma haline dikkat edersek, durumun ne yana çekilmek istendiğini daha net
anlayabiliriz. Artvin’in Cizre’yle aynılaştırılması ve kulakların buna
alıştırılmasının altında kirli oyunlar yatmaktadır. Bir yanda rantçılar diğer
yanda vatanı parçalamak isteyenler.
Balyoz Ayışığı Sarıkız
gibi uyduruk davaları ve sahte belgelerle Türk Deniz Kuvvetleri askerine
yapılmış olan sivil darbe sürecini bilmeyenimiz yok. Bizler o zaman hep “Doğu
Akdeniz petrollerini koruyacak fırkateyn komutanlarımızı alıyorlar”, diye
veryansın ettik. Ama durum tam aksi istikametten Karadeniz’den sinyaller
vermekte. Tabii Nahcıvan ve Karabağ konusu da son derece kritik bir dönemece
sokulmaya çalışılmaktadır Rusya tarafından. Gezi Park olayıyla iç politikayı,
Suriye ve Ön Asya’yla dış politikayı nasıl yönetemediklerini gözümüze
sokarcasına bize göstermiş olanların halledebileceği boyutlarda da gözükmemektedir
bu konu. Ve işin içinde rusya ve
ermenistan varsa Türk’ü Türk’e düşürmek, araya nifak sokmak konusunda 1989
Özbekistan’daki Fergana olaylarından da biliriz ki, onların en iyi yaptığı iş
budur!
Ama öyle yağma yok! Biz
koskoca bir Türk Milletiyiz. Artık onların plânlarıyla birbirimize
düşmeyeceğiz. Türkiye’deki ve Azerbaycan’daki hâkimiyetler her ne tutumda
olurlarsa olsunlar, bizi birbirimize düşüremeyecekler…
Türkiye’de yapılmak
istenenler bir karşı-devrimin çok ötesindedir. 1. Kurtuluş Savaşı öncesi
dayatılan sevr, düşmanların hafızasından hiç çıkmamıştır. Şu an aynı plân
farklı gidiş yollarıyla işletilmektedir. İçerde ve dışarda aynı emeller
doğrultusunda adı “terör” olarak değiştirilmiş olan saldırılar, 2013’te
değiştirilmiş olan iç hizmet kanunuyla Türk Ordusu’nun eli kolu bağlanarak
tırmandırılmaktadır.
Şu an olan-biteni terör şeklinde
basitleştirmek, gerçeklikten çok uzaktır. Bu üçüncü Dünya paylaşım savaşında,
Türkiye parçalanmak ve paylaşılmak istenen ülkelerin başında yer almaktadır.
Parçalanırken Türk Milleti kimliğinin ve Türk Devleti adının yok edilmek
istenmesi, bizi ümmet-tabâ haline dönüştürmeye çalışanların başlıca amacıdır.
Sebep Ön Asya’dan Türk unsurunun temizlenmesidir. Çünkü ön Asya’daki en köklü
ve sağlam ulus Devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Küresel güçlerin ‘her ülkeyi halk’a tabâ’ya dönüştürerek
ulus devlet olma özelliğini kendilerine saklama’ plânları kendi Dünya
Efendiliklerini sürdürülebilir kılmak içindir…
Jale ALTUNEL
20.Şubat.2016
20 Şubat 2016 Cumartesi
bağırdık çığlık çığlığa
isteriz yen içinde kalsın şu kırık kol
sahip çıkarken sahipsizliğimize
bir bakarız ne bir kurum kalmış
ne yürünebilecek bir yol.
bize ya ölüm kalmış
ya destan yazılası bir rol!
Atatürk'ün yoluydu yolumuz, iz olduk
dışlandık doksanlarda, bir muamma giz olduk
Türktük, ne mutluyduk okul bahçelerinde
yasak olduk birden-bire sus olduk kafelerde
sis olduk sonra Tevfik'in tablosunda
ve o sisin çanı olduk,
Melih Cevdetçe bağırdık
çığlık çığlığa,
tanış olduk yeniden
parlayan gözler aynasında,
şehit olduk artık kandık
bayrağımızın alında!
ama hiç kanmadık dostum
her Kemalist olana
muhalifmiş gibi çıkıp,
televizyon kurana.
Kurtuluş yakın derim
bu ihanet girdabında
Şehidime söz olsun,
kısas halkın nabzında!
sahip çıkarken sahipsizliğimize
bir bakarız ne bir kurum kalmış
ne yürünebilecek bir yol.
bize ya ölüm kalmış
ya destan yazılası bir rol!
Atatürk'ün yoluydu yolumuz, iz olduk
dışlandık doksanlarda, bir muamma giz olduk
Türktük, ne mutluyduk okul bahçelerinde
yasak olduk birden-bire sus olduk kafelerde
sis olduk sonra Tevfik'in tablosunda
ve o sisin çanı olduk,
Melih Cevdetçe bağırdık
çığlık çığlığa,
tanış olduk yeniden
parlayan gözler aynasında,
şehit olduk artık kandık
bayrağımızın alında!
ama hiç kanmadık dostum
her Kemalist olana
muhalifmiş gibi çıkıp,
televizyon kurana.
Kurtuluş yakın derim
bu ihanet girdabında
Şehidime söz olsun,
kısas halkın nabzında!
"bağırdık çığlık çığlığa"
j.ak
18.Şubat.2016
j.ak
18.Şubat.2016
3 Şubat 2016 Çarşamba
GÖKYÜZÜ TULPARLARI
cam kenarına ekmek kırıntıları koydum
ekmeğimin kenarında can kırıntıları...
lokmalar bir bir boğazıma saplandı
şehitlerim vatan koynunda al bayraklı!..
dinmez tinlerine rahmet olan gözyaşları...
uçarıdır canım Türk'ün gökyüzü tulparları
beklenmedik bir anda açılacaktır pür kanatları
ekmeğimizin bir yanında dururken can acıları...
j.ak
"gökyüzü tulparları"
3.Şubat.2016
ekmeğimin kenarında can kırıntıları...
lokmalar bir bir boğazıma saplandı
şehitlerim vatan koynunda al bayraklı!..
dinmez tinlerine rahmet olan gözyaşları...
uçarıdır canım Türk'ün gökyüzü tulparları
beklenmedik bir anda açılacaktır pür kanatları
ekmeğimizin bir yanında dururken can acıları...
j.ak
"gökyüzü tulparları"
3.Şubat.2016
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)