6 Nisan 2012 Cuma

Üç Maymunu Oynayanlar ve Oynatanlar...



   Spor evrensel bir olay mıdır; yoksa tarihsel bir olay mıdır? Bu soruya kestirmeden sporda kazananlar için evrensel, sporda kaybedenler için ise tarihsel bir olaydır denilebilir. Şimdi sesli düşünelim, spor , sanat, kültür vb. gibi doğrudan üretici olmayan etkinliklerin tarih sahnesine çıkabilmesi için hangi ön koşullar gerekli idi?

   Avcılık ve toplayıcılıkla tam gününü yaşam kaygısıyla geçiren toplulukların spora, sanata, kültüre ayırabilecekleri zamanları ve takatları olabilir miydi? Kuşkusuz olamazdı. Çünkü bu topluluklarda üretim fazlası ve üretim fazlasına el koyan sınıf daha ortaya çıkmamıştı.

  Bu gerçeklerin ışığında tarihsel süreç irdelendiğinde spor etkinliklerinin köleci toplumla birlikte başladığı öne sürülebilir. Bir başka deyişle sporun tarihi aynı zamanda sınıfların da tarihidir. Köleci toplumda, spora ayıracak boş zaman lüksü efendinin tekelinde olduğundan, tarihin ilk sporcuları da onlar oldular.

   İlk olimpiyatlar efendiler arasında bir gövde gösterisi idi. Eski olimpiyatlarda şampiyona verilen ödül, hafızalara kazındığı gibi sadece bir zeytin dalı ile sınırlı değildi. Amatörlük efsanesi de içi boş bir kavramdı. 

   Olimpiyat şampiyonu adeta yeni bir servet sahibi oluyordu. Olimpiyatlarda büyük ödül yüz amfora dolusu zeytinyağı idi. Şampiyon kazandığı ödülü nakde çevirdiği anda Atina’da çok lüks bir ev satın alıp, ayrıca altı tane köye sahip olabiliyordu.

   Feodal toplumun sporcuları efendiler değil, efendileri adına ölesiye dövüştürülen köleler, yani gladyatörlerdi. Kanlı Roma arenalarında yaşanan dramatik öyküler, birçok filmin konusu olarak bu günlere de taşındı.

Peki, insanlık sporsuz bir dönem yaşadı mı? Evet; İnsanlık sporsuz bir dönem yaşadı. İşte bu nedenle biz sporun evrensel değil, tarihsel bir olay olduğunu öne sürmekteyiz. Karanlık çağ diye anılan dönemin egemeni kilise, iktidarı boyunca sporu yasakladı, sporu günah saydı. Çünkü kilise, kendi iktidarını riske atacak hiçbir bedensel çalışmaya çıkarları gereği izin vermiyordu.

   Bu durum, kilise iktidarının yıkıldığı 19. yüzyıla kadar sürdü. Burjuva demokratik devrimi aynı zamanda sporun da yeniden tarih sahnesine çıkmasını sağladı. Bu dönemde kapitalist sanayinin laboratuarı sayılan İngiltere, aynı zamanda sporun beşiği oldu.

   Modern spor, zafer yürüyüşüne İngiltere’de başladı. Spor organizasyonlarında en büyük sıçrama 1871 ekonomik buhranının hemen ertesinde gerçekleşti. O dönemi Amerikalı bir yazar şöyle anlatıyor: “Bunalım yıllarında spor çok geliştirildi. Sporcu ve seyirci katılımlarında büyük artışlar sağlandı. Spor aracılığıyla çökük moraller onarıldı.”
   Spor tarihinde ilk profesyonel sporcu ve takımların, bunalımın en fazla kendini gösterdiği kömür ocakları ile fabrikalardan çıkması, sporun buhranı gizleyen önemli bir araç olduğunun göstergesi değil mi? Spor camiasının devlerinden Spalding’in yalnızca ilk spor kulübünü kurmakla yetinmeyerek, beyzbol ligini örgütlemesinin ardındaki gerçek nedir? Kuşkusuz öncelikle, spordaki gelir ve kâr potansiyeli sermayeye çekici gelmişti.
   Kulüpleşmek, büyük stadyumlar yaptırmak kitlesel ilgiyi arttırıp, örgütleyerek para kazanmak, sermayenin iştahını kabartan unsurlardı. Bu arada ortamın muhalif siyasetlere kapalı tutulması, sermayenin sınıf çıkarı gereğiydi.Bu nedenle din gibi, spora da siyaset dışı bir elbise giydirildi. Sermayenin spor siyaseti, “spora siyaset bulaştırılmasın” söylemiyle özetlendi. Bunun için daha o yıllarda spor kulüplerini kurma misyonunu fabrika sahipleri, sermayedarlar üstlendi. Araba üreten fabrikaların sahibi Henri Ford’un dediği gibi; daha çok araba satmak için, daha çok araba yarışı düzenlemek, bunu da basın yoluyla kitlelere duyurmak gerekiyordu.

   Basın devleri HEARST ve PULITZER devreye sokularak haber vermek yerine haber üreten “sansasyon satan sarı basın” yaratıldı. Spor geliştirildi, profesyonellik kökleştirildi. Spor denilen olay dev bir sanayi kolu olarak devreye sokuldu. Giderek sermayenin yönetiminde ve denetiminde küreselleşti.

   Günümüze damgasını vuran spor etkinlikleri, kapitalist rekabet ideolojisini taşıyor. Dünya Spor Tarihi incelendiğinde; ekonomik bunalım dönemlerinde sporun geliştirilip, emekçi kitlelerin boş zamanlarını, yani kendilerini yeniden üretecekleri zaman dilimini özgürce kullanmalarının nasıl engellendiğini çok açık görebiliriz.

   1871 ekonomik bunalımının hemen ertesinde modern spor etkinliklerinin, 1929 ekonomik bunalımından sonra 1930 yılında Dünya Futbol Şampiyonası’nın niçin devreye sokulduğunu anlamak kolaylaşır.
  
  --- Devrimci Spor Emekçileri Sendikası ---


(Yeni hazırladığımız bültenden, devam edecek...)

1 yorum :

Unknown dedi ki...

Çox gözəl yazıdır, lakin bir düzəliş etmək istərim. Orta çağlarda şövalyelə - ağaların turnirlərdə atlı və zirehli cəngavər qapışmaları da idman sayılır.