21 Aralık 2018 Cuma

bizim dansımız

aşk emekçisiydi
renklerin dansı bir ara
tekmeler atıldı birden
ayaklarına
coşkuyu parçaladı emekçi, 
o acıyla
ve çocukça bir ludist edasıyla.

sarı sendikanın
ara bulucusu gibiydiniz
aşk karargâhında.
şuursuz, esrimiş, etobur.
patronla hemen ortak olur,
renksiz bir dans satın alır,
satardınız sonra
beş misli fiyata.

bilir misiniz?
aşk emekçisidir
renklerin dansı hâlâ
kâh selâmını alır Şehriyar’ın
Haydarbaba’dan
kâh bavulunu taşır bir göçmenin
Orta Asya’dan.

acıya dayanıklıdır dostum
renklerimiz
ne eğilmekten anlar
ne bükülmekten, sözlerimiz.
kızıla döndüğünde
gönül dağında gök kubbemiz,
turkuaz türküler yakacağız
aşktır mürekkebimiz.

“bizim dansımız”
j.ak
19. Aralık. 2018

7 Aralık 2018 Cuma

göçmen kış


söz yorgunluğunda uzun gece
soğuk,
histeri nöbetinde
gözkapakları tahammülsüz
ve son falsoyu verip
son sözlere,
kornerden gol edasıyla
yolladık gözden kulağa sanki,
küpe niyetine.

davasından habersiz
bir göçmen işçi
şu yağmur.
getirdi tarlalara yollara, bağlara
koskoca bir bozkır
ve söz yorgunluğunda bu ara
haklı bir dava.

davasından habersiz
bir haklılık,
gönül dağında birikmiş kar.
bıraksan,
memleketin en güzel havzalarına
damarlarından dolar
ama
öyle yüksek haykırdınız ki
çığa döndü hak
ve altında kaldı söz.

“göçmen kış”
j.ak
7.Aralık.2018


1 Aralık 2018 Cumartesi

MEMLEKET






                                                                                                      "Memleket"

                                                                                                   JALE ALTUNEL
                                                                                                     30 Kasım 2018

24 Kasım 2018 Cumartesi

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Bakımlı mı bakımlı bir esmer güzeliydi benim ana yarım. Sevgili Gülümser Hanım. Sabun kokan bir teni ve minik esmer ellerinde nar çiçeği ojeleri... Atatürk ve kırmızı beyaz kedi merdivenleri. Milli Bayramlarımız'da tören yürüyüşleri... Dostu Tulpar olsun ilkokul öğretmenimin.

Babam sık sık seferdeydi orta okula geçtiğimde ben. Baba yarılarım oldu o kere. Hüseyin Bey fen ve tabiat bilgisi öğretmenim. Bir gün şöyle bağırdı tüm sınıfın önünde; Filiz Sonay, Jale Ak... Yine ne yapmıştık da bizi tahtaya çağırıyor diye, korka korka çıktık Filiz'le kara tahtaya. Orta bir ve ilk dönemin sonları. "Basketbola ne dersiniz?" diye sordu sırık Filiz'e ve bana. Aynı boyda iki kızdık o sınıfta... Sevinçten gözlerimiz parladı. "Yapabilir miyiz ki" diye sordum. Öğreteceğim dedi. Öğreteceğim... Koltuğunun altına Cumhuriyet Gazetesi'ni sıkıştırarak gelen İngilizce Öğretmenimiz Ali Bey... Şiveli ama tertemiz Türkçesi'yle Mehmet Bey de asla unutamadıklarım arasında.

Derken liseye geçtim. Artık bir basketbolcuydum aynı zamanda. Öğrenmiştim. Öğretmişti yetiştirmişti beni Hüseyin Bey. Memleketin en güzel lisesiydi benim lisem. Herkesinki öyledir zaten de, benimkisi başkaydı. Hele benim öğretmenlerim, bambaşka. Evinin bahçesinde ağırlayan Edebiyat Öğretmenimiz Gülsüm Hanım'dan mı bahsetsem, bana sanat tarihini sevdiren Gönül Hanım'dan mı, yoksa milli bayramlarda giydiği kırmızı beyaz tayyörleriyle sırf ona mahcup olmamak için ders notunu sekizlere dokuzlara çıkarttığım tarih öğretmenim Kâmuran Hanım'dan mı?

