8 Aralık 2016 Perşembe

Bir şiirin bin söz söyler - Murat Aytar

BİR ŞİİRİN, BİN SÖZ SÖYLER;
BUNU OKUYANLAR ANLAR;

İÇİNDE BİRÇOK ANLAM BESLER;
VARDIR ELBET SENİ SORANLAR;

GEÇMİŞ İLE YAŞAMA, AMA UNUTMA DA;
GELECEĞİN SENİN ELİNDE, HER ZAMAN MERTLİĞİN YANINDA;
ADIN JALE, KANIN YÜCE TÜRK KANI;
SENİN RUHUNDA DIR TÜRKLÜK, ASLA UNUTMA ATANI;

SAKIN KENDİNİ, BAŞKALARIN KANINDAN;
ASLA VAZ GEÇME, KENDİ ÖZ VATANINDAN;
SEN GÜÇLÜ BİR YÜCE TÜRK KADINISIN;
ZAMANI GELİNCE KÜKRE, TÜM ACUN SENİ TANISIN...


Murat AYTAR kardeşimin bana güzel bir sürprizi..!

mezeydi tabaktaki yiyecekler

Birkaç güne sığdı otuz beş yıl, bir ara
Sağdı babam, uzundu saçım
En yakın arkadaşım
Söz dinamosunun anahtarı
Neden bu kadar aksi oluyorum sabahları?
Bir ara acıkmak gibi bir refleksim vardı,
Yürümeye, koşmaya, yaşamaya
Acımaksa kolaydı mazluma.
Moral için,
Yardım kampanyaları başlatıyordu
Hali vakti iyi olan melekler,
Akşam haberlerindeki gözyaşlarına
Mezeydi tabaktaki yiyecekler.
Elli yıldır ısınmadı şu ellerim,
Bavul ticaretine öncülük edesim var
Türk göçmenlerinin.
Evet duy da inanma
Ticaret dedim, Turan dedim,
Ekonomi dedim.
Öldü babam, ben de ölüyorumdur bir ara
Diyeceklerim bitmedi daha
Kayıt dışı dedim, köle dedim
İşçi dedim Türk dedim.
Çıkıp çıkıp gidesim var
Orta Asya’ya…

“Mezeydi tabaktaki yiyecekler”
j.ak
8.Aralık.2016





Goranboylu kız kardeşim

Bir seher var bilir misin?
Kokusunu duyarım çiğe bulanmış çiçeklerin
Bu karanlığa bekçilik edenlerin
Asasını kırmalıdır devrim yüreğin.
Bir seher var
Tam içinde minik ellerinin
Sımsıkı sarıldığında toprağına
Ancak o zaman görebileceğin.

Dindir gözyaşlarını dindir Mətanətim
Gel, İstanbul’dan Goranboy’a
Kocaman bir kanat derelim!
Her karışı bizim değil mi
Baştan başa bu Türk elinin?
Gel mevsimlerle seherleri
Birlikte döndürelim!

“Azerbaycan’daki Kız Kardeşime”
j.ak
7. Aralık.2016





27 Kasım 2016 Pazar

GÖĞÜN ALTI-II

Kış...
Her yağış, örterken gidenlerin üzerini,
Ağırlaştırıyor gözlerimi
Koca bir tabur gibi devamcısı yaşamın
Sanat,
Fısıldar kulağıma eski bir tarihi
Yağmura karışırken uygun adım tatlı geçişi
Duyarım en olmadık küçücük sesleri
Yasak,
Sözde uygarlıkların balıkçı ağı
Üzerimize öylece fırlattığı
Kapatılacakmış diyorlar,
Yurdumun bale ve operası
Söz,
Biz'e her daim biçti bir öz
Kilimin deseninde türkü,
Saçın örgüsünde sevda
Sevdanın coşkusunda
Oldu bir dans.
Türk,
Bu yüzden dostum
Yasak tanımaz
Türk, coştuğu an,
Göğün altına sığmaz...
"Göğün Altına Sığmaz!"
j.ak
27. Kasım.2016


GÖĞÜN ALTI

Diyeceğimiz var ilimizde
Damgalar var dilimizde
Sahip yoktur özümüzde
Sor ki tarih anlatsın!

Doymaya gelmedik kardaş
İki lokma yiyip ölmeye
Göğün altı darlanır kardaş
Kimliğim ki çalınmaya...

j.ak
27.Kasım.2016



ÖZELLEŞTİRME ve KADIN BEDENİ

Mülkiyet özelleştirdi ağacın gölgesini
Denizin sahilini, alimin bilgisini
Damganın Teke’sini  sonra güdülerimizi
Ahlakı, namusu ve kadının bedenini!

