Biz,
yeniden başlangıcın
son kalan tohumlarıyız
organik...
17 Nisan 2018 Salı
Cumhuriyet
kurtuluşun civanı,
devrimin al fidanı
sardın bütün vatanı
büyüdün Cumhuriyet!
kesmek istiyor seni
eşkıya medeniyet.
devrimin al fidanı
sardın bütün vatanı
büyüdün Cumhuriyet!
kesmek istiyor seni
eşkıya medeniyet.
sanırlar ayırınca
kökünden bedenini
bitmezsin de bir daha
kurursun Cumhuriyet
piç tohum sanır seni
eşkıya medeniyet.
kökünden bedenini
bitmezsin de bir daha
kurursun Cumhuriyet
piç tohum sanır seni
eşkıya medeniyet.
bu milletin aklına
zerk etti seni Ata
mıhlandın kanımıza
bilmezler Cumhuriyet
uşakların da bilmez
eşkıya medeniyet.
zerk etti seni Ata
mıhlandın kanımıza
bilmezler Cumhuriyet
uşakların da bilmez
eşkıya medeniyet.
tütün pancar bizimdir
bu toprak evimizdir
o huzurun bekçisi
namustur Cumhuriyet
yok etmek ister seni
eşkıya medeniyet.
bu toprak evimizdir
o huzurun bekçisi
namustur Cumhuriyet
yok etmek ister seni
eşkıya medeniyet.
korkmaktan vazgeçeli
bilmem kaç bin yıl oldu
Ergenekon ruhunun
nefesi Cumhuriyet
askerime saldırdı
eşkıya medeniyet.
bilmem kaç bin yıl oldu
Ergenekon ruhunun
nefesi Cumhuriyet
askerime saldırdı
eşkıya medeniyet.
toprağımın kadını
duyan var mıydı onu
okursan destanını
adımdır Cumhuriyet
kadını yok edemez
eşkıya medeniyet.
duyan var mıydı onu
okursan destanını
adımdır Cumhuriyet
kadını yok edemez
eşkıya medeniyet.
bu yürek doldu taştı
Jale yapraktan düştü
düşman menzili aştı
onda yok kabiliyet
rezil olacak yine
eşkıya medeniyet.
Jale yapraktan düştü
düşman menzili aştı
onda yok kabiliyet
rezil olacak yine
eşkıya medeniyet.
“cumhuriyet”
j.ak
17 Nisan. 2018
j.ak
17 Nisan. 2018
13 Nisan 2018 Cuma
bossanova
esintiyle dans ediyor
gözlerime sızan güneşte
yapraklar, dallar
fonda bossanova
nasıl da esiyor tatlı tatlı.
kıskandım hep bilir misin
bedenleri lanetlenmemiş kadınları
ve onların o karnavallı coğrafyasını
görenlere selam olsun dostum,
çıplak bir tende sanatı…
üç F, karnavalın karşısı
ama en karşı
umut bir gün öylece coştu
ihtiyaç üzere okyanus aştı,
ölse de denizlerde
o dev balinaları dünyanın
takılsa da ağlarına aç sırtlanların
ışıklı kokusu el sallar yine de
vakti geldiğinde bilge seyyahın.
sevdim diyorum sevdim işte
şu samba ve bossanovayı
sevdim sırtında bir çuval umutla gelen
deniz gözlü seyyahı
alıp götürdü beni o ritim oldum olası
ve kışkırttı tembel zamanlarda aklımı
sonra bana hep
şu memlekette yarım kalan,
işleri anımsattı.
coğrafyamın insanları
cumaların hayrına inanmıştı
ve hâlâ dünyanın tüm çocukları
dolduruyordu roma’nın barselona’nın
futbol takımlarını
serbest radikalleri dünyanın
tetiklerken
bir üçüncü dünya savaşını,
inanarak beklerim ben
o deniz gözlü seyyahı…
dinlerken düşünmek zor dostum
bossanovayı
yoksul üretir, zengin yaşar hayatı
savaşmaktan sevişmeye
koymuşlar da yasağı,
yoksula huri yalanı
ve silahsız bir yakın dövüş sanatı.
coğrafyamın ozanları
yakar aşık türküleri
göçecek de Jale bir gün
geldiğinde zamanı
ama bir kez göreydim
deniz gözlü seyyahı
görmeden gitmeyeydim
deniz gözlü seyyahı. “bossanova” j.ak 13 Nisan.2018
görmeden gitmeyeydim
deniz gözlü seyyahı. “bossanova” j.ak 13 Nisan.2018
fotoğraf: Sema Aygen
ne ara
Her yanımız yeşildi bir ara
Sarılmazdık eskiden ağaçlara
Her yanımız iletişim bu ara
Sarılmaz olduk, insan insana.
Sarılmazdık eskiden ağaçlara
Her yanımız iletişim bu ara
Sarılmaz olduk, insan insana.
Bir ara gelenekler vardı
Kaldı zenginin cüzdanında
Kitaplar var renk renk raflarda
Yazarları iktidar zindanında.
Kaldı zenginin cüzdanında
Kitaplar var renk renk raflarda
Yazarları iktidar zindanında.
"ne ara"
j.ak
11 Nisan 2018
j.ak
11 Nisan 2018
7 Nisan 2018 Cumartesi
hecelesek faydası yok
Gözlerinden süzülürken dizeleri
işsizin
Hecelesek faydası yok söylediklerimizin.
Saçlarını külek örmüş taze gelinlerimin
Köyüm kaldı çok uzakta toprağımı
özlerim
Sorsan bana diyemem hiç ne dertlerden
geçmişim
Pençeleri boynumuzda
seçmediklerimizin
Tarlasından sökülürken son ektiği
garibin
Hecelesek faydası yok
söylediklerimizin.
Fakülteler malı olmuş o
liyakatsizlerin
Katilleri atanırmış öğretmenlerimizin
Sorsan bana kin ne diye hiç
öğrenememişim
Yaşam kaldı uzaklarda yaşlarımı özlerim,
Bedeninden süzülürken al kanları
cansızın
Hecelesek faydası yok
söylediklerimizin.