Tekin Bey Beden Eğitimi öğretmenimizdi. "Gel bakalım gel AK" dedi. Bedri Bey'e gözüyle beni işaret ederek "Ağabeyinden yeni kurtulduk şimdi de kardeşi geldi" dedi. Bıyık altından gülüyordu:
- "Nereyi kazandı Ağabeyin?"
- "Hava Harp Okulu'nu hocam." 
- "Sen nereyi istiyorsun bakalım?"

Onun beden eğitimi öğretmeni olduğundan ve Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi'nin de bir basketbol takımının varlığından haberim vardı. Hemen atladım:
- "Ben basketbolcu olacağım Hocam!" Kahkaha attı.
- "Bedri bak basketbolcu olacakmış. Olur mu bundan basketbolcu?" Bedri Bey bana baktı, gülüştüler... Tekin Erdem oturduğu masasından ayağa kalkarak yanıma geldi elini omzuma attı. Okul takımı seçmeleri olacağını ve sonra da antrenmanların başlayacağını söyledi...

Ne mi oldum? Sporcu tabii. Spor Akademisi'ne hazırladı beni Tekin Erdem Öğretmenim. Vefat etti baba yarım...

***

Ne çok şey öğrettiler ÖĞRETMENLERİMİZ...
Özveriliydiler. İğneyle kuyu kazmanın ne demek olduğunu ben de bir beden eğitimi öğretmeni olunca anlamıştım. Ne kadar da zordu birine bir şeyler öğretmek. Ne büyük bir emek, ne büyük bir çabaydı.


Kiminden mert olmayı öğrendim, kiminden dostluğu, kiminden mücadele etmeyi, kiminden dürüstlüğü. Yani demem o ki, derslerin dışında bana ne çok şey kattıklarını anlatmakla bitiremem. Şanslı mıydım ne?

Bütün öğretmenlerimin ellerinden öpüyorum. 
Başta BAŞ ÖĞRETMEN ATAMIZ olmak üzere, naçiz bedenleri O'nun gibi toprak olmuş öğretmenlerime ve eğitip öğretmekten başka derdi olmadığı halde öldürülmüş olan şehit öğretmenlerimize de Tanrı'dan rahmet diliyorum...


ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN.



Jale ALTUNEL 
24. KASIM. 2018

9 Kasım 2018 Cuma

"AZƏRBAYCAN QIZLARI GÖYLƏRİN ULDUZLARI" HAYDİ TÜRK KADINI STADA!

Bu slogan 9 Kasım 2018'de yani bugün Tebriz'de oynanacak olan TRAXTOR adlı Türk takımının maçına giden Traxtor taraftarı gençler tarafından maçın 25. dakikasında seslendirilecek.

İran molla rejiminde bu yıl kadınların stada girmesi konusu geçtiğimiz Haziran'da gündeme gelmişti. Ve molla rejiminin kadınlara getirdiği bu yasaklı durum Dünya Kupası'nda delinmişti. Bu Fars kadınlarının "başarısı" olarak molla rejiminin tarihine geçmiş olsa bile, şimdi İran İslâm Cumhuriyeti Güney Azerbaycanlı Türk Kadınları'nın Traxtor maçlarına girmesine engeller çıkartmaktadır.

Az önce aldığım bir habere göre, Türk Kadını stad yakınına bile yanaştırılmıyormuş.

Oysa Dünya kupasında Azadi Stadyumunda İspanya Maçını dev ekrandan izlemek üzere gelmiş binlerce kişi arasında pek çok Fars kadın vardı... Beş kadın erkek kılığına girerek stada girmeyi başarmıştı. Sonra izin çıktı. Derken o izin "altyapı problemleri" nedeniyle iptal edildi ve bu gelişme üzerine protestolar ve sloganlar arasında bir oturma eylemi başladı. Protestonun videoları sosyal medyada kısa sürede yayıldı ve #Azadi_iptalietiketiyle kısa sürede 2 bine yakın paylaşım yapıldı. İran İçişleri Bakanı Abdurrıza Rahmani Fazli'nin özel talimatı sonrası maçın başlama vuruşundan bir saat önce kadın taraftarların stadyuma girişine izin çıktı. (BBC News 21Haziran.2018)

TÜRK KADINI - FARS KADINI AYRIMCILIĞI

İran'daki Güney Azerbaycan Türkleri her konuda olduğu gibi kadın konusunda da ayrımcılığa maruz kalıyor. Ve bence KADIN konusu bir İslâm Cumhuriyeti olan İran'da en sıkı tutulması gereken "iş"lerin başında gelmekte.