Kapatılan her şey  dostum satılır paha ile
Satılır kapatılan adı olur pahişe
Önce kapat sonra sat ahlak bunun neresinde
Kölelik bitmedi mi paha biçtin bir bedene?

Sığdırmış hayatını bir küçücük bavula
Aldanarak yaşarken paraya çokça pula
Kirlendikçe bedenin bakirleşen ruhunla
Tertemizsin fahişem artık umutsuz olma...

j.ak
27. Kasım. 2016





22 Kasım 2016 Salı

Hocalı

.
Ciğerlerim dağlanır da durduramam ben
Göz pınarım acır durur söz diyemem ben
Hocalı'nın kısasını eş alamam ben
Adım Türktür bir bebeği katledemem ben...

"hocalı"
j.ak
22 Kasım 2016


11 Kasım 2016 Cuma

HER 10 KASIM YASTIR BANA

Bir gün birileri dedi ki;
"Bugün yas değil anma günüdür."
Oysa anmak unutmak demektir
unutun anarsınız yılda bir gün...
10 Kasım'da bizler oysa,
En duygusuz müfredat şiirleri
Okunurken bile okulda,
Ve göz yaşlarımızdan
En çok utandığımız
O ergen yıllarımızda,
Ağlardık,
O'nun yokluğuna...
Ah ben bu 10 Kasımlarda
Kanadı kırık bir kuş olurum
Adeta...

"Her 10 Kasım Yastır bana!"
j.ak
10 Kasım. 2016


13 Ağustos 2016 Cumartesi

destan zikir porno

büyük bir davaya
büyük bir başçı bekliyordu ahali
sit alanlar gibi korunmaya alınırken
bazı internet siteleri.
şehit sayısı, mitingdeki insan sayısı,
tutuklu sayısı, yaralı sayısı.
reklamlar, skor haberleri
ses yarışması, nem yapışması,
vıcık vıcık
ve çöpte bayraklar…

kayıp geçmişin kayıtsız ninnisinde
bir destana dalıp gidercesine
kayboluyordu adamlar,
ekrandaki vajinada “sıcacık”.

hızlı tüket diyorlar sana çocuk
daha hızlı, daha çabuk!
her yer dijital, her şey elektronik
ve makineler bertold’tan beri
türküler söyler epik!
pornoda yükselmişmiş çıta “estetik”
yetmez yirmi dört saatler artık
yetmez kimseye boştaki vakitler
esir almış içgüdüyü çünkü sahipler!

ve bağrışırken Jale’nin gemisinde,
devrim göründü diye tulparlar,
zikirdedir o sırada tüm tutsaklar
tüketim ayininde kayboldu
esir yığınlar!
çöpe mi atılmış yoksa
o canım bayraklar?!

“destan, zikir, porno”
j.ak
13.Ağustos.2016


31 Temmuz 2016 Pazar

GELENEKTEN RACONA, KABADAYILIKTAN MAFYACILIĞA...


1972'den beri örgütlenmekte olan Fetullah Gülen cemaati Türkiye'den olduğu kadar yurt dışından da rağbet görmüştür. Gördüğü bu rağbetin temelinde Osmanlı'dan kalma tarikatçılık geleneği vardır. Bu ezoterik ve belli bir entelektüel birikimi gerektiren öğretiler İmparatorluğun daima ayrıcalıklı bir unsuru olmuştu.

Geleneğin dayanak noktası budur. Çünkü gelenek dinin kullanım dışında kalmış şeklinin davranışlarla yaşatılmasıdır ki geleneksel bir konu da kültürün bir parçası haline dönüşür.

Ancak...

O gelenekçi insanlar köylerinden ve kasabalarından 1960'lı yıllarda göçmen işçi olarak bu coğrafyadan kopup Almanya, Hollanda, İsviçre, Norveç, İsveç, Fransa gibi ülkelere gittiler. Oluşturdukları gettolarda gelenekleri bir racon haline gelmeye başlamıştı artık. O bir tür dildi kendi aralarındaki. Kendi gelenekleri, kendi ahlaki kuralları daha da katılaşmak, kemikleşmek zorundaydı ki geleneklerin yaşama şansı olsun... Bu arada Türkiye'de 1960'lı yıllar, iç göç dalgasının da iyice arttığı bir dönemdi ve aynı yurt dışında olduğu gibi gettolaşma ve gelenekleri yaşatma refleksi aynı güdülerle Türkiye'de de belirmeye başlamıştı... Tarikatçı "sızıntı" için kolayca yürünebilecek bir menzildi bu. Ahlak ve namus olgusu üzerine geleneksel bir örtü gibi giydirildi bu "ezoterik öğreti"... Zira Osmanlı'da entelektüellere ait olanın, şimdi şehre ve dış ülkeye giderek ekonomik olmasa da kültürel anlamda "sınıf atlamış" gettolara aktarılmasının zamanı gelmişti.