Üzerinde kara kollar ürettiklerimizin
Kanlarıyla göveriyor Mehmetçiklerimizin
Sorsam sana doksan beş yıl ne yiyip
ne içmişsin
Pençeleri boynumuzda
seçmediklerimizin
Ellerimden çalınırken toprak kokan
pancarım
Hecelesek faydası yok
söylediklerimizin
Kayıt dışı işi varmış işverenlerimizin
Göç yolları yaman imiş can
soydaşlarımızın
Sorsan Jale nedir hali şu memleketimizin
Vergileri bizden çıkar hırsız burjuvazinin
Ellerinden süzülürken emekleri
göçmenin
Hecelesek faydası yok
söylediklerimizin.
“hecelesek faydası yok”
j.ak
7 Nisan 2018
21 Mart 2018 Çarşamba
NEVRUZ'UN SINIFSAL İÇERİĞİ ÜZERİNE
Nevruz, Yenigün, Ergenekon... Ön ve Orta Asya'da bu adlarla adlanan bayramımız, gerçekte nedir ve neden insanlar meydanlara çıkarak coşkuyla eğlenirler?
Hepimiz bir ağızdan BAHAR'ın gelişi, gündüzün(aydınlığın) geceye(karanlığa) galip gelmesi şeklinde yorumlayabiliriz bu durumu. Tabii bir de işin mahsül kısmı var. O bu kadim geleneğin aslolan kısmıdır doğal efekte eklemlenmiş olarak.
Mahsülü kimler yetiştirir? Köylüler elbette. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Ön ve Orta Asya'da da mahsülü köylü halk yetiştirir. Peki köylü halkın tepesine tarihte her daim kimler çöreklenmişlerdir? Elbette ağalar. Toprak ağaları çöreklenmiştir. Ya da devletler... Ya da her ikisi el birliği ile. Köylünün tepesindeki diğer büyük bela ise KIŞ aylarının ta kendisidir. Kış, köylü için adeta bela gibidir. İçinizde çitle çubukla hayvancılıkla uğraşmışlarınız varsa bunu gayet iyi bilir ve anlarsınız. Kış bir köylü için asla şehir burjuvasının paylaştığı kar manzaralı kartpostallar ya da fotoğraflar gibi ROMANTİK değildir. Köylü kışın soğuğunu ayazını etinde canında mahsur ve çaresiz kalmışlığında, yani kısaca iliklerinde hisseder dostlar. Dolayısıyla da baharın yeni günün, Nevruz'un gelmesi köylü halk üzerinde böylesi bir bayram sevinci yaşatır...
Köylü, güneşli günlerin gelişini henüz ilk cemrenin düşmesiyle karşılamaya başlar. Bu bir yeniden doğuş, doğayla elele bir isyan, bir baş kaldırıştır aynı zamanda.Kışın soğuk günlerine ve metaforik olarak tepesine çöken her tür parazite bir baş kaldırış...
İşte ağaya paşaya ve hatta ağayla elbirliği eden devlete yapılan bu baş kaldırı, Türkiye'de özellikle 1980 darbesi sonrası etnik bölücülerin kulaklarına bu şekliyle fısıldanmıştır büyük ağbeyleri ve onların Türkiye'deki işbirlikçileri tarafından.
Her türlü bölücü ayrılıkçı faaliyetin karşısında ve buna karşı dik duruşun en keskin savunucusu olduğum artık herkesin malumudur. Ancak üreten bir köylü halkı da hayatımın hiçbir dönemi etnik farklarına göre tanımlamadım. Benim için köylü köylüdür. İsterse Marslı olsun.
Ancak ne var ki Türkiye'deki entik bölücüler, hayatının hiçbir dönemi hiçbir şey üretmemiş olan insanları NEVRUZ BAYRAMI adı altında devlete karşı kışkırtırken, ağalarının kendilerine yaptıkları zulmü hep gözlerden kaçırmışlardır. Üstelik bu salt devlet karşıtı tutumları yüzünden Türk Milleti'ni de Nevruz Bayramı'ndan bir güzel soğutmayı başarmışlardır.
Nevruz, Ergenekon, öncelikli olarak üreten emekçi köylünün bayramıdır. Onların nezdinde de tüm insanlığın. O bir yeniden doğuş coşkusudur. O bir isyan bir baş kaldırıdır. Üretici köylünün üzerine çullanmış herkese ve her şeye baş kaldırıdır...
Sevgili Atamız'ı böyle anlamlı bir günde yâd etmezsek olmaz.
Ne demişti Gazi Mustafa Kemal Atatürk?
ÜRETEN KÖYLÜ, MİLLETİN EFENDİSİDİR!
Ben Nevruz Bayramımız'da, her nerede ve ne şartlar altında üreten köylü varsa, etnisitesine memleketine coğrafyasına aldırış etmeksizin saygıyla selamlıyorum ve bayramlarını canı gönülden kutluyorum.
Jale ALTUNEL
21. Mart. 2018
19 Mart 2018 Pazartesi
ÜRETİCİYLE TÜKETİCİ ARASINDAKİ ÇELİŞKİ
Büyüdüğüm körfezde, köy ve kasaba çelişkilerinin insanlara nasıl yansıdığına çok net tanık oldum...
Mesela Değirmendere ve Gölcük böyleydi.
Gölcük'te askeriye garnizon ve tersane vardı orası çoktan sanayi üretimine entegre olmuştu oysa Değirmendere köydü halen...
Fındık kiraz üreticileri ve balıkçılıkla geçinen köylüler vardı.
Üretici-tüketici çelişkileri, gelenekleren kopuş süreci ve iki farklı dünyanın aynı potada erime çabasıyla ben hem Değirmendereli hem Gölcüklü, bazen ise ne Değirmendereli ne Gölcüklü oluyordum.
Evimize daha yakın diye annemler beni Değirmendere Ortaokulu'na yazdırmışlardı. Orada köylülerin çocuklarıydı arkadaşlarımız. Biz arada tek tüktük Gölcük'teki asker kökenli insanların çocukları olarak. Ve şimdi anlayabiliyoruz ki oradaki çocuklarla olan dostluğumuz çok daha dürüstmüş. Kavgalar anlaşmazlıklar ve bir sürü itiş kakış. O yüzden hala görüşürüz.