* Çünkü irticai bir karşı-devrimin amacı sakatlanmış bir toplum yaratmaktır.
* Bir toplumu sakatlamanın en güzel yolu tek kanadını kopartmaktır.
* Kadınlar olmadan sadece erkeklerden oluşan bir güruh, değil Millet, bir topluluk olmaktan bile çok çok uzak kalacaktır!


FAKİRE DİN, ZENGİNE "LİBERTE"

Güney Azerbaycan'daki Türkler'in İran Molla rejimine geçişte nasıl bir tarihsel sürece gark olduğu ve yoksullaştırıldığını net olarak biliyoruz.

İran'da Türk nüfusun yoğunluklu olarak yaşadığı Güney Azerbaycan bölgesine on yıllardır ne bir fabrika yapılmıştır, ne de bölgenin gelişimine katkı sağlayacak bir alt yapı hizmeti. Türk'e ait olan bölgede halk, yoksul ve yalnız bırakılma politikalarıyla "kaderine" bırakılmış ve git gide yozlaştırılmış, cahil bırakılmış ve yobazlaştırılmıştır. Fakirlik cahilliği, cehalet yobazlığı tetiklemiştir ki biz buna Türkiye'den de gayet net bir şekilde aşinâyız.

İran'ın zenginlikleri Farslar'ın yoğunluklu olarak yaşadığı şehirlerdedir sözün kısası. Zengin ve nispeten daha eğitimli halk da doğal olarak Farslar'dır İran'da. Zengin Fars Kadınları'nın baş örtülerini saçlarının yarısından çoğu gözükecek şekilde bağlamalarına da son yıllarda hiç ses çıkarılmadığı gelen haberler arasındadır. Yani zenginseniz İran'da hiç bir eli sopalı polisin engeline takılmıyorsunuz. Gerekirse bastırıyorsunuz ceza parasını ya da rüşveti, basıp geçiyorsunuz...

Şimdi bu durumda sınıfsal olarak fakir bir konumda yaşamaya terk edilmiş Güney Azerbaycanlı Türk soydaşlarımızın TRAXTOR maçında yapacakları bu çıkışı ve bu sloganı son derece önemli bulduğumu söylemeliyim.
İran Molla Rejimi'nin bu çifte standartlı yasağı soydaşlarımız tarafından delinirse, bunun devamında bir TÜRK DEVRİMİ kaçınılmazdır.

YANINIZDAYIZ SOYDAŞLAR! BU KONUDA SONUNA KADAR YANINIZDAYIZ! HAYDİ TÜRK KADINI STADA!


Jale ALTUNEL 
9 Kasım. 2018



2 Kasım 2018 Cuma

EMPERYALİZMİN KOLLUK KUVVETLERİ, BEDEL: "YA PARANI YA CANINI!"

Arap Baharı'ndan ve Suriye'ye sıçradığı olgunlaştırma çabalarından beri, bildiğiniz gibi bir 3. Paylaşım Savaşı defakto olarak Ön Asya'yı sarmış durumdadır.

Sahipler ve Kanaat Önderleri 5 (Savaş) adlı 2015'te yazdığım yazımda, savaşın ekonomi-politiğinden ve taşeron terör örgütleri kullanılarak yürütüldüğünden bahsetmiştim. (http://jalealtunel.blogspot.com/…/sahipler-ve-kanaat-onderl… )...

Gelişen ve iyice olgunlaşan durumda Amerika ve Rusya'nın bölgedeki ROK hamlesi her ne kadar dikkatlerden kaçmasa da günübirlik değişim gösteren oligarkların gizli anlaşmaları ve aynı tröstlerin paylaşılacak olan coğrafyalardaki yatırımları gün be gün hesapların değişime uğramasına çanak tutuyor. 1. Paylaşım Savaşı'nda emperyalist ülkelerin aralarında oluşan çelişki, artık uluslararası şirketlerle, o yatırımların bulundukları ve amortisörü olan, bir nevi imza merciindeki devletler arasında oluşmaktadır. 1980 sonrası tüm dünyada gerçekleşen hızlı teknoloji ve neoliberal akımın günümüz paylaşımında emperyalist ülkeleri getirdiği çelişki işte böyle bir değişime uğramıştır.