Ve "yeni kabadayılık" sektörü Osmanlı'daki "mahallenin namusu bizden sorulur" külhanbeyi raconuyla Cumhuriyet döneminin getto kültürüne aktarılmış oldu...

İşte 1960'lardan beri Cumhuriyet Tarihi'ndeki mafyöz oluşum bizde bu yollardan geçerek kendi yarattığı kanaldan böyle yürüdü. Aynı örneklere dünyanın çeşitli ülkelerinden örnekler vermek mümkün. Mesela Sicilyalı kendi coğrafyasında mafya falan değildi. Gelenekleri zaten onunlaydı. Ama Amerika'ya gitti, Sicilya mafyasını oluşturdu. Çinli de aynı şekilde kendi gettosunu ve mafyasını... Ve bunlar devletler tarafından öyle ya da böyle kullanıldı. Bizde de kullanıldı. Osmanlı'da Külhanbeyleri, Efeler kullanılıyordu. Ve Atatürk de Kurtuluş Mücadelesi'nde önemli yardımlar almıştı onlardan...

Öyle sanıyorum ki, şimdi sokakta gördüğümüz kabadayılık ve algılarımıza sunulan "Atatürkçülük"ün alt metnini bu benzerlik üzerinden oluşturma çabasındalar. Ancak tarihsel farkları göz önüne alırsak bu tamamen tersine döndürülmüş durumu daha net anlarız.

Akp ve cemaat, aynı temelden çıkış yapmalarına karşın birinin hedef hitap kitlesi kabadayı jargonuyla küçük burjuva esnafı, birinin hedef hitap kitlesi mafyöz bir oluşumla ordu ve iri burjuva olmuştur. Çelişkileri adeta sınıfsaldır yani.

Bu durumda şu an sadece Türkiye’de değil, Dünya’nın birçok ülkesinde kopartılan küçük kıyametlerin sebeplerini bu çelişkilerde aramak gerekiyor. Çok uluslu şirketler ulus devletleri adeta birer imza mercii ve kendi çıkar ilişkilerinin bir tür amortisörü olarak görmek istiyorlar. Bu doğrultuda ele geçirdikleri önemli kurumlardan biri de işçi sendikaları oluyor. Şu an cemaatin hangi sendikaları ele geçirdiğinin belgeleri yayınlanmakta. Bu hacmin büyüklüğüne bakarsak durumu kavramamız kolaylaşır.

1980 sonrasında gelişen teknolojiyle fabrikalarda işçi yoğunluğu azalmış, makineler artmıştır. Bu durum işçilerin daha kalifiye olmalarını talep etmiştir. Sayıları azalan işçilerin maaşları artmış ve onlar klasik işçi sınıfı vasfını kaybederek beyaz yakalı durumuna geçmişlerdir. Türkiye’de henüz bazı iş gruplarına mensup işçiler hariç olsa da. Yani kısaca belirtmeliyiz ki şu an tüm Dünya’da artı değer göçmen işçiler ve mülteciler tarafından merdiven altı tabir edilen küçük ölçekli atölyelerde üretilmektedir. Onların da kendilerine ait sendikaları yoktur. Her tür siyasal örgüt ve cemaatlerin kullanımına açık haldedirler. Son yirmi yıldır Türkiye’ye Orta Asya’dan gelen Türk göçmen işçilerin yanı-sıra Suriye’den alınan üç milyona yakın mülteciyi de bu gelenekten mafyacılığa sürüklenen yolda tahlil etmek için hiç erken değildir. Çünkü cemaat Orta Asya’da özellikle Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan Azerbaycan gibi ülkelerde uzun yıllardan beri faaliyet göstermiş, buraya gelen göçmenleri de avucunun içine almıştı. Şimdi fetöcü oluşuma bunların üzerinden el çektirilecek. Bu aşamada nasıl Suriyeliler’e vatandaşlık hakkı veriliyorsa sayıları en az onlar kadar olan, Türkçe konuşup Türkçe düşünebilen Orta Asyalı soydaşlarımıza da aynı hakları talep edebilmeliyiz… Çünkü küçük burjuva esnafıyla Türk göçmen işçilerin ittifakından yanayız.