Bu arada Gölcük ve Değirmendere'nin arası sadece 3 km. idi yürüyerek giderdik. Sahilden askeriyeyi geçip, B kapısından çıktık mı Gölcük’e varmış olurduk...
Karamürsel Değirmendere’ye göre daha büyük bir alanı kaplıyordu. Ve oradaki köylüler artık üretmemeye başlamışlardı. Bu yüzden de yobazlık orada almış başını gitmişti.
Yoksul kesim gelenekleriyle yaşamaya devam ederken zenginler onları bir takım şeyleri yapmaya mecbur bırakıyorlardu "adettendir" diye... Gölcük'te maaşlı çalışan ama Değirmendere'de oturan insanlar köylülerle dostluklar kurmuşlardı. Kendileri onlara bi bok vermedikleri halde bağbozumunda köylünün kendilerine "göz hakkı" vermesini isterlerdi meselâ "adettendir" diye.
Oysa göz hakkı öyle bir şey değildi ki.
Diyelim ki beş bin ton bağ bozulmuş ikişer üçer kilo verse ne olur ki? Hiç birşey... Ama bunu yapmak da bir imece gerektiriyor normalde. Bilirsiniz bağ tek başına bozulmaz. konu komşu yardım eder buna imece denir. Bugün benim bağımı bozarız yarın seninkini... O zaman da herkes birbirine kendi bağının mahsülünden tattırır.. Ama üretmeden yaşayan bazı parazitikler, yardıma falan gitmedikleri halde köylüden göz hakkı isterlerdi. İstemek değil de sözle ima etmek diyelim...
Çocukluğumda bu çelişkileri gördüm, yaşadım. Ayrıca bağ bozumuna da defalarca gittim. Tüm komşularımıza köylü olmadığımız halde annem gider ve yanında bizi de götürürdü ırgat gibi çalışır ürün toplardık günlerce. sonra da tepsi tepsi mahsül verirlerdi bize. Ve annem köylü dostlarına tembih ederdi.
"Yardıma gelmeyenlere vermeyin sizi bu şekilde kullanmalarına müsaade etmeyin" derdi.
Mesela Değirmendere'de bir yatır vardı Sultan Baba Hazretleri...
Köylüler oraya giderler ama hiç öyle öcü gibi örtünmezlerdi. Orada iğretiden iki rekat namaz kılınırdı köy işi yemenilerle filan... Benim de kılmışlığım vakidir. Saygıyla hem de. Çünkü öylesine sade bir yerdi Sultan Baba. Sultan babaya adaklar adarlardı. kimi ev kimi koca kimi çocuk kimi şu kimi bu. Orada bir de dilek ağacımız vardı. Üzerine asılmış çaputlarıyla rengârenk... Adağı gerçekleşenler gelir orada hayvan keser ve fakire fukaraya dağıtırlardı. Köyde kimler fakir gayet iyi bilinirdi. Aslında uçurum da yoktu pek. Fakir derken nispeten fakir..
Sonra bu Sultan Baba köyün üretim geleneklerinden kopmuş olan kasabalılar tarafından istilaya uğradı.
Oradaki basitlik sadelik bir anda kayboldu öcü gibi başını örterek gelip saatlerce namaz kılanlar, kestiği hayvanı "kendi fakirlerine" götürmek için alıp götürenler türedi. Anlayacağınız Sultan Baba'nın boku çıktı. Tam bir Türk geleneği Türk kültü olan Dilek Ağacımız oradaki Türk köylüsüne din dersi geçenler tarafından dini vecibelere uygun düşmediği gerekçesiyle üzerine çaput bağlamanın "yasak" olduğu söylenerek tahkir ve yok edildi.
Demek ki üretimin bittiği yerde geleneklerin boku çıkıyor.
Jale ALTUNEL
19 Mart. 2018
17 Mart 2018 Cumartesi
THE GUARDIAN'IN İŞGÜZARLIĞI
İngiliz'in oyunu yüzyıllardır hiç değişmeden sürüyor dostlar. Bu İngiliz düzenbazları, Afrin ile ilgili sözde farklı bir bakış açısıyla haber yapmışlar. Kurdish Afrin yani kürt Afrini olarak bahsettikleri bölgeyi, dünya kamuoyuna kafadan daha kürtlerinmiş gibi göstermekle işe başlamışlar kocaman döşendikleri makalede...
Aman efendim bu kürtler nasıl medeniymiş, nasıl kadınları cinsel devrim yapıyormuş, kadın erkek nasıl eşitmiş nasıl eşitmiş Owen Jones denen züppe anlata anlata bitiremiyor. Kürt kadınları kendilerini özgürleştiriyorlarmış, erkeklerin yanında en ufak bir gerginlik hissetmiyorlarmış, mış mış da mış...
Bir kere şunu hatırlatmak lazım bu Owen'a. (Anlaşıldığı üzere kendisi eşcinsel)
Bak Owen bacı,
Bu kürt aşiretlerinde söz söyleme öncelik sırası, ilk şeyhe, sonra ağaya sonra erkeklere sonra oğullara en son da eğer erkek evlat doğurabilmişse evli kadına düşer.
Yani gelenekleri genetik kodlanmışlıkları bundan öte değildir. Owen bacı ikinci olarak Türkiye'de kadına karşı şiddet, berdel, töre cinayetleri, çocuk gelin zırvalığı gibi bir yığın insanlık dışı pislik de banko güneydoğu anadolu bölgemizde, yani kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadıkları bölgelerdedir... Owen bacım sen en iyisi bildiğin konuları yaz. İngilizim nasılolsa yerler deme hiç. Zira hem yemiyoruz hem de sen komik durumlara düşüyorsun.
Bu arada biz Türkler kürt kadınlarının nasıl "özgürleştiğini" Abdullah Öcalan'ın yoğunlaştırma evlerinden biliyoruz. Biliyoruz o nasıl bir özgürleşme. Beleşe fahişelik ettirmek ancak pezevenkliği ön asya'da meslek haline dönüştüren kürt erkeklerinin işidir.