Sözün bu kısmında size çocukluğumuzda dekman, yakartop ya da çift kale maç yaparken uyguladığımız bir takım kurma "adam seçme" ritüelini anımsatacağım:

"ALDIM VERDİM BEN SENİ YENDİM"

Maça başlamadan önce ayak adımlaması yapılır, kimin ayağı diğerinin üzerine çıkarsa en iyi oynayan adamı ilk o seçerdi.

Savaş dünya üzerindeki en stratejik "oyun"dur.

Bizim gibi gırtlağa kadar borç batağına saplanmış,
Tüm savaş mühimmatını ve silahlarını aldığı ülke/ülkeler belli olan,
Kuzey Atlantik Paktı üyesi (sözde müttefik ama hedefteki ülkelerden biri),
Ülkesinde 15 Amerikan üssü barındıran,(https://burakeklik.wordpress.com/…/turkiyede-kac-tane-abd-…/)
herhangi bir tayakkuz durumunda tarımı bitirildiği için açlığa terk edilebilecek durumdaki bir ülkenin, bu stratejik oyundaki tek çaresi yukarıda bahsettiğim çelişkilerden faydalanmak olacaktır.


Yani 1. Dünya Savaşı'nda ülkeler arası çelişkileri çatır çatır kullanabilmiş ve emperyalizme kafa tutabilmiş Türk Milleti'nin şimdi de uluslararası şirketlerle devletler arasındaki çelişkileri saptaması ve kullanması gerekecek.

Zirveler bitmiyor farkındaysanız. Almanya Fransa Rusya geliyor, İran çağırılmıyor, Bolton Ermenistan'a gidiyor, Rusya'ya gidiyor, onlardan bazı isteklerde bulunuyor, Ermenistan Amerika'dan silah almıyor, Rusya Amerika ile uzun namlulu kısa namlulu pazarlığını kestirip atıyor ve Bolton'la bayağı bayağı sert bir restleşmeleri oluyor.

Bu arada tabii Amerika ve Rusya'nın ermenistan ve Azerbaycan üzerindeki ROK denemeleri de havada kalmış ve dondurulmuş olarak oradan bize bakıyor. Türkiye'nin Azerbaycan'la birlikte geçirdiği hava tatbikatlarını göz önüne alırsak askıdaki ROK'un yanından coğrafyaya tepeden bakma şansımız var.

TAP TANAP ve BAKI TİFLİS KARS DEMİRYOLU son derece stratejik ve önemli, güce nezaret odaklarıdır. Üç güçlü proje ve Dünya'nın bilmem kaçta kaçını doyurabilecek HARRAN ve GAP'ı da yanına koyunca, işte buna nezaret hatta sahiplik etmek isteyen iştahlı gözlerin odağındayızdır. Azerbaycan'daki Hazar Petrollerinden bahsetmeme gerek var mı acaba? Dünyanın en kaliteli petrol havzası sıralamasında üçüncü sıradadır. Tabii her iki ülke de hem Rus hem Amerikan şirketlerinin pek çok ortaklıklarına "mazhar" olmuşlardır bile, o "ayrı" mesele şimdilik.
Nerede kalmıştık? Havada asılı kalmıştık ve coğrafyaya tepeden bakıyorduk.
Emperyalistlerin mezhepsel kızıştırma oyununu sadece islâm âlemi üzerine oynadıklarını sanmıyorsunuzdur umarım. Zira son yıllarda Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan kriz ve Ukrayna'nın "katolik" Batı'dan aldığı arkayla 2004'te yaptığı turuncu devrim sonrası ortodoks Rusya'yla neler yaşadıklarını düşünün. Şimdi aynı Batı, ermenistan'da bir turuncu devrim yaptırdı ve Ön Asya'daki hesaplaşmada ermenistan'ı kullanabilmenin kapılarını açtı. Karabağ ise 27 yıldır ermenistan'ı elde tutmak için Rusya'nın önemli bir kozdur.

