30 Mayıs 2014 Cuma

SAHİPLER VE KANAAT ÖNDERLERİ - 2014

Aradan tam bir yıl geçti;

Geçen sene, 31 Mayıs’ta geceyarısı tamamen kişisel bir panikle Gezi Park’ta neler olup bittiğine dair bir yazı yazalı tam bir yıl oluyor. Eksik gedik dilim döndüğünce, geçen seneki kalkışmanın “Kanaat Önderleri”nden dem vurarak, yapılmak istenenin aslında neler olabileceğine dair bazı öngörülerde bulunmuştum. Hemen hemen hepsinin aynen söylediğim gibi çıktığını şu geçen bir yıl bana doğruladı. Fal gibi. Ama işte ben falcı falan değilim. Memlekete yalın bir gözle bakmasını bilen herkesin hele de siyasi tarihçilerimizin çok daha net bir biçimde bunları gördüklerinden de adım gibi eminim.

2011’den beri milli bayramlarımızı kutlamamız şu veya bu biçimde engelleniyor. 29 Ekim Van depremi bahane edilerek, 23 Nisan çocuk ölümleri bahane edilerek, 19 Mayıs Soma katliamı bahane edilerek kutlanmadı. Kutlanmayı geçelim elbet, anılmadı bile neredeyse. Birileri aklımızla adeta alay ediyor. Söylem kumkumaları sokaktaki aktivistlerin ta kendileridir. Bir arkadaşım onlar için “dil polisi gibiler” demişti. Dil eşkiyası desek daha doğru olacak sanırım.

Karşı görüşlere asla tahammül etmeyip, sürekli demokrasiden ve özgürlükten bahsetmelerine rağmen, bir karşı söylem duyunca derhal “susturuculuk” yapıyorlar.

İnsaniyet ve merhamet duygularını ajite ederek toplumsal baskı oluşturuyorlar ve kitleleri sanal bir algı üzerinden hareketlendiriyorlar.

Kendi aklıyla düşünebilen bir cahili, başkalarının fikirlerini kendisininmiş gibi inanarak söyleyen bir okumuşa tercih ediyorum bu ara/bu yüzden.

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde;
Gözyaşlarımızı basamak yaptılar! 
Duygularımızı çiğneneyerek  devleti yok etme merdivenini hızla tırmanıyorlar!

Önümüzde duran tehlike hem bölünerek Doğu ve Güneydoğu’daki bereketli toprakları kaybetmek, hem de şu anki rejimle sıkıntısı olan dahili unsurların Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkma, yerine kendi II.Cumhuriyet’lerini dayatma emelleridir.

Bu emeller konusunda dış mihraklar yıllardır milimetrik bir şekilde çalıştılar ve içeride destekledikleri Zübükzadeler’i, ancak gdümlü bir siyasete malzeme olup, iktidarıyla muhalefetiyle buna gerekli zemini hazırladılar. AKP dönemi Marshall ve Nato’dan beri gelmiş geçmiş en yüksek ivmeyi sağlamıştır,maddi-manevi; kayıplarımız, borç girdabına saplanmamız ve Atatürk ilkelerinden verdiğimiz tavizler konusunda…

Şu an devletçiliğe bakıyoruz devletçilik ilkesi diye bir şey var mı? Yok. Özal’lı dönemle başlayan özelleştirmeler son hükümet dönemi zirve yaptı. Maden çöktü, özelleştirmeye hayır diye bağrıştılar. İyi bir şey tabii bazılarının ağzından bunları duymak. Hele devleti yıkmak parçalamak girişimlerine su taşıyanlar için şahane bir oksimoron. 

Milliyetçiliği etnosantrizmle karıştırıp faşizmle bulamaç edip önümüze koymuş dil eşkiyaları. Ve tabii bu zırvaların peşine takılan romantik de alabildiğine çok. Kafası karışmış, Türk yurdunda bir Türk. Ama olayların asla öznesi değil. Başkalarından bahseder gibi bahsediyor “diğer” tüm vatandaşlardan ve kendinden. Çıkarlarını korumak gibi bir şuuru yok. Geçmişte , bir arada yaşamış mıyız? Evet. Gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında mıyız? Eh sorduğunuzda evet diyor.  Aynı vatana sahip, dil, kültür ve duygu birliğimiz var mı? Var. Türkçe edebiyat yapıp nobel bile alıyor bu zevat. Ee derdin nedir o zaman?