Bu tabii konunun komedi tarafıydı. Kim nerede okusa Owen bacının kürtleri yere göğe sığdıramadığı bu satırlara kahkahalarla güler.
Bir de makalenin trajedi kısmı var ki sormayın gitsin.
Türkiye'nin ışid'le el nusra'yla içinde el kaide ve benzeri cihatçıların bulunduğu ösoyla iş tuttuğunu yazıyor. Bunu gayet ağdalı ve sarkastik bir üslupla don lastiği gibi de uzatıyor.
Kürtleri medeni, Avrupalı LGBT'liler ile dostane ve sıcak ilişkileri olan, sosyalist ve cinsel devrimin dünyadaki baş savunucuları olarak gösterirken Türkleri dinci yobaz, faşist ve işgalci olarak gösteriyor!
Dünya Kamuoyu'na karşı sıkılan bu palavraların gerçeklik boyutunun altını ise malesef şu anki iktidar dolduruyor. Ama The Guardiyan'ın yazdığı makale hepimizin boynuna idam ipi gibi giydiriliyor. Düştüğümüz durum içler acısı.
Hint-Avrupa soy kökenli kürtleri, Avrupalısı Yahudisi ve aslında gerçek anlamda faşist olan LGBT'li arkadaşları cinsel devrim konusunda eğitimlerle ve tedrisatlarla donatıyorlarmış, onlara arka çıkıyorlarmış. Ay yesinler bunların Hint-Avrupalı arian soy köklerini. Türk Milleti'yle eşitleme çabaları vardı şimdiye kadar. Ama şimdi görüyoruz ki Türk Milleti'ni ezip yerin dibine sokarken bunları bulunmaz "hint" kumaşı gibi göklere çıkaracaklar artık. Tuzlayayım da kokmayın.
Ve son olarak ben homofobik değilimdir. Bir eşcinsele de asla ibne demem. İçimden bile diyemem. Çünkü ibne başka bir şey. Ama bu Guardian yazarı Owen varya Owen, hem eşcinsel hem de ibnedir!
Jale ALTUNEL
17 Mart.2018
17 Mart.2018
12 Mart 2018 Pazartesi
cin figürlü miğferler
Maskeli kavramlar geçidinde
Midas’ın taburu en önde
Giydirilmiş cin figürlü miğferler
Yalanların üzerine.
Oysa Sirinks dile gelmişti
Yalnızca duymayı bilenlere
Boş ses çıkarırken çok teneke
Ya da çok ses çıkarırken,
Her neyse…
Midas’ın taburu en önde
Giydirilmiş cin figürlü miğferler
Yalanların üzerine.
Oysa Sirinks dile gelmişti
Yalnızca duymayı bilenlere
Boş ses çıkarırken çok teneke
Ya da çok ses çıkarırken,
Her neyse…
Üzülmedim desem yalan olur
Öldü sonunda Korku
Ceset günlerce her yerde durdu
Öyle uzun durdu ki,
Onu gömmeyi herkes unuttu
Ve sindi sonunda tüm şehre,
Leş kokusu.
Teşvikiye’den kaldıralım
Ve Zincirlikuyu’ya defnedelim dedik
Merhumu.
Çünkü Korku,
Bu coğrafyada çok meşhurdu.
Öldü sonunda Korku
Ceset günlerce her yerde durdu
Öyle uzun durdu ki,
Onu gömmeyi herkes unuttu
Ve sindi sonunda tüm şehre,
Leş kokusu.
Teşvikiye’den kaldıralım
Ve Zincirlikuyu’ya defnedelim dedik
Merhumu.
Çünkü Korku,
Bu coğrafyada çok meşhurdu.
Sevindim desem yalan olmaz öldüğüne
Arka sıralardan baktım
Geçidin cin figürlü miğferlilerine
Bir daha dinledim
Bizim çoban için
Tek laf ediyorlar mı diye,
Yok.
Aklıma ilk gelen,
Hayatta kalma içgüdüme
Ölene dek duyacağım özlem oldu.
Neyse ki Sirinks,
O gün bugündür hep bizimle
Devrim türküleri çalacağız aşkla,
Hep birlikte
Kime ne?
Arka sıralardan baktım
Geçidin cin figürlü miğferlilerine
Bir daha dinledim
Bizim çoban için
Tek laf ediyorlar mı diye,
Yok.
Aklıma ilk gelen,
Hayatta kalma içgüdüme
Ölene dek duyacağım özlem oldu.
Neyse ki Sirinks,
O gün bugündür hep bizimle
Devrim türküleri çalacağız aşkla,
Hep birlikte
Kime ne?
“cin figürlü miğferler”
j.ak
12. Mart 2018
j.ak
12. Mart 2018
8 Mart 2018 Perşembe
8 Mart
Yollamayın bana dostlar
Cicili bicili
Sekiz Mart tebrikleri
Unutamıyorum çünkü
Şehitlerimizin annelerini
Uçup gitti uçmağa
Yirmi yıllık EMEKLERİ...
Cicili bicili
Sekiz Mart tebrikleri
Unutamıyorum çünkü
Şehitlerimizin annelerini
Uçup gitti uçmağa
Yirmi yıllık EMEKLERİ...
"8 Mart"
j.ak
8 Mart, 2018
j.ak
8 Mart, 2018
3 Mart 2018 Cumartesi
körfez çocukları
yokmuş gibiydi memleketin derdi
biz küçükken
ve güneş ışıklarına bakardık
markasız bisküvilerin deliklerinden
kurumuş çamura üç çakı atıp
çiviyle çizdiğimiz üçgenler
daha önemliydi siyasetten.
biz küçükken
ve güneş ışıklarına bakardık
markasız bisküvilerin deliklerinden
kurumuş çamura üç çakı atıp
çiviyle çizdiğimiz üçgenler
daha önemliydi siyasetten.
sonra apar topar
Kıbrıs'a gitti babam
o zamanlar onun sandığım
denizaltısıyla,
ve gizli gizli burnunu çekiyordu anam
sirenler çalarken garnizonda.