Yukarıda bahsettiğim stratejik projelerimiz, Batı'nın Orta Asya'ya tam olarak hakim olabilmesi için son derece önemli noktalardır. Tıpkı eski İpek Yolu'na nezaret gibi. Bu onun günümüz teknolojisine uyarlanmış modifiye olmuş halidir üstelik. Hem daha hızlı hem daha ucuz bir transporting.

Şimdi Amerika'nın doğal müttefiki Suudi Arabistan'dan ve Pakistan'dan da bahsetmek istiyorum. Suudi Arabistan, ülkesini ziyaret eden Pakistan'a 6 milyar dolar borç verdi ve bu borcun karşılığı olarak Yemen'de yürüttüğü savaşa asker yollamasını istedi. Bu on yıllardır Azerbaycan'dan sonra tek dost ülke olan Cive Pakistan ile aramızı açmak üzere oynanmış bir oyun olmakla kalmıyor, savaşta ayrı kutuplarda yer almamıza da bir ön çanak tutuyor. Tıpkı "aldım verdim ben seni yendim"deki gibi, şimdi terör taşeronlara emperyalist kutupların fakir taşeron devletleri de ekleniyor ve sahneye çıkarılıyor.

Kendileri yine savaşmayacaklar. Tıpkı koçu gibi kabadayı gibi fakir devletleri para karşılığı kiralayacaklar. 
Kiralanan bu fakir ülkelerde ise bedeli parayla değil, canıyla ödemek zorunda kalan fakir gençler et topu olarak kullanılacak ve ölecekler.

Ne için? Birileri bu coğrafyanın zenginliklerine iştah kabarttığı için.

Bu tabloya son olarak Türkmenistan'ı katmak istiyorum. Çünkü orada kıtlık türetilmiş durumdadır. Neden türetilmiş diyorum? Çünkü Türkmenistan gaz ve petrol zengini bir ülkedir. Aç falan kalacak bir ülke değil. Peki neden kıtlık var? Çünkü tekelci oligarklar, aracılarla anlaşmalı olarak türetiyorlar kıtlığı. Hedefleri ne diye sorarsanız, yönetimi değiştirmek kuvvetle muhtemel. Orada şimdinin aracıları pozisyonunda stokçuluk edenlerse sovyet zamanından kalma gizli burjuvanın uzantılarıdır. Bunların da çoğunluklu olarak ermenilerden oluştuğu bilgisini öğrendim. Batı kiminle ne oyun kuracağını çok iyi biliyor doğrusu. Türkmenistan'da ermeniler batı için iş başındadırlar tıpkı bir mikser gibi.

Durum da aktörler de 1. Paylaşım Savaşından pek farklı değildir. Sadece perde arkası ve ön saflar değişti. Kamplar şimdilik göstermelik de olsa aynı.


Jale ALTUNEL 
2 Kasım. 2018



1 Kasım 2018 Perşembe

Hazar'ın Ruhu

bütün sokaklarını arşınladım
başka dünyadaki şarkıların.
köşe başlarında solgun sololar,
sekizlik notalarında salıncaklar
ve allegroya döndü bir anda
sonbahar
kelepçelerinden kurtuluyordu
birer birer yapraklar.
ve firar ediyordu fışkırarak
Bakı’nın kara sevdalı aşkı
yer altı zindanlarından
şehvetli, bereketli, doğurgan.
üstelik,
bir kez bile halkını kucaklamadan
hatta sevdiğinin elini bile tutamadan
ilkin beylerin oluyordu ve oluyordu
durmadan.
belki de buydu kim bilir
Vaqıf Mustafazade’yi
Düşünce’ye daldıran.
düşün ki bu allegro hazan
ayırırken etle tırnağı bir taraftan,
Hazar ruhunu üflüyor şimdi
kıpkızıl bir kandan
ve kılıçsız kalkansız düellolardan.
deniz suyuyla temizlenmiş
etlerinden, sülükler
kıyıya çıkıyor yağlı kara ölüler
ellerinde külüngler
sılaya hasret, Güney’den.
Hazar’ın ruhu
İçeri Şehir’e çıkartma yapıyor
ve kapkara güneş gibi, ölü emekçiler.
hazandan geçiyor Hazar’ın kanı
ve kızıla boyuyor
kelepçelerinden kurtulan yaprakları
görüyor musun
Ey sevgili Bakı?
“Hazar’ın ruhu”
j.ak
1. Kasım (Noyabır). 2018




