9 Ekim 2012 Salı

Türkiye'de Spor Yazarlığı...

Tüm kulvarlarda olduğu gibi spor konusunda da çizgi, kapitalizmin en güçlü enstrümanı olan reklâm olgusu etrafında ağını hazırlamış ve gidilecek yön, mesafe, açı buna göre belirlenmiştir.

Memlekette spor yazarı olmaz olur mu hiç? Basketbol branşında bir Bilgin Gökberk varsa her branşın en az bir Bilgin’i vardır. Konularına kafa yormuş, ne yazması gerektiğini gayet iyi bilen insanlar çok olmasalar da varlar. Ama sistem oyunun kurallarını belirlemiştir ve belli bir uzunluktaki ipi de salmıştır ortalığa.

Tüketime endeksli seyirlikler, sonucu ve alt metni bakımından kitleleri nereye götürmeli ve hangi duygulanımlara sürüklemeli konusunda tüm medya araçlarının takındığı tavır ve giydiği kostüm bellidir. Bunun dışına çıkılarak yapılan işler, yazılan yazılar, okunsalar bile yerleri yukarıda bahsettiğim  “çizgi”nin dışı olacaktır. Kendisine alıcı bulabilse bile aracısını bulamayacaktır. Yani onu kitlelelerin kabulüne arz edecek bir talep olmayacaktır.

Sporun; yenmek, kazanmak, güçlülerin kabul görüp zayıfların elendiği vahşi kapitalizm çarkının dişlilerinden biri olduğunu görebilmek, çok da mikroskobik bir durum olmasa gerek... Bu durumda, neden spor yazarı yok sorusu kendi kendini imha etmiyor mu zaten?

Spor şah, spor yazarları şahbazdır bu durumda...

İşte bugün spor ve siyaset arasındaki bağ, insanları her konuda fanatik birer taraftar haline dönüştürme çabasına çanak tutar. Sistem bir oyun alanı oluşturmuş, oyuncakları da dökmüştür önümüze. O oyuncaklar rengârenktir. Seç beğen al...  

Spor yazarları da oyuncak sepetinden kendi payına düşenleri gereği gibi alabilmişse, sistemin parlayanları arasında yer bulur kendine. Sonuçlar, güçlüler, en ama enler... Sporcu, gözü kapatılmış bir toplumun dövüşçüsü, spor yazarı da gözlerin kapalı tutulmasında gereğini yapabilen olağanüstü bir kalemşördür. Tabi ki müsade edilen şekliyle.

Madem artık spor bu şartlarda önümüze konmuş, onun oyundan koparılıp, kazanma esası üzerine kurulu yapısı, gitgide daha da artan bir ivmeyle tırmanıyor, sanırım ithal sporcuların fazlalığı Türk Sporu’nun da tıpkı diğer üretimler gibi neden durduğuna ya da durdurulduğuna yanıt olacaktır. Ülkede bir üretim olumlu ve başarılı yönde seyrediyorsa, ihraç edilen ürünler sunmalıdır. Ve ihracatı ithalatından daha fazla olmalıdır. Türkiye’de spora baktığımızda ithalatın ihracattan çok çok fazla olduğunu görüyoruz. Bu durumda bakmamız gereken yer direkt olarak altyapılardır. Külüplerin altyapıları.

Büyük küçük ne kadar kulüp varsa, oyuncularının pek çoğu kendi altyapısından gelmez. Satın almanın yetiştirmekten daha ucuz değil ama daha kolay olduğu aşikârdır.

Bu kolaycılığa giden yolda kulüp başkanlarının kulüpleri para konusunda nasıl idare ettiği ortadadır. Spor-iş yasasının olmaması, hâlâ daha başkanların tıpkı birer “ağa” gibi kararlar almasına yol açar. Sporcu ve kulüp başkanı arasındaki ilişki işçi işveren ilişkisi değil, efendi-köle ilişkisidir. Hâl böyle olunca aynı ilişkilerin devamının medyaya da uzanması kaçınılmazdır. Memleketteki spor yazarlarının her biri bir spor kulübünün amigosu gibi davranarak, yazılarını da bu sevgi(!) ve sadakatle(!) yazarlar. Methiyelerle sayfalarını şenlendirirler, sonuçlarla, kişilerle uğraşır dururlar.  Kişiler genellikle yıldız diye adlandırılan futbolculardır. Kolay değildir tabii, onca para akıtılmıştır bu falanca yabancı oyuncuya. Özel hayatı, saha içi performansıyla at başı bir seyirde gider ve taraftarların bunlarla ilgilenmesi sağlanır kolayca. Medya, halk bunu istiyor’larla işin üzerini örbas etmiş, perde arkasından kıs kıs güler. Bu kulüplerin de işlerine gelir çünkü hiç biri istemez altyapı sorunlarıyla, tesis yetersizlikleriyle, sporcu yetiştirmedeki başarısızlıklarıyla falan ilgilenilmesini, bunun ifşa edilmesini.

Sözün özü, sağırların birbirini ağırladığı bir ortam zaten uzun yıllar önce yaratılmıştır ve bu düzeni kimse kimseye bozdurmaz.

İşte bu yüzden Türkiye’de spor yazarlığı bir illüzyondan ibarettir.

Yapılan "taraftar kalemşörlük"tür sadece... 

Gerçek yazarlar üzerine alınmayacaklardır bilirim. Üzerine alınması gerekenlerse asla bu yazıyı görmeyecek(!), bilmeyecek(!)lerdir..




Jale ALTUNEL



Hiç yorum yok :