Bu arada, Türkiye'ye yurt dışından geri dönen işçilerimiz, büyük şehirlerdeki gettoların raconuna asla yabancı değildirler. İşte Fetullah Gülen vb. örgütler bu nesnel sürece kanalize olmuşlar ve zaten hazır bulunuşlulukta olan kitlelerin üzerinde kendi planlarını kurabilmişlerdir. Böylece hemşehricilik ve küçük burjuva esnaflığı kendi dilini oluşturmuştur ve artık çok önemli bir sosyal katmandır. Gericilerin ve bölücülerin aynı sosyal katmanda kol-kola girmeleri tesadüfi değildir. Geleneklerin nasıl racona, oradan kabadayılığa ve mafyöz bir işleyişe dönüştüğünü bir de bu açıdan değerlendirdim.

Jale ALTUNEL
29.Temmuz.2016






12 Temmuz 2016 Salı

BİZ VE MARMARA

o bölümünü hızlı akıttınız hayatımızın
körfezin tuzlu kıyılarına
ve mahallenin toz toprak yollarına
sarıldık.
devrim öncüleriydi oysa
ayaklarımız ve saçlarımız,
barıştırmakla meşgulken günlük gazeteler
yitik adrenalin boşluğumuzla,
ona nişan almış içgüdü mermilerimizi.
çok ararsınız demişti hacı teyze
bu günlerinizi…
Marmara’nın öte kıyısında
takıntıya kürek çektik,
çocuktuk çiçektik!
diyorum ya, o bölümü
çok hızlı geçtik.

hızla geçen bir yerine
saklanmış olmalıydınız o yılların.
siz hiç bulmak için tanış olmadıklarınızı
aradınız mı geçmişte
belli gün ve haftalarınızı?
ben hiç!
tuzlu akıntılarında körfezin
akar şimdi mütemadiyen gözlerim…
ve ruhumu kuruturken
memleket talanı kör cahilliğin,
sevişmek yalan, yaşamak yalan gelir.
suçluluk duygumun ardına
gizlenmeyin!

“biz ve Marmara”
j.ak

12. Temmuz.2016









11 Temmuz 2016 Pazartesi

Bİ-LİNÇ

Bİ-LİNÇ
Bir insan vardı burada,
güzelliği ışırdı yazdıklarına
bir kadın vardı, bir ana
gidişi umurumda.
Ölüm ölümdür canım
gerçek de olsa sanal da,
linç ederek yaktılar seni
yobaz bir kalleş hücumla...
ölüm ölümdür canım
özlem duyulur olmayana
şimdi daha çok acır içim
bir Türk'ün taşlanmasına
şimdi daha çok acır içim
Araplaşan burjuvaya!..
"bi-linç"
j.ak
11.Temmuz.2016

6 Haziran 2016 Pazartesi

yasemin

Bir yanda aşk var, bir yanda vatan
Ortaktır hainle memleket satan
Sanmayasın namuslu, sana saldıran
Düşmanınla bir olup siyaset yapan.

Masumiyet can çekişir kimi ellerde
Öldürmez ki lazım olur belki ilerde
Haymatlosu çıkarır da arsız, göklere
Çalakalem küfür eder vatansevere.

Söyle şimdi yurt kokulu yasemin
İnanır mı buna senin hemdemin?
Ayrık otu piçtir bunu hep derim
Dışkısıyla yeşillenir puştların!

“yasemin”
j.ak
6.6.2016








19 Mayıs 2016 Perşembe

sus

Bu ne merak böyle teslim olmaya?
O sinsi burjuva edasıyla.
Yüz yıl önce de aynı ruhsuzlukta
Ruh emiyordun tarihte, onursuzca!..

Atatürk'ün adını ağzına alma
Bulanıksın, aciz inançsızlığınla
Kurmuşsun kendine küçük bir dünya
İyisi mi, nereye kaçacağını plânla!

Biz sahip çıkarız memlekete nasıl olsa
Oturduğun yerden güzel kafanı yorma
Ne yaptın vatan için kendi cebinden başka?
Ruhumuzu emme alim edasıyla!..