24 Ekim 2018 Çarşamba

GÜNDEME DÜŞEN "BOMBA" GİBİ AÇIKLAMALAR

1. Danıştay kararı - Bir sevindik bir sevindik nasıl oyalandık.
2. İktidarın hemen ardından gelen "Danıştay kararını kat'aa kabul etmezük" açıklaması.
3. Andımız'ı yazan Reşit Galip Bey hakkında adeta bir kümülüs bulutunu andıran sisler tozlar gübürler hatta çamurlar silsilesi.
4. Türkçülüğe laf çarpıtmalar. Efendim Herkes etnik kimliğiyle gurur duyabilirmiş ama oculuk buculuk edemezmiş.

Yahu dilimizde tüy bitti, Türk sadece bir etnisiteyi değil bir milletin adını ifade eder diye. Peki millet nedir? 
Ortak bir tarih, 
Ortak bir dil, 
Ortak bir din,
O millete dair arkeolojik buluntu kalıntı gerekliliği 
Ve bir vatan...
Bunlara sahipseniz bir milletiniz var demektir. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

Bu vatan üzerindeki tüm azınlıklar kendi milliyetçiliklerini gidip kendi vatanlarında yapabilirler. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığından çıkar kendi vatanlarına gider, ülkelerinde gül gibi milliyetlerine sahip çıkabilirler. Bu azınlıklar 24 Temmuz 1923'te belirlenen azınlık politikasıyla "farklı dine mensup olan" yurttaşlar olarak tanzim edilmişlerdir. Bu unsurlar hepimizin bildiği üzere Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler'dir. Defalarca değiştirilmiş olmasına karşın azınlık yasasının bu ibaresi değiştirilememiş, bu yüzden 2009'da aleviliğin farklı bir din olduğu zırvalıkları bile gündeme getirilmiştir. Ne için mi? Eğer bu temayül kabul görmüş olsaydı memlekette ne kadar Kürt varsa hepsi "aleviyiz" diyeceklerdi.
Ama ben bunlardan bahsetmek istemiyorum.
Defalarca tartışılan bu konular memleketin üzerine bombardıman gibi yağmaya başlayınca aklıma nedense BİM A-101 ŞOK gibi marketlerde durmadan katlanan satış rakamları geliyor. Emekli maaşımın neredeyse yarı yarıya erimiş olduğu geliyor.
Aklıma nedense Kaşıkçı cinayetinin neden bizim ülkemizde işlendiği sorusu geliyor.
Nedense aklım başka başka yerlerde. Meselâ eski bir Beden Eğitimi Öğretmeni olarak aklıma, formasyon dersleri almaksızın alakalı alakasız herkesin derslere girebileceği ile ilgili yeni düzenleme geliyor.
İktidarın uluslararası boyutta Vahabi-Selefi oligarklarla, İhvancı Arap Baharı öncüsü olan burjuva arasındaki med-cezirlerine eklemlenmiş ekonomi politikası ve tabii ki ekonomimizin günden güne dibe inişine, en yukarıda madde madde saydıklarım yüzünden Tevfik Fikretin SİS tablosuna bakar gibi bakabilmekteyiz ancak. Çok dikkatle ve çok daha yakından bakmadıkça asla seçemiyoruz neler var o resimde...
Yukarıdaki maddeler de zaten sizleri/bizleri o resimden uzak tutmak için. Ne yalan söyleyeyim iktidarımız bu konuda son derece başarılı. Zaten iyi yaptıkları işleri de dile getirmemezlik etmedik şimdiye kadar. Hamd olsun.

Jale ALTUNEL 
24. Ekim. 2018


KARŞI DEVRİMCİ TEDİRGİNLİĞİ

Şamil Tayyar, bir televizyon programında şöyle diyor: "AKP bir karşıdevrim partisidir. Atatürkle sorunu yoktur."

Karşı devrim nedir? Devrim nedir? Siyasi terminolojiye vakıf herkes bu sözcüklerin tanımlarını bilir.

Bakın TDK'nın devrim tanımı şöyle: Yerleşik toplumsal düzeni değiştirme ve yeniden biçimlendirme; yavaş bir gelişme olan evrime karşıt olarak, toplumsal yaşayışta ve siyasal durumda birdenbire gerçekleştirilen, köklü ve temelli bir değişme. Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik.