Kıbrıs'a gitti babam
o zamanlar onun sandığım
denizaltısıyla,
ve gizli gizli burnunu çekiyordu anam
sirenler çalarken garnizonda.
biz küçükken
sakınmazdı bizi büyüklerimiz
büyüklerden
mini etek hâlâ masum
öyle kalmış aklımda
yetmişlerin Türk Filmleri'nden.
sakınmazdı bizi büyüklerimiz
büyüklerden
mini etek hâlâ masum
öyle kalmış aklımda
yetmişlerin Türk Filmleri'nden.
sandaldan denize salınmış
ve körfez kokusu sinmiş düşlerimiz,
daha önemliydi
ciddi meselelerden
ve körfez kokusu sinmiş düşlerimiz,
daha önemliydi
ciddi meselelerden
aynı topraktan çıkan çiçekler
konuşmadan anlaşır
konuşmadan küserler bazen
ve konuşmadan barışır
gülüşürler bazen.
konuşmadan anlaşır
konuşmadan küserler bazen
ve konuşmadan barışır
gülüşürler bazen.
"körfez çocukları"
j.ak
3. Mart.2018
j.ak
3. Mart.2018
2 Mart 2018 Cuma
Biz Ölürken
Çanakkale'de
Yoktu bazen postallarımız,
Yoktu hatta yiyecek bir lokma aşımız.
Eğlence ancak,
İşgal altındaki şehirlerin
Azınlık meyhanelerinde,
Düşman askerlerine.
Ve Anadolu'nun bağrındaki yangın,
Gözlerimizde ateşten kale
Geç geçebilirsen gözlerimin içine!
Geç geçebilirsen Çanakkale içine!
Yoktu bazen postallarımız,
Yoktu hatta yiyecek bir lokma aşımız.
Eğlence ancak,
İşgal altındaki şehirlerin
Azınlık meyhanelerinde,
Düşman askerlerine.
Ve Anadolu'nun bağrındaki yangın,
Gözlerimizde ateşten kale
Geç geçebilirsen gözlerimin içine!
Geç geçebilirsen Çanakkale içine!
Oysa Afrin'de,
Postallarımız ve aşımız tam
Azınlık meyhaneleri artık
Tv.lere taşındı.
Ekmeğimizi yiyip,
Suyumuzu içip,
Hislerimizi biçip,
Eğleniyor cayır cayır
İçimizdeki düşman.
Ve biçilen hisleriyle bu millet,
Öyle bir histeriyle bu millet,
Kendi davasına yaban.
Seyrediyor olup biteni
Başkasının ağzından.
Postallarımız ve aşımız tam
Azınlık meyhaneleri artık
Tv.lere taşındı.
Ekmeğimizi yiyip,
Suyumuzu içip,
Hislerimizi biçip,
Eğleniyor cayır cayır
İçimizdeki düşman.
Ve biçilen hisleriyle bu millet,
Öyle bir histeriyle bu millet,
Kendi davasına yaban.
Seyrediyor olup biteni
Başkasının ağzından.
"biz ölürken"
j.ak
2. Mart. 2018
j.ak
2. Mart. 2018
4 Şubat 2018 Pazar
DEVRİM
muhalifler taşıyorsa diktatör tahtını,
memurlar olmuşsa halkın düşmanı
rüşvete bağlamışsa vatan bahtını
gelmiştir ay dost devrim zamanı...
j.ak
memurlar olmuşsa halkın düşmanı
rüşvete bağlamışsa vatan bahtını
gelmiştir ay dost devrim zamanı...
j.ak
21 Ocak 2018 Pazar
ZEYTİN DALI HAREKATI
Bu harekatı günlük siyasete alet etmek, ya da sırf hükümete karşı siyaset üretmek adına kötülemek yanlış bir tutum olacaktır.
Aşağımızda bir kürt koridorunun oluşmasını ve Akdeniz'e açılmasını engellemek, üstelik emperyalizmin hizmetinde olan ayrılıkçı kürt hareketinin "sırası geldiğinde" Türkiye'deki emellerini gerçekleştirmesine de engel olmak için, Türk Ordusu'nun bölgeyi terör unsurundan temizleme girişimi uluslararası anlaşmalar uyarınca hukuka uygun, anamızın ak sütü gibi de hakkımız olandır.
Feveran eden bazı köşe yazarları rusya-suriye-iran "ittifakı"ndan dem vurup, o ne der bu ne der, abd ne der tarzı felaket tellallığı kokan bir takım mesnetsiz ve çirkin propogandalara soyunmakla kalmamışlar, bunun bir ortadoğu faciasına çevrilebileceği konusunda hep olduğu gibi, Türkiye ve TSK karşıtı veryansınlara başlamışlardır!
TSK da salaktı çünkü değil mi? Onların düşündüklerini düşünemedi, hatta neredeyse "hükümetin onu sürüklediği bataklığa" gözü kapalı gidiyor.
Herkesin dilinde rusya ne yapar, iran ne yapar sorusu. Rusya her şeyden önce gün be gün düşen petrol fiyatlarının onu soktuğu buhranı düşünsün. İran ise, Prenses Diba'nın oğlunun mollalar yerine getirilmek istendiği son halk kalkışmalarını. Ola ki bu mevzu bizde pkk suriye'de pyd ise, iran'da da pjak boyutunda bir küresel girişimin tomurcuklanmış memesidir. o memeyi emperyalizmin ağzına öyle sanıyorum ki İran da vermek istemiyordur...
Gelelim yüzyılın simulasyonu abd ye... Yeni dönem savaşlarında abd kendi askerini kullanmaktan nasıl imtina ediyor hepimizin malumudur. Taşeron terör örgütleriyle "iş görme" peşinde olan amerika, bu sevdadan vaz geçmek zorunda kalacaktır. Zira artık taşıma suyla değirmen döndüremeyeceği gayet aşikardır.
Son olarak,
Sırf Türkiye hakkını hukukunu arıyor, memleketinden kimselere bir karış bile toprak vermeyecek diye, aman diyeyim ortadoğu bir cehenneme dönecekmişmiş de, kıyametler kopacakmışmış da, büyüüük bir savaş kopacakmış'çılara diyeceklerim var:
Savaşın değil büyüğü, orta ölçeklisi bile bir Suriye gerçeğinde görüldüğü üzere akın akın mülteci anlamına gelir.