Cumhuriyetçilikte durum vahametini katlanarak artırıyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti ufaltıldı ufaltıldı teecee yapıldı. Cumhur yabancılaşma efektleri vermekte, rejimse tıpkı saltanatlık gibi.
Halkçılık, Hükümetlerin Atatürk’ten sonra asla olmaya yanaşmadıkları bir ilke. “Halk kim ki zaten!.. yüzde bilmemkaçı şöyle böyle” uzantılı bir öznefreti de sözde aydınlar tarafından yine bu halka söyletilmiş -söyleyene kendini iyi mi hissettirir bilinmez- ve halktan kopuk siyasi anlayışla tam aksi yaratılmıştır. Ulusal egemenlik milletindir ilkesi oldu mu size “ulusal egemenlik Allah’ındır”?!
Konu dönüp dolaşıp Laikliğe gelmedi mi ta Menderes’ten beri? Dini kullanmayan bir parti var mı bu memlekette? Kadınların türbanının ve eteklerinin altına girmeyen? Özgürlük diyerek hem de. Demokrasi diyerek. Şu an din ve devlet işleri birbirinden ne kadar ayrıysa ben de o kadar şimendiferim. 

Tam bağımsızlığaysa sustum. Buna bir şey demeyeceğim…

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, şu an sadece kağıt üzerindeliğini korumaktadır. İlkeleri hayatımızdan koparılmış olmasına karşın teknik olarak varlığını sürdürüyor.

Gezi Park’a ve yarınki eylemlere dönecek olursam, bir yıl önce ne düşünüyorsam şimdi de düşüncelerim, “yurt dışından ithal bir kalkışma” için değişmedi. Çünkü Gezi direnişi hiç de öyle –bu ara sıkça tekrar edilip durulduğu gibi- kendiliğinden falan olmuş değildir. Ön Asya’da Arap Baharı diye adlandırılan kalkışmaların tümünde occupy organizasyonu görmedik mi? Diren diren! Hazırlıkları gördüm geçen yıl, Cumartesi günüydü. Taksim’deki duvarlarda occupy, yumruk, şablonlanarak yazılmıştı. Siviller kol geziyorlardı ve provokasyon-fısıltı gazeticiliği yapıyorlardı.

Geçen yıl gezi olayları, yaz boyu devam ederken, Güneydoğu’da BOP’a uşaklık edenlere kalan, “ilan” etmek oldu sadece. Analar ağlamasın deniliyordu on yıldır. Ağlak ağlak. Bir yandan analar ağlamasın deniliyor, bir yandan olağan her yılki dağa çıkışı PKK silah bıraktı’ya bağlıyorlardı. Bu arada medya ve TV.’da, orada şehit olan korucu ve vurulan askerlerin haberleri de halka hiç duyurulmuyordu.

Bugün 30 Mayıs. Son 2 haftadır deli divane sosyal medya operasyonu sürdürülüyor. Geziyi hatırla, geziyi unutma şeklinde. Yahu unutulacak bir şeymiş gibi!!! Üzerinden 40 yıl falan geçer de farkındalık yaratırsın. Daha polisin katlettiği çocuklarımızın acısı dinmemişken ne hatırlaması ne unutması?! Duyarsız olmakla suçlanmak da var tabii.

Ama asıl duyarsızlık memleket giderken, rejim dahil her şey tehlikedeyken Güneydoğu’da sıcak gelişmeler yaşanırken, kamuoyunun dikkatini Taksim’e çekmek ve yüzlerin o tarafa çevrilmesine “hükümet ve dış mihraklar eliyle” destek olmaktır…
Yarın memleket yeni bir kargaşaya ve bu kargaşa ardına gizlenecek olan sinsi planlara gebedir. Böyle konuşunca AKP’yi desteklemekle bile suçlayanlar oldu. Yapmayın etmeyin! Bir düşüncenin peşine takılmıyor olmak, o düşüncenin karşıtı olmak demek değildir. Karşısında değil çaprazındayım canım kardeşim! Çapraz ateşlerdeyim. Memleketi başkalarının sana layık gördüğü ucube bir planla kurtaramayacaksın. Occupy organizasyonun girmiş olduğu hangi ülke şu an refah içinde “özgür” ve “demokratik” olmuştur sorarım! Libya mı? Tunus mu? Fas mı? Mısır mı? Suriye mi? Sudan mı?

Occupy organizasyon ve aktivistler neden 3. Köprü yapımında katledilen hektarlarca arazi için eylem planlamadılar?

Siyanürle maden aranırken ve oralardaki binlerce insanımızın hayatı tehlikedeyken?

Eğitim sistemimiz 4+4+4 olurken?

Bize İsrail’in kör GDO’lu tohumları dayatılırken?

Neden dev pankartlarla yumruk şablonlarıyla faşing havasında o muhteşem organizasyonlarını yapmadılar?