Peki karşı devrimi nasıl tanımlamış TDK?:

Bir devrimi yıkmayı ve onun ürünlerini ortadan kaldırmayı hedefleyen hareket.

Şamil Tayyar AKP'nin bir karşı devrim partisi olduğunu söylüyor. Sormak lazım kendisine "sizin bu karşı devrim hangi devrimi yıkmayı ve onu ortadan kaldırmayı hedefliyor?" diye.

Bu vatan ve Türk Milleti, Atatürk'ün yapmış olduğu büyük bir Türk Devrimi'ni yaşamıştır en son. Bizi Türk Milleti, bu vatanı da Türkiye yapan o şanlı devrimi yaşamıştır. O devrim ki hem şanlı, hem şöhretli ve hem de uğurlu - kademlidir.

Yedi düvele baş kaldırmış, ulusu hızlı bir biçimde daha gelişkin ülkelerin çağcıl gelişim hızına yetiştirmiş, imparatorluk döneminin ezilmiş, hor görülmüş ve beli bükülmüş biçare halkından, başı ve gövdesiyle dimdik durabilen, emperyalizme meydan okuyan bir Türk Milleti'ni yarattığı içindir o şanı şöhreti uğuru ve kademi...

İşte Şamil Tayyar'ın "yıkmayı ve ürünlerini ortadan kaldırmayı hedeflediği" devrim, ATATÜRK'ün yapmış olduğu o şanlı şerefli devrime karşıymış. Bunlar kendi sözleri.

Ama aklımızın tutulduğu nokta kendilerinin ATATÜRK'le bir sorunu olmadığı vurgusundadır.

Hem Atatürk'ün yaptığı devrimi yıkmaya, ürünlerini ortadan kaldırma hedefine yönelik çalışıp çabalayacaksınız, hem de Atatürk'le sorununuz olmayacak.

Yıllardır Türk'ün Atası'na ATATÜRK demediniz. Mustafa Kemal dediniz.
Yıllardır millet millet deyip, bir türlü Türk Milleti demediniz.
TC ibarelerini kurumlardan kaldırdınız.
Andımız'ı okullardan kaldırdınız.
Milli Bayramlarımız'ı kutlamamak için bir sürü bahaneler ürettiniz.
Adı ATATÜRK olan kültür merkezleri, cadde ve sokakların adlarını değiştirdiniz değiştiremediklerinizi yıktınız.
Atatürk resimlerini resmi kurumlardan kaldırmayı denediniz.
Atatürk'ün Türk kadınına verdiği hakları birer birer çöpe attınız.
Çocuklara ve gençlere verdiği değeri tırpanladınız.
Köylüye verdiği değeri değersizleştirdiniz.
Ağaca doğaya verdiği değeri yok ettiniz. 
Bu liste o kadar uzar, o kadar uzar ki sayfalar değil kitaplar gerek Atatürk'ün yaptığı devrimi yıkmaya, ürünlerini ortadan kaldırma hedefine yönelik tahribatınızı anlatmak için.


Atatürk'ün tüm yaptıklarıyla nasıl sorunlarınız olduğunu bizler zaten yaşayarak gördük.

Yıllardır gözümüze sokula sokula yapılmaya çalışılan bu KARŞI DEVRİM'i de zaten görüyor biliyor ve söylüyorduk.

Ama işin garibi şu ki, vatanın tüm kalelerini zaptettiğiniz halde, neden hâlâ daha ATATÜRKLE SORUNUMUZ YOK diyorsunuz? İşte buna anlam veremedim.

Sayın Şamil Tayyar, yoksa Atatürk'ün yetiştirdiği devrimci Atatürkçü yurtseverlerden hâlâ korkuyor musunuz?

YAŞASIN CUMHURİYET!


Jale ALTUNEL 
24. eKİM. 2018

3 Ekim 2018 Çarşamba

HANGİ KARABAĞ

MAHSÜL STADYONUNDAKİ Mİ FUTBOL STADYONUNDAKİ Mİ?

Azerbaycan'da Karabağ ile alakalı yine ilginç hesaplar, yine ilginç siyasi oyunlar, yine ilginç muhalif görüşler dönmekte...

