8 Mayıs 2022 Pazar

Ancak kendilerine lâzım olunca kıymete binen 'hukuk'

 

158 şair, gezi davası kararlarına karşı 'şairane bir bildiri' açıklamış. Bu da benim o şairlere cevabımdır:

 

Kozmik oda açılıp da 800 küsur vatansever katledildiğinde, Kuzey ormanları katledildiğinde, Mavi Çarşı bombalandığında, şimdiyse Fırat’ın sularına sülfirik asit karışırken, neredeymiş bu şairler? Neredeler demek daha doğru olur. Hiç bu konularda şiirlerini, ağıtlarını, güzelleme ve koşmalarını duymadık. Kaldı ki 158’i toplanıp da bir bildiri açıklasınlar.

Dillerini kedi mi yemiş sahte Ergenekon sürecinde?

Şiirleri mi bitmiş Ali Tatar kendini öldürdüğünde?

Mürekkepleri mi kurumuş birileri "yetmez ama evet" diye anırırken?

Tek satır eleştiri yapmamışlar ve hatta o teranenin peşine takılmamışlar mıydı üstelik?

Bizler o zaman  'Hayır'ı, işte tam da bu yüzden, hukuk bir kişinin iki dudağı arasında olmasın diye haykırmıştık oysa. Şimdi canı sıkılan liberal sol dediğimiz türden bir güruh gelecek, bana şairane pozlarda ahkâm kesecek ha?!  Naifliklerini ayrı, şairliklerini ayrı, "hassasiyetlerini" apayrı sevmek okşamak öpmek istiyor insan...

Sapla samanı ayıramayan insanlardan ne şair olur, ne vatansever, ne aydın, ne de entelektüel olur. Kararı hukuksal boyuttan eleştiririm ama bunca atraksiyonun tek bir kişi için temaşa edilmesindeki siparişin ne kadar büyük yerden geldiğini de anlamayacak kadar saf değiliz.

Gezi Park eylemlerinin başladığı ilk gün 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece, Sahipler ve kanaat önderleri adlı yazımda, adından da anlaşılacağı üzere, bir takım kanaat önderi kılıklı insanın bu vatanın gerçek sahiplerini nasıl gütme gayreti gösterdikleri hakkında yazmıştım. Bu yazıda ayrıca ‘Gezi’deki ağaçların elbette bir teki bile benim canımdan kıymetlidir ama Kuzey ormanları an itibarıyla katlediliyor neden kimse çıkıp bu konuda bir şey söylemiyor’ diye feryat etmiştim. O konu hakkındaki şiirim söyleydi;

 

değişmeli dostum şekli devrimin
anadili ekonomi sömürü ve işgalin
hayrandık masumluğuna
antik çağ galibiyetlerinin
ve bir kahramanı vardı hep düşlerimizin
oysa ne kadar uyumluyduk
bir zamanlar doğayla
şimdi isimler takıyoruz parktaki ağaçlara
ava gittik şehrin göbeğinde sahte bir ormana
katledildi tam o sırada gerçek!

 

“epik ve devrim”
j.ak
7. Mayıs. 2015

 

Bizler hem gerçekler, hem ormanlar, hem Cumhuriyet, hem de onun getirisi olan demokratik laik hukuk devletimiz yıkılmasın katledilmesin diye her yerde ve her alanda feryat figan ettik. Peki, neden o zaman da yayınlanmadı bu? Bildiri?

Normal zamanda yüz metre mesafesine yaklaşmayacağımız insanın 8 Nisan’da neden Silivri’de yanındaydık? Ki bu konuya ilişkin de kapsamlı bir yazı yazarak neden orada olduğumuzu dilimiz döndüğünce anlatmıştık. Çünkü, hukuk hepimize lâzım. Hukuk, sana ayrı, bana ayrı, falancaya ayrı işlemez demiştik.

Yetmez ama EVET tam bir çılgınlık, tam bir aymazlıktı. Sanatçısı, sepetçisi, şairi, ressamıyla memleket semalarında alçak basınç etkisinde bir eyforiya (euphoria), bir bahtiyarlık rüzgârı estirildi ki, işte şimdi bazılarını böyle bir tiyatroya temaşaya sevk etti. O dönem sistemin bu amansız tuzağına şapa oturur gibi düşen bu sanatçılar için bir şiirimde şu dizeleri kullanmıştım;

 

“Sanat secdeye indi gördüm,

Devrimin cenaze namazında…” (2015)

 

Sanatçı olarak bize lanse edilenler, gerçekten de Cumhuriyetimizin ve Atatürk devrimlerinin her biri için tek tek cenaze namazı kılar gibi, onu önemsizleştirdiler, küçülttükçe küçülterek değersizleştirdiler. Ne oldu peki şimdi?

Yoksa hukuk şimdi, size mi lâzım oldu? 

Jale Ak

Hiç yorum yok :