"sus!!!"
j.ak
19.Mayıs.2016

14 Mayıs 2016 Cumartesi

GÖKYÜZÜ

Evlatlarımız uçmağa uçtu
Sanma onlar toprağa düştü
Gökyüzünü yılkı bürüdü
GÖKYÜZÜ TULPAR SÜRÜSÜ!..

"gökyüzü"
j.ak
14.Mayıs, 2013


YALAN-DOLAN

Talan ediliyor yurdum talan
düğün dernekle örtülür mü yalan
iptal edilirken koskoca milli bayram
rus füzeleriyle saldırıyor sıçan!

Karışmıyor askerin başı bu işlere
hortladı mezardan kuvva-i inzibatiye
ölüyoruz her gün vatan diye diye
hazırlan artık ey kuvva-i milliye!

Sahipsizlik yaban değil bize, tepede duran
ne ilksin sen ne de tek, davadan kaçan
hamuru yoğrulmuş Türk'ün yalnızlıktan
tükenmişken korkulur binlerce bozkurttan!

Bu zamana kadar yanındaydık ey paşam
sevinmesin dedik bu günlerde hain düşman
incinmesin istedik yiğitler ki, uçmağa varan
duydun mu rus füzeleriyle saldırdı sıçan!

"yalan-dolan"
j.ak
14.Mayıs.2016

8 Nisan 2016 Cuma

dokunun

gökyüzünün al elbiseli avuçlarına tutundum
tarihsiz bir gün ışığı kırılmıştı
kararlı, karardı.
tarifsiz bir gidişin, dönüş otobüsünde,
Kadıköy'ün bütün ayrıntılarını unuttum.
çünkü renksiz ve bulanıktı
ikircik sokağının
ihanet apartmanındaki kediler.
ve değersizdi orada
al elbiseli yiğitler...

oysa lokmalarımızın sayısıyla
ölçülmüyordu bedel.
rutubet kokusu sinmiş duvarlarımızla da.
bedel, al elbiseli avuçlarda asılıyken
yangınında kavrulmakmış ruhun
bir kez daha,
ve bir kez daha
kırılan gün seslerinin uğultusunda boğuldum.
yarama dokunun sahne ışıkları ardındaki gölgeler!
kanımı için diri diri isterseniz hainler!..
bilin ki kaybolup gider Turan'da
kahpe gölgeler.
ve her dem bir dönüştür bize
bu al gidişler...

"dokunun"
j.ak
8.Nisan.2016
















28 Mart 2016 Pazartesi

sövdüm

Duvarları yazılanmış evlerinde İstanbul'un,
Şehirden uzak, ağaçlara yakınım.
Ve alamayacağı kadar aklın,
İnsanlardan olma gür getto ormanının,
Tam içinde...


Sövdüm memleketin gelmiş geçmiş elitne
Sırtına soğuk-sıcak değmemişlerine...
Ak yakalı ne bilsin şehidimin dağını kışını
Sever klimayla iklimlendirilmiş ofis ortamını
Ve kıskanırmış oturduğu yerden,
Mehmedin maaşını.

Yazıladım yeniden temiz evin
Kirli dış duvarlarını;
“Duyun ey ahali!
Askerimin maaşından önce yatırdılar
Vatan toprağına naaşını!..”

“sövdüm”
j.ak
28.03.2016


                      

5 Mart 2016 Cumartesi

herkes memnun

Mart'tan tedirgin,
bahar güneşinden kaygılı
çıktığım sokakta
beni en çok korkutan
kalabalığın mutlu ve umursamaz hali.
hâlâ görmeyenler var bu kahpe işgâli...
yüreğimdeki ölüm sessizliği
karıştı İstanbul'un gürültüsüne bugün
nerede bıyık altına gizlenmiş
umutlu bir tebessüm görsem tanırım
aşina bir telâş aradım...
bugün bu yirmi beş milyonluk yalnız şehirde
bir tanıdığa
rastlayamadım!

"herkes memnun"
j.ak
4. Mart.2016

yasaklamışlar

umudu yasaklamışlar,
giremezmiş her eşikten içeri
bilir gibi soluksuzdur bunu 
İstanbul’un kenar mahalleleri.
ve güneş girmeyen evlerin
rutubetli duvarları fısıldarken çaresizliği
sessizdir kapı önlerinin alımlı çiçekleri.
filizlenirken Turfan’da bahar,
konuşmadan alınır bazı kararlar
duyan var mı, umudu yasaklamışlar
kimse duymadan delinir bazı yasaklar…

“baharı yasaklamışlar!”
j.ak
1 Mart.2016