Aradan tam bir yıl geçti;
Geçen sene, 31 Mayıs’ta geceyarısı
tamamen kişisel bir panikle Gezi Park’ta neler olup bittiğine dair bir yazı
yazalı tam bir yıl oluyor. Eksik gedik dilim döndüğünce, geçen seneki
kalkışmanın “Kanaat Önderleri”nden dem vurarak, yapılmak istenenin aslında
neler olabileceğine dair bazı öngörülerde bulunmuştum. Hemen hemen hepsinin
aynen söylediğim gibi çıktığını şu geçen bir yıl bana doğruladı. Fal gibi. Ama
işte ben falcı falan değilim. Memlekete yalın bir gözle bakmasını bilen
herkesin hele de siyasi tarihçilerimizin çok daha net bir biçimde bunları
gördüklerinden de adım gibi eminim.
2011’den beri milli bayramlarımızı
kutlamamız şu veya bu biçimde engelleniyor. 29 Ekim Van depremi bahane
edilerek, 23 Nisan çocuk ölümleri bahane edilerek, 19 Mayıs Soma katliamı
bahane edilerek kutlanmadı. Kutlanmayı geçelim elbet, anılmadı bile neredeyse.
Birileri aklımızla adeta alay ediyor. Söylem kumkumaları sokaktaki
aktivistlerin ta kendileridir. Bir arkadaşım onlar için “dil polisi gibiler”
demişti. Dil eşkiyası desek daha doğru olacak sanırım.
Karşı görüşlere asla tahammül
etmeyip, sürekli demokrasiden ve özgürlükten bahsetmelerine rağmen, bir karşı
söylem duyunca derhal “susturuculuk” yapıyorlar.
İnsaniyet ve merhamet duygularını ajite
ederek toplumsal baskı oluşturuyorlar ve kitleleri sanal bir algı üzerinden
hareketlendiriyorlar.
Kendi aklıyla düşünebilen bir cahili,
başkalarının fikirlerini kendisininmiş gibi inanarak söyleyen bir okumuşa
tercih ediyorum bu ara/bu yüzden.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde;
Gözyaşlarımızı basamak yaptılar!
Duygularımızı çiğneneyerek devleti
yok etme merdivenini hızla tırmanıyorlar!
Önümüzde duran tehlike hem bölünerek
Doğu ve Güneydoğu’daki bereketli toprakları kaybetmek, hem de şu anki rejimle
sıkıntısı olan dahili unsurların Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkma, yerine kendi
II.Cumhuriyet’lerini dayatma emelleridir.
Bu emeller konusunda dış mihraklar
yıllardır milimetrik bir şekilde çalıştılar ve içeride destekledikleri
Zübükzadeler’i, ancak gdümlü bir siyasete malzeme olup, iktidarıyla
muhalefetiyle buna gerekli zemini hazırladılar. AKP dönemi Marshall ve Nato’dan
beri gelmiş geçmiş en yüksek ivmeyi sağlamıştır,maddi-manevi; kayıplarımız,
borç girdabına saplanmamız ve Atatürk ilkelerinden verdiğimiz tavizler
konusunda…
Şu an devletçiliğe bakıyoruz devletçilik ilkesi diye bir şey var mı? Yok.
Özal’lı dönemle başlayan özelleştirmeler son hükümet dönemi zirve yaptı. Maden
çöktü, özelleştirmeye hayır diye bağrıştılar. İyi bir şey tabii bazılarının
ağzından bunları duymak. Hele devleti yıkmak parçalamak girişimlerine su
taşıyanlar için şahane bir oksimoron.
Milliyetçiliği etnosantrizmle
karıştırıp faşizmle bulamaç edip önümüze koymuş dil eşkiyaları. Ve tabii bu
zırvaların peşine takılan romantik de alabildiğine çok. Kafası karışmış, Türk
yurdunda bir Türk. Ama olayların asla öznesi değil. Başkalarından bahseder gibi
bahsediyor “diğer” tüm vatandaşlardan ve kendinden. Çıkarlarını korumak gibi
bir şuuru yok. Geçmişte , bir arada yaşamış
mıyız? Evet. Gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında mıyız? Eh
sorduğunuzda evet diyor. Aynı vatana sahip, dil, kültür ve duygu birliğimiz var mı? Var. Türkçe edebiyat
yapıp nobel bile alıyor bu zevat. Ee derdin nedir o zaman?
Cumhuriyetçilikte durum vahametini katlanarak artırıyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti
ufaltıldı ufaltıldı teecee yapıldı. Cumhur yabancılaşma efektleri vermekte,
rejimse tıpkı saltanatlık gibi.
