6 Ocak 2012 Cuma

"LAN N'OLUYO!"

Hedefe ulaşabilmek için seçilmişlere ihtiyaç vardır.

Kullanım değeri ne kadarsa, aynı büyüklükte bir başka olayın üzeri bununla örtülür. Kaos, yapay gündemlerle tırmandırılır.

Bir gün İlker Başbuğ’u savunacağım hiç aklıma gelmezdi. Ancak tabii burada savunulan kişi değil kurumdur. Hedef Türk Ordusu’nun ta kendisidir. Neden? Daha büyük hedeflere ulaşmanın birinci koşulu budur da ondan.

Bundan iki yıl kadar önce bir arkadaşıma dış güçlerin günün birinde Memleketi postallarıyla çiğneyeceklerinden bahsetmiş ve Cumhuriyet’in bekâsı için bu demokrasicilik oyununa gelmememiz gerektiğini savunmuştum. Ne olmuştum peki tahmin edin. Darbeci olmuştum.

Albay Çiçek ve diğer tutuklamalara maruz kalan kişiler birer birer yem edilirlerken dut yemiş bülbül gibi susup oturan, onları adeta özel mahkemelerin savcılarına eliyle teslim eden İlker Başbuğ, Uludere’den sonra neler olabileceğini öngörebilmiş midir bunu bilemem. Ama öyle zannediyorum ki gidişatın bir parça farkında olanlar buna hiç şaşırmadılar...

Kimse uyanmayacak. Türk Ulusu kapitalizmin pençesinde, yeteri kadar aç ve yeteri kadar uyuşturulmuş durumdadır çünkü. Gidişatın farkında değildir ve yarı aç yarı tok yaşadığı dünyasında o minik krallığında Tv dizileriyle olsun hükümet tarafından düzenlenip servis edilen haberlerle olsun, futbolla eğlence programlarıyla olsun bir şekilde mutlu olmanın yolunu bulmuştur. Ne de olsa kadir şinas bir milletizdir biz. Azla yetinmesini kıta kanaat etmesini biliriz. (ki bu da apayrı bir yazının konusudur tahmininiz üzere) Gidişatın farkında olanlarınsa zaten yarısı ceza evlerinde, diğer yarısı da mutsuzdur...

İlker Başbuğ’un tutuklanması yine her zaman olduğu gibi bir taşla bir çok kuş vurabilmenin iyi sahnelenmiş bir oyunudur ki,


Birincisi hükümetin kendisini Uludere’den tamamen soyutlaması ve yanlış istihbarat olayını gündemin tamamen dışına atabilmesidir. (Farklı gündemlerle unutturma taktiği...)

İkincisi şanlı Türk Ordusu’nu halkın gözünde iyice küçültebilmek ve etkisizleştirmektir.



Üçüncüsü M.Ö. 209’da Metehan’ın kurduğu binlerce yıllık ordumuz ile terörü özdeşleştirmektir. Öyle demiyor mu PKK sempatizanı bölücü hainler zaten;  “işgâlci TeCee, terör örgütü TeSeKee!”  İşte alın size bu söylemi tamamıyla legal hâle getirebilecek bomba bir tutuklanma...






Dördüncüsü de Askerimizin Ordumuzun artık tamamiyle kılını kıpırdatamayacak hâle gelmesi ve en ufak bir hamlesinde içeriden bastırılabilmesinin önünün tamamen açılmasıdır...  (Burada müdahaleden kastım darbe değildir.)  

Ama tabii ki Nato için jandarmalığa devam etmesi şartıyla!  Yani askeri gücümüz Türk Milleti için değil, emperyalist çete için savaşacak hatta ölecek. Şimdi de durum farksızdır aslında ama daha da sindirmeyi uygun gördükleri besbellidir...


Emperyalist devletlerin işi bittiğinde kendi yetiştirdiği figürleri nasıl tarihe gömdüklerini biliyoruz. Kullan ve at mantığıyla işletilen bu dahiyane sistemde, lider konumundaki figürlerin biribirilerine kırdırılması da sözkonusudur.

Amerika ve İsrail, Uludere’yi biliyordu, öyle ya istihbaratı verenler onlar. Ve Uludere’den sonraki hamleyi de. Başbuğ’un tutuklanması satranç tahtasında şaha giden önemli bir figürdü. Vezirdi yani. Şimdi şahlardadır sıra. Şahbaz olacakları gün yakındır yakın olmaya ama geride aslolan koskoca bir Türk Milletidir yani bizizdir bizi ilgilendiren.


Seksen darbecilerinin cirit attığı e-mutıra verenlerin özel araçlarıyla gününü gün ettiği bir dönemde sen tut İlker Başbuğ’u tutukla. Seksen darbecilerinin palazlandırdığı bu siyasal islâm ve onun kurduğu hegamonya Büyükanıt’a da Cumhuriyet mitingi arefesinde ekmeğine sürdüğü yağdan dolayı dokunamaz. Hatta ilişemezdi diyelim.


İşte beşinci ve “mış gibi yapılmaya”  katkı  sağlayan büyük gayretin adresinin de adı belli oluyor böylelikle. Hani şu referanduma darbeciler yargılanacak inancıyla “evet” diyen şaşkın tatlı su solcuları varya, onların ağzına da böylece bir parmak bal çalınmış oluyordu işte... Abzürt filmlere konu olabilecek kadar komik bir senaryo.

***

Ne memleketmiş şu bizimkisi gözünü sevdiğim, oy oy bitmiyor altı. Herkes herkese düşman, her kurum her kurumla bir hesap peşinde. Millî irade şaşkın, keserin sapı kimden tarafa dönükse canhıraş bir hesaplaşma silsilesi ki mide bulandırıcı...


Adeletin bu yüzden azı fazlası olmaz. Ondan yanası bundan ötesi olmaz. Ötekine şu kadar adelet berikine bu kadar adalet olmaz. Çünkü adalet herkese lâzım.


Günün birinde AKP’ye bile lâzım. Bunu herkes iyice not etsin bir kenara.


Bu olaya asla şaşırmadım. Şahıs adına üzülemedim. Ama sevinmedim de pek tabii. 

Kişiler gelip geçicidir zira. Kurumlarsa binlerce yıl ayakta kalmayı başarabilmiş midir? Evet.


Birincisi Türk Milleti Devletçilik geleneğinden gelir.


İkincisi Şanlı ve Ulu Ordumuz, binlerce yıllık bir ordudur. Yüz yüzelli yıllık iğrenç senaryolara yem olması asla söz konusu bile olamaz. Buna sevinen şapşalların bu büyüklük karşısındaki pul boyutlu aciziyetlerinin farkına varmalarını, silkinip kendilerine gelmelerini  salık veririm.



Bu Ulus ise Kuvaa-i Milliye ruhuna sahip dünya üzerindeki yegâne ulustur ve bazılarının uyuşmuş sandığı halkın ise “lan n’oluyo” eşiğine geldiği zaman neler yapabileceğini tüm dünya defaatle görmüş, hâlâ daha midesine oturanları sindirememiştir bile...

İstedikleri oyunu oynasınlar bakalım, kendileri çalıyor kendileri oynuyorlar nasıl olsa.

Bu halk zamanı geldiğinde “LAN N’OLUYO” diyecektir.  









JALE ALTUNEL





Hiç yorum yok :