Listeyi uzat uzatabildiğin kadar! Yapmazlar! Çünkü bunlar seni beni doğrudan ilgilendiriyor. Onları değil. Onları ilgilendiren Türkiye’yi diğer Ön Asya ülkeleri ve Ukrayna gibi bitirmektir. 

Taksim, bu memleketin siyasi geçmişindeki en büyük mitinglerin yapıldığı yer olması nedeniyle önemli bir meydandır. Mayıs 1969'da California'daki park eyleminden beri benzer tezgahlar hazırlanıp sahneleniyor dünya üzerinde. 

Yarın sloganlar atan aktivistler, saldırılar başlayınca her zaman olduğu gibi çil yavrusu gibi dağılacaklardır. Çevir kafanı bir bak, Güneydoğu’da polis bölücülere elini sürebiliyor mu? Haşa! Yine biz öleceğiz, yine biz kırılacağız. Üstelik neden? Büyük İsrail ve büyük Ermenistan kurulabilsin diye, yeni sınırlar çizilsin diye!

Başkalarının oyunlarında figüran olma! Kendi oyununu yazıp yönetebildiğin an Devrim de senin vatan da senin olacaktır!

Jale Altunel- “Sahipler ve Kanaat Önderleri 2014”


2 yorum :

Faik Alper SÖKMEN dedi ki...

Elinize sağlık, Hocam.
01 Haziran 2014'te Bakü'den izleyebildiğim kadarıyla ve edinebildiğim bilgiler kadarıyla şu yorumu yapmıştım bir ODTÜ sayfasında: Örgütsüz bir halk hareketi yenilmeye mahkûmdur, mealinde bir yorum yapmıştım ve resmen küfür yemiştim birinden.
Sonra beklemeye başlamıştım. Çevremdeki ne kadar apolitik genç arkadaş, akraba varsa politize olmuş ve eyleme katılmışlardı. Cep telefonları ile bana haber ulaştırıyor ve ilk kez bu denli sosyal-siyasal meselelerle ilgileniyorlardı. Havadan sudan paylaşımlarda bulunan birçok sayfa en azından düzeni tartışmaya başlamışlardı.
Bu beni çok etkilemişti, baştaki yorumumu dondurup olayların akışına kapılmıştım. Bir sürü politik, felsefi yorum ve yazılarımı iletme şansı bulmuş, adeta yetişemez olmuştum.
Baştaki yorumum da kafamın kenarında ufak ufak kemirmelerde bulunuyordu ama elle tutulur bir bilgi, bulgu elime geçmiyordu.
Occupy ile ilgili bilgiler, Koç holdingin olaya güya insani desteği, Sarıgül'ün iaşe destekleri, midemi bulandırıyordu ama gençlerdeki bilinç sıçramasını da kafa karışıklıkları yaratarak bozmaya cesaret edemiyordum. Hatta o ara şöyle bir yazı paylaşmıştım (4096 karakteri geçmeme müsaade yok yine de deneyeceğim):

Jale Altunel dedi ki...

Sayın Faik Alper Sökmen Bey,
yorumunuzu dikkatle okudum. Yazınız internet üzerinde herhangi bir sayfada varsa internet adresi -link- verirseniz okumak isterim.

Geçen seneki ilk kalkışmayla ilgili ilk yazdığım yazıya giriş cümlem aynısı olmuştu 31 Mayıs 2013'de olayların ilk başladığı Cuma gününün gecesiydi.
http://jalealtunel.blogspot.com.tr/2013/05/sahipler-ve-kanaat-onderleri.html

Aynı konuda o hafta içinde 2 yazı yazı daha yazmıştım. İkinci yazdığım yazıda, Kanaat Önderliği'ne soyunanların Türk Halkı'nın altında kaldığını yazarak gayet coşumcu ve duygusal bir biçimde amiyane tabirle gaza gelmiştim.
Ama geçen yaz son yazımda silkelenip kendime gelip Sahipler ve Kanaat Önderleri III ü yazmış, uyanık olmak gerektiği konusunda aklım erdiğince bir şeyler yazmıştım. Sonuç olarak öngörülerimizde siz de ben de haklı çıkmışız. Aklın yolu bir zaten.
Bu arada teveccüh gösterip "hocam" demişsiniz ama siyaset bilmi okumadım. Bilgisine öngörülerine itimat ettiğim kişilerin kitaplarını ve yazılarını okuyorum kendimce. Sonra da endişelendiğim konuları yazarak paylaşıyorum..
Yorumunuz için teşekkür ederim, sağlıcakla...