Halkçılık, Hükümetlerin
Atatürk’ten sonra asla olmaya yanaşmadıkları bir ilke. “Halk kim ki zaten!..
yüzde bilmemkaçı şöyle böyle” uzantılı bir öznefreti de sözde aydınlar
tarafından yine bu halka söyletilmiş -söyleyene kendini iyi mi hissettirir
bilinmez- ve halktan kopuk siyasi anlayışla tam aksi yaratılmıştır. Ulusal
egemenlik milletindir ilkesi oldu mu size “ulusal egemenlik Allah’ındır”?!
Konu dönüp dolaşıp Laikliğe gelmedi mi ta Menderes’ten
beri? Dini kullanmayan bir parti var mı bu memlekette? Kadınların türbanının ve
eteklerinin altına girmeyen? Özgürlük diyerek hem de. Demokrasi diyerek. Şu an
din ve devlet işleri birbirinden ne kadar ayrıysa ben de o kadar şimendiferim.
Tam bağımsızlığaysa sustum. Buna bir şey demeyeceğim…
Atatürk’ün kurduğu Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, şu an sadece kağıt üzerindeliğini korumaktadır. İlkeleri
hayatımızdan koparılmış olmasına karşın teknik olarak varlığını sürdürüyor.
Gezi Park’a ve yarınki eylemlere
dönecek olursam, bir yıl önce ne düşünüyorsam şimdi de düşüncelerim, “yurt
dışından ithal bir kalkışma” için değişmedi. Çünkü Gezi direnişi hiç de öyle
–bu ara sıkça tekrar edilip durulduğu gibi- kendiliğinden falan olmuş değildir.
Ön Asya’da Arap Baharı diye adlandırılan kalkışmaların tümünde occupy
organizasyonu görmedik mi? Diren diren! Hazırlıkları gördüm geçen yıl,
Cumartesi günüydü. Taksim’deki duvarlarda occupy, yumruk, şablonlanarak
yazılmıştı. Siviller kol geziyorlardı ve provokasyon-fısıltı gazeticiliği
yapıyorlardı.
Geçen yıl gezi olayları, yaz boyu devam
ederken, Güneydoğu’da BOP’a uşaklık edenlere kalan, “ilan” etmek oldu sadece.
Analar ağlamasın deniliyordu on yıldır. Ağlak ağlak. Bir yandan analar
ağlamasın deniliyor, bir yandan olağan her yılki dağa çıkışı PKK silah
bıraktı’ya bağlıyorlardı. Bu arada medya ve TV.’da, orada şehit olan korucu ve
vurulan askerlerin haberleri de halka hiç duyurulmuyordu.
Bugün 30 Mayıs. Son 2 haftadır deli
divane sosyal medya operasyonu sürdürülüyor. Geziyi hatırla, geziyi unutma
şeklinde. Yahu unutulacak bir şeymiş gibi!!! Üzerinden 40 yıl falan geçer de
farkındalık yaratırsın. Daha polisin katlettiği çocuklarımızın acısı
dinmemişken ne hatırlaması ne unutması?! Duyarsız olmakla suçlanmak da var
tabii.
Ama asıl duyarsızlık memleket
giderken, rejim dahil her şey tehlikedeyken Güneydoğu’da sıcak gelişmeler
yaşanırken, kamuoyunun dikkatini Taksim’e çekmek ve yüzlerin o tarafa
çevrilmesine “hükümet ve dış mihraklar eliyle” destek olmaktır…
Yarın memleket yeni bir kargaşaya ve
bu kargaşa ardına gizlenecek olan sinsi planlara gebedir. Böyle konuşunca
AKP’yi desteklemekle bile suçlayanlar oldu. Yapmayın etmeyin! Bir düşüncenin
peşine takılmıyor olmak, o düşüncenin karşıtı olmak demek değildir. Karşısında
değil çaprazındayım canım kardeşim! Çapraz ateşlerdeyim. Memleketi başkalarının
sana layık gördüğü ucube bir planla kurtaramayacaksın. Occupy organizasyonun
girmiş olduğu hangi ülke şu an refah içinde “özgür” ve “demokratik” olmuştur
sorarım! Libya mı? Tunus mu? Fas mı? Mısır mı? Suriye mi? Sudan mı?
Occupy organizasyon ve aktivistler
neden 3. Köprü yapımında katledilen hektarlarca arazi için eylem planlamadılar?
Siyanürle maden aranırken ve
oralardaki binlerce insanımızın hayatı tehlikedeyken?
Eğitim sistemimiz 4+4+4 olurken?
Bize İsrail’in kör GDO’lu tohumları
dayatılırken?
Neden dev pankartlarla yumruk şablonlarıyla faşing havasında o
muhteşem organizasyonlarını yapmadılar?
Listeyi uzat uzatabildiğin kadar!