Evet kabul edelim ki, Avrupa'nın mültecilere olan yaklaşımı belli bir orana kadar hep, "istemem yan cebime koy" minvalinde olmuştur. Çünkü kendini artık yarı tanrı zanneden batı, kendi çalışmadan taşak kebabı yaparken ülkesine gelen mültecilere çok az para karşılığında bütün bokunu yığıştırtmayı alışkanlık haline getirmiştir.
Ama, Türkiye 80 milyonluk, İran 70 milyonluk ülkeler iken, o kendini yarı tanrı sanan zevat bile bunca insanı batı'da istemeyecektir. E bu riski göze alamıyorlarsa da kırıp dizlerini ortadoğu bataklığına çomak sokmayacaklar. Efendi efendi izleyecekler, bizler burada kendi işimizi göreceğiz...
İşte bu yüzden ben Harekat'ın adını çok sevdim. Gayet düşünülerek konulmuş bir ad bu.
ZEYTİN DALI... MEHMETÇİĞİMİZİN YANINDAYIZ!
Jale ALTUNEL
21. Ocak, 2018
21 Aralık 2017 Perşembe
emek gardiyanları
kavramlar parsellenmiş
bir kınama mektubu yollamış ozanlara
mecaz-i mürsel sanatı.
kaptırdık bu çağda yine ikinci anlamları
çıkıp gidiyor herkes işe diye sabahları
anlamak git gide sıradanlaşıyor
post-modern sanatı.
gölgeler nasıl öldürüyorsa koskoca aşkları
doğurabilir de demek
kanlı bıçaklı düşmanları
kapıyı kilitlemeyi kasten unutuyor artık
emek gardiyanları…
ve güdüler parsellenmiş
ön görüler, mesailer,
eskidikçe tarih
zorlaştı tarif.
eskinin gereklilikleri
şimdinin fantezileri olmuş
türban ve jartiyer gibi.
"emek gardiyanları"
j.ak
Nartugan/2017
"emek gardiyanları"
j.ak
Nartugan/2017
11 Aralık 2017 Pazartesi
YEL DEĞİRMENLERİNİ EJDERHA SANMAK...
Wall-e filminde beni en çok etkileyen sahne, finale yaklaşılırken uzay
gemisindeki, tembellikten obez olmuş yerinden kalkmaya takat bulamayan insanların
beceriksiz halleri olmuştu.
Amerikan halkının şu anki halini o filmde uzay gemisinin içinde “güven
içinde” yaşayan ama tüm becerilerini kaybetmiş insanlara benzetiyorum. Kendilerini
yöneten “üst akıl” dünyanın her yerinde canlarının istediği terör eylemlerini
türetip, istedikleri yerde de küçük ve orta çaplı savaşlar çıkararak
gelirlerinin önemli bir yüzdesini oluşturan silah ticaretlerini yine tüm
dünyanın gözünün içine bakarak sürdürüyorlar.
İnternet teknolojisinin gözetim teknolojisiyle iyice iç-içe girdiği günümüz
dünyasında “modern insan” sanal dünya üzerinden oluşturulan simülasyonla (benzetimle)
her geçen gün biraz daha gerçeklikten koparılmakta ve eşzamanlı olarak daha da yalnızlaşmaktadır.
Oysa elektriğin kesildiği anda ne teknoloji vardır ne de onun devmiş gibi
görünen “silahları”… Yani bu kadar basit, bu kadar zor bir durum. Teknolojinin
insanı kullanarak insanı aradan kaldırmaya çalışmasının diyalektiğinde boğulma
ön çalışmaları yapıyoruz tüm dünya insanları olarak. Nefes almadan yaşamaya
alışmanın sancılı solungaçları bedenimizin bir parçası olmuş da ona adapte
olmaya çalışıyormuşuz gibi. Toplu taşıma araçlarında göz-göze gelen insanların
birbirlerine attığı tanıdık bakışlar, aynı benzetimin ifadelenmiş hali olsa da,
“büyük güce” karşı hiçbir şey yapamıyor olmanın, hatta bir sonraki nesillere aktarılabilecek
–ki asıl tehlike de budur – bedbinlikteki yansıması haline geliyor.
“Onlar büyük, biz küçüğüz”
“Biz hiçbir şey yapamayız”
“Bunu da kendileri yapmıştır”
“Onlar dünyayı yönetiyor”
“Planları çoktur, bir b-c-d planları var”
“Zeitgeist’i izledin mi? Çok güçlüler!”
Vs. vs…
Oysa hiç de öyle değildir gerçek. Zeitgeist gibi bir Hoollywood simülasyonu
tam da bunun için özenle çekilmiş bir filmdir. Diğer tüm Hoollywood filmleri
(benzetimleri) gibi. Bu gerçek dışı sanrıları tüm dünyanın sömürü altında
yaşamaya çalışan toplumlarına yutturmak, yedirmek için.
Karşımızdaki bir ejderha değil. Sadece bir yel değirmenidir.
Jale ALTUNEL
11. Aralık. 2017
6 Kasım 2017 Pazartesi
SİYASET PANAYIRI
Yeni
Dünya düzeninde siyaset, ekonomik açmazların ve sınıfsal çelişkilerin yüze
çıkmasını engellemek üzerine kurulmuş bir gaz alma aktivitesi haline
dönüşmüştür.
Kayıt
dışılığın tüm dünyada nasıl bir artış göstermiş olduğuna dair veriler siyaseten
nasıl bir aldatmacanın içinde olduğumuzu açıkça gösteriyor ama onun doğru
okunması ve değerlendirilmesi, süre giden bu dinamikler çerçevesinde pek de
mümkün gözükmüyor.
Sizce
tüm dünyada ve Türkiye’de de yükselen bir “trend” haline gelen vatanseverlik,
acaba hangi sınıfın çıkarlarını korumakta hiç düşündünüz mü? Ya da bu ikide
birde dile dolanacak bir cümle olabilir mi normal şartlarda? Öz vatanını
sevmeyen bırakın geçtim insanı herhangi bir canlı var mı? Normal şartlarda bu
zaten var olan, hatta güdüsel bir reflekstir.