"Muhalif" siyasiler geçtiğimiz gün (29 Eylül 2018) Mahsül Stadyonu'nda bir miting yaptılar. Azerbaycan muhalefeti de Türkiye'deki muhalefet gibi adeta moleküllerine ayrılmış bir muhalefet olduğundan, Karabağ konusundaki tasarrufları da farklı farklı.

Burada bir parantez açmak isterim. Şöyle ki topraklarının %20 sine yakınını kaybetmiş bir ülke söz konusuyken ve bu konu son derece büyük bir önemle kardeş Azerbaycan Milleti'ni hatta Türkiye'deki Türk Milleti'ni bile ortak bir paydada buluşturması gereken bir konuyken, NEDEN bazı siyasal hesapların gölgesinde bırakılır ve can çekişir?

Azerbaycan muhaliflerinin ayrıldığı nokta, Karabağ'ın geri kaytarılması Ruslar'ın yardımıyla mı gerçekleşecek, yoksa Ruslar'a ve Ermeniler'e rağmen yönetimin ve halkın kendi iradesiyle mi olacak?

Dünya'daki tüm çakalların da bildiği gibi, bu topraklar neresinden bakarsanız işgâle uğramış, hırsızlanmış öz be öz Azerbaycan Türk yurdudur oysa. Ve yine tüm dünya çakallarının da bildiği üzere bu topraklar Ermeniler'e Ruslar'ın yardımları ve üstün katkılarıyla verilmiştir.

Şimdi Ermenistan, geçtiğimiz yaz gerçekleştirilen batı kontollü bir TURUNCU DEVRİM sonucu Rusya'ya dönük olan yüzünü batıya çevirmiştir. Bu durumda Rusya da biricik kozu olan Karabağ'ı Ermenistan'a karşı kullanıyormuş gibi yaparak Azerbaycan'a Karabağ'ı geri vermek konusunda yeşil ışıklarını yakıyor. Amacı elbette belli. Azerbaycan'ın ağzına bir parmak "Karabağ balını" çalıp, bağımsızlık sonrası avuçlarından kayıp giden biricik sevimli Bakı'sına yeniden kavuşmak, onu yeniden parmağında oynatabilmek. Bakı'yı Rusya için sevimli yapan da petrollerinden ve Hazar'dan başka bir şey değil. Hazar'ı her daim bir "Rus Denizi" gibi görme refleksini asla kaybetmemiştir ruslar...

İşte Karabağ konusunda hem nalına hem mıhına bir oyun sergileyen Azerbaycan muhaliflerinin, 29 Eylül'de Mahsül Stadyonu'nda düzenledikleri mitinge topu topu 2-3 bin insan katılım gösterdi bu yüzden.

Ama 2 gün sonra yani Perşembe akşamı bir Avrupa ligi maçı var Bakı'da. Bu maç KARABAĞ - ARSENAL maçıdır. 19.55'te başlayacak olan maça halkın çok büyük bir ilgisi var. Ben diyeyim 50.000 siz deyin 60.000 adam olacak maç stadyonunda. Ve maç böyle durumlarda sadece bahanedir.


Jale ALTUNEL 
2.Ekim.2018


Güzle Giden

Bir samimiyetsiz geldi bana hava bugün,
Vardır öz geçmişinde bu soğuklar Eylül'ün.
Sıcağı can çekişiyordu yaz gürültüsünün,
Suskun sakinliğe alışkındır güz vakti hüzün.
"Güzle giden"
j.ak
26. Eylül. 2018

15 Ağustos 2018 Çarşamba

BUGÜN 15 AĞUSTOS

BORALTAN KÖPRÜSÜ'NDEKİ FACİANIN 73. YIL DÖNÜMÜ

O tarihte o köprüde ne yaşandığını az çok hepimiz biliyoruz.

Peki ya şimdi ben size, bugünün 2018 Türkiyesi'nde yeni yeni Boraltan Faciaları var desem buna tepkiniz ne olur?

Evet yıl oldu 2018 ve şimdi sırf Azerbaycan'dan değil, eski Sovyet'in yeni Rusya'ya evrildikten sonra "bile", müstemlekesinde olan Türk Yurtları'na bağımsızlıklarından sonra da adeta kendi dayattığı diktatörleri o ülkeleri yönetmesi için atadığını biliyoruz. Üzerlerindeki tahakkumu devam etsin diye...

Türk Yurtlarından ülkemize gelen göçmenlerin