Yapmazlar! Çünkü bunlar seni beni doğrudan ilgilendiriyor. Onları değil. Onları
ilgilendiren Türkiye’yi diğer Ön Asya ülkeleri ve Ukrayna gibi bitirmektir.
Taksim, bu memleketin siyasi geçmişindeki en büyük mitinglerin yapıldığı yer olması nedeniyle önemli bir meydandır. Mayıs 1969'da California'daki park eyleminden beri benzer tezgahlar hazırlanıp sahneleniyor dünya üzerinde.
Taksim, bu memleketin siyasi geçmişindeki en büyük mitinglerin yapıldığı yer olması nedeniyle önemli bir meydandır. Mayıs 1969'da California'daki park eyleminden beri benzer tezgahlar hazırlanıp sahneleniyor dünya üzerinde.
Yarın sloganlar atan aktivistler,
saldırılar başlayınca her zaman olduğu gibi çil yavrusu gibi dağılacaklardır. Çevir
kafanı bir bak, Güneydoğu’da polis bölücülere elini sürebiliyor mu? Haşa! Yine
biz öleceğiz, yine biz kırılacağız. Üstelik neden? Büyük İsrail ve büyük
Ermenistan kurulabilsin diye, yeni sınırlar çizilsin diye!
Başkalarının oyunlarında figüran
olma! Kendi oyununu yazıp yönetebildiğin an Devrim de senin vatan da senin
olacaktır!
Jale Altunel- “Sahipler ve Kanaat
Önderleri 2014”
2 yorum :
Elinize sağlık, Hocam.
01 Haziran 2014'te Bakü'den izleyebildiğim kadarıyla ve edinebildiğim bilgiler kadarıyla şu yorumu yapmıştım bir ODTÜ sayfasında: Örgütsüz bir halk hareketi yenilmeye mahkûmdur, mealinde bir yorum yapmıştım ve resmen küfür yemiştim birinden.
Sonra beklemeye başlamıştım. Çevremdeki ne kadar apolitik genç arkadaş, akraba varsa politize olmuş ve eyleme katılmışlardı. Cep telefonları ile bana haber ulaştırıyor ve ilk kez bu denli sosyal-siyasal meselelerle ilgileniyorlardı. Havadan sudan paylaşımlarda bulunan birçok sayfa en azından düzeni tartışmaya başlamışlardı.
Bu beni çok etkilemişti, baştaki yorumumu dondurup olayların akışına kapılmıştım. Bir sürü politik, felsefi yorum ve yazılarımı iletme şansı bulmuş, adeta yetişemez olmuştum.
Baştaki yorumum da kafamın kenarında ufak ufak kemirmelerde bulunuyordu ama elle tutulur bir bilgi, bulgu elime geçmiyordu.
Occupy ile ilgili bilgiler, Koç holdingin olaya güya insani desteği, Sarıgül'ün iaşe destekleri, midemi bulandırıyordu ama gençlerdeki bilinç sıçramasını da kafa karışıklıkları yaratarak bozmaya cesaret edemiyordum. Hatta o ara şöyle bir yazı paylaşmıştım (4096 karakteri geçmeme müsaade yok yine de deneyeceğim):
Sayın Faik Alper Sökmen Bey,
yorumunuzu dikkatle okudum. Yazınız internet üzerinde herhangi bir sayfada varsa internet adresi -link- verirseniz okumak isterim.
Geçen seneki ilk kalkışmayla ilgili ilk yazdığım yazıya giriş cümlem aynısı olmuştu 31 Mayıs 2013'de olayların ilk başladığı Cuma gününün gecesiydi.
http://jalealtunel.blogspot.com.tr/2013/05/sahipler-ve-kanaat-onderleri.html
Aynı konuda o hafta içinde 2 yazı yazı daha yazmıştım. İkinci yazdığım yazıda, Kanaat Önderliği'ne soyunanların Türk Halkı'nın altında kaldığını yazarak gayet coşumcu ve duygusal bir biçimde amiyane tabirle gaza gelmiştim.
Ama geçen yaz son yazımda silkelenip kendime gelip Sahipler ve Kanaat Önderleri III ü yazmış, uyanık olmak gerektiği konusunda aklım erdiğince bir şeyler yazmıştım. Sonuç olarak öngörülerimizde siz de ben de haklı çıkmışız. Aklın yolu bir zaten.
Bu arada teveccüh gösterip "hocam" demişsiniz ama siyaset bilmi okumadım. Bilgisine öngörülerine itimat ettiğim kişilerin kitaplarını ve yazılarını okuyorum kendimce. Sonra da endişelendiğim konuları yazarak paylaşıyorum..
Yorumunuz için teşekkür ederim, sağlıcakla...
Yorum Gönder