Şimdi
kendini hem yeni, hem de vatansever olarak pazarlayan pek çok oluşum mevcut.
Gerek parti bazında gerekse çeşitli örgütler olarak.
1980
darbesinin, Türkiye’de de diğer Ön Asya ülkelerinde planlandığı üzere, etniksel
ve mezhepsel bölünmeye çanak tutan bir Amerikan projesi olduğunu artık sağır
sultan bile biliyor öyle değil mi? Hal böyle olunca artı değerin üretiminde
katkı sağlayan sınıfın bilincini köreltmek iğdiş etmek üzerine bir dizi oyunla
karşı karşıya kalınmıştır. Nedir bu bir dizi oyun?
Elbette
o oyun sol bilinci ortadan kaldırmak üzerine kuruldu. Kuruldu da, sol bilinci
benimsemekle hür iradesini kullanmaya haiz artı değer üreticisi sınıf kayıp mı
oldu yani? Buhar olup uçmadı ya bu kitle? Buhar olup uçmadıysa da ülkeye
dayatılan ekonomi politikaları yüzünden üretimin yavaşlatılmasına, hatta
engellenmesine varan anlaşmalar dayatıldı. Evet, artı değeri üreten kitlemizde
korkunç boyutlara varan bir azalmayı yaşadık. Sermayedar, yani burjuva dediğimiz
sınıf, hani şu fabrika bacaları tüten logosu olanlar ne yaptılar peki? Anında o
tütmekte olan fabrika bacalarını logolarından kaldırmakla işe başladılar. Artı
değer üretiminin yavaşladığı ya da bittiği yerde kayıt dışılık başlar diyebilir
miyiz? Kısmen deriz. O dönem için kısmen dediğimiz kayıt dışılık şimdi artık
ciddi bir kitlenin görmezden gelinmesine sebep oluyor. Hem de göz göre göre.
Sol
nereye kayboldu? Ya da soruyu değiştirelim. Sol neye evrildi?
Lafla
peynir ekmek gemisinin yürüdüğü Türkiye coğrafyasında bir ezilen sınıf siyaseti
yine bu darbeden sonra dillere sıkça pelesenk olmuş bir görüngüdür. İşte bu “ezilen
sınıf” üzerine özellikle 80 sonrası o kadar fazla film, müzik, yağlı boya tablo
ve roman dalında sanat eseri icra edildi ki, sanırsınız ki memleket kurtuluyor.
Ama o da nesi? Bu “ezilmiş sınıf” bir de baktık ki hep Doğu ve Güney Doğu
Anadolumuz’un kürt halkıymış. Yani Trakya’da, Ege’de, İç Anadolu’da, hatta
büyük şehirlerimizde herkes kestane kebabı patlatıyor ve refah içinde yaşıyor,
oralarda kimsecikler ezilmiyor, sadece kürt halkı eziliyormuş gibi, tatlı bir
meltem küleği estiriliyor.
Şimdi
çıkmış birileri diyor ki, CHP fabrika ayarlarına geri döner “inşallah” da, uç
sol oylarını da kendi bünyesine katar. Marjinal (uç) derken hdp’yi kast ediyor
yani. Peki, hdp (bölgedeki) sol oyları mı topladı? Yoğ hayır, sol oyları falan
toplamadı. Söylemi nedir? Sola dair tek bir söylemini göremediğimiz gibi,
bilakis son derece etnik milliyetçi söylemleri olan bir partiyi sol olarak
tanımlamak neyin kafasıdır bunu anlamak çok zor. Çünkü hdp’li vekiller de tıpkı
diğer vekillerimiz gibi, hatta tüm dünyadaki siyaset esnafları gibi, paralı
pullu, kalantor, ensesi kalın toprak ağaları ve kendi şahsi çıkarlarına da yeni
gelin güveyini tutar gibi sımsıkı sarılmış, kimselere de bırakmak niyetinde
olmayan insanlardan oluşmaktadır. Hiç kimse algı dünyamızda bu ağalar için bir
Engels efekti oluşturmaya kalkışmasın çünkü yemiyoruz bunları.
1)
Üretim bitirilmiş bir durumdaysa
2) Kayıt dışılık artmış ve kayıt dışı işçilik almış başını göçmenler ve mülteciler üzerinden yürüyor ve yerli halka da sirayet etmişse,
2) Kayıt dışılık artmış ve kayıt dışı işçilik almış başını göçmenler ve mülteciler üzerinden yürüyor ve yerli halka da sirayet etmişse,
3)
Solu temsil ediyormuş görünümündeki
partilerin biri etnik milliyetçiliğin, diğeri de sermayenin meraklarına haiz
söylemlerdeyse,
Demek ki solun bir yere gittiği yok,
sadece hedef hitap kitlesi değişmiş. Solun bugünün koşullarındaki hedef hitap
kitlesi artı değeri üreten kayıt dışı işçilerdir. Ama kayıt dışı ekonomiyi
sımsıkı tutmuş olan burjuvaya şirin gözükerek, siyasi hâkimiyetlerini devam
ettirmek durumunda olan siyasiler asla ama asla bu kitleyi görmeyeceklerdir. Sol
ne olmuş bu durumda farkında mısınız? Buhar olup uçmamış da sadece “görünmez”
olmuş.
Yeni kurulan parti için de pek çok
aynı soruyu sorabiliriz. Mesela aklıma ilk gelen acaba bu adamlar vatanlarını
mı kendi çıkarlarını mı seviyorlar?
Siyaset bir panayır, anlatılanlarsa
hep masal masal masal…
Jale
ALTUNEL
6. Kasım.2017
26 Eylül 2017 Salı
Kerkük Manileri - 2
Hey gidi koca Kerkük,
Türk'ün beşiği Kerkük
Ayak direyen kız gibi,
Üç pula satılan Kerkük.
Baharım var yazım var,
Küskün alın yazım var,
Kerkük ellerin değil,
Türkmenime sözüm var.
j.ak
25. Eylül.2017
Türk'ün beşiği Kerkük
Ayak direyen kız gibi,
Üç pula satılan Kerkük.
Baharım var yazım var,
Küskün alın yazım var,
Kerkük ellerin değil,
Türkmenime sözüm var.
j.ak
25. Eylül.2017
23 Eylül 2017 Cumartesi
KERKÜK MANİLERİ...
Tuzaklara ihanete
Boynu bükük kalmasın
Hırsız bedevilere
Kerkük'üm yâr olmasın
Kerkük destan yazmalı
Acılarım yuyacak
Gelin kızlar al yazmalı
Türküsünü yakacak
Ozanımın sazına
Türkülerin sözüne
Yiğitlerim baş koydu
Kerküğümün yoluna
Er gibi çık meydana
Sürdün canlarım yâda
Gitmemek yana yana
Sınırdan da o yana
Gök mavidir Kerküğüm
Canlarını sevdiğim
Kiliminin motifine
Acısını gömdüğüm
Gün ola ay dolana,
Kerkük'te semah döne
Ahali Cem'e vara,
Can sızım şene döne
İlimin Taşköprü'sü
Ne bitmez can yarası
Kale içinden ay dost
Türk hoyratı manisi
Yıktılar köprümüzü
Kırdılar kalemizi
Kerkük'te Türk'e ait
Biter mi hiç kalem izi.
"Kerkük Manileri"
j.ak
23. Eylül.2017
Boynu bükük kalmasın
Hırsız bedevilere
Kerkük'üm yâr olmasın
Kerkük destan yazmalı
Acılarım yuyacak
Gelin kızlar al yazmalı
Türküsünü yakacak
Ozanımın sazına
Türkülerin sözüne
Yiğitlerim baş koydu
Kerküğümün yoluna
Er gibi çık meydana
Sürdün canlarım yâda
Gitmemek yana yana
Sınırdan da o yana
Gök mavidir Kerküğüm
Canlarını sevdiğim
Kiliminin motifine
Acısını gömdüğüm
Gün ola ay dolana,
Kerkük'te semah döne
Ahali Cem'e vara,
Can sızım şene döne
İlimin Taşköprü'sü
Ne bitmez can yarası
Kale içinden ay dost
Türk hoyratı manisi
Yıktılar köprümüzü
Kırdılar kalemizi
Kerkük'te Türk'e ait
Biter mi hiç kalem izi.
"Kerkük Manileri"
j.ak
23. Eylül.2017
21 Eylül 2017 Perşembe
DİNCİLEŞMEYE EKONOMİK YAKLAŞIM
Türkiye'deki liberal ekonomiye geçiş süreci kayıt dışılığı da beraberinde getirdi.
Göçmen işçiler işte bu kayıt dışılığın amortisörü oldu.
En çok Türkistan'dan gelmektedir bu kayıt dışı işçiler ve kullanılmaktadır.
Peki Türkistan'daki eğitim dinci bir eğitim mi yoksa laik bir eğitim mi? Yüzde yüz laik.
Türkiye'deki dinci eğitimle beraber yürütülen karşı devrim sonucu oluşacak olan dincileşmeye Türkistan'dan ve Gürcistan'dan gelen göçmen işçiler ayak uydurabilir mi? Hayır asla. Zaten pek çoğu da Türkiye'deki işvereninden daha eğitimli!
Biliyoruz ki Amerika'nın Afganistan'a girme planları var. Hala hazırda Türkiye'de var olan Suriyeli (müslüman din kardeşleri/miz) arapların yanı-sıra Afganistan'dan da Türkiye'deki dincileşmeye gayet rahat ayak uydurabilecek olan Afgan mülteciler geleceklerdir.
Peki Türkistan'dan (Orta Asya'dan) gelen göçmenler nereye kaçacak? Tabii ki Rusya'ya...
Zaten bu durum hem Türkiye'nin Türkleşmekte olmasından rahatsızlık duyan etnik azınlıkların ve Türkiye yönetiminin, hem siyasal islamlaşmamızı isteyen Amerika'nın, hem de Orta Asya'yı hala daha arka bahçesi olarak gören Rusya'nın işine gelen bir durumdur.
***
Türkiye'deki dincileşme sürecinden en çok etkilenecek olanlar, kuşkusuz Azerbaycan'dan gelen göçmen işçiler olacaktır. Mezhep farklılığı gözetilecek çünkü.
Ama gelin görün ki laik eğitim almış Orta Asyalı göçmen işçilerin ve Azerbaycanlı göçmenlerin yapabildiği işleri ne suriyeliler, ne afganlılar ne de bangladeşliler yapabilir...
Hal böyleyken bir bakalım bu soydaş göçmenler hangi sektörleri ayakta tutuyor hatta kalkınmalarında kaldıraç vazifesi görüyor...
1- Tekstil
2- Tarım (Fındık-zeytin)
3- Dericilik
4- Hizmet.
Rusya'da "kendi tekstilini giy" şeklindeki söylem artık neredeyse sloganlaşmış bir cümle. Demek ki Rusya'nın tekstili elimizden çalma ihtimali yükseliyor.
Tarım deseniz Karadeniz'deki fındık üreticisinin vaziyeti ortada. Zeytinden ise bahsetmek dahi istemiyorum. Ağaçlarımız katlediliyor gün be gün...
Hizmet sektöründe de şöyle diyeyim, bir suriyeli'ye sipariş verecekseniz sabah erkenden kalkıp siparişinizi öyle verin derim. Öğle ya da ikindi civarı verdiğiniz siparişi getirebilir... Ehlen ve sehlen yani.
Dericilikte ise pahalı işgücü devreye girmek zorunda kalacağı için yerli üreticinin dış pazarla rekabet gücü bitecektir. Bol bol deri giyiniriz artık iç pazarda destek vermek için...
İşte böyle...
Dincileşmek öyle kolay iş değilmiş aslında değil mi?
Ya da yeni Türkiye merdiven altı üretimden merdiven altı tüketime geçer ve olanla idare ederiz...
Bak farkındaysan devrim mevrim demedim.
Zira neyleyim turuncusunu?
Jale ALTUNEL
21 EYLÜL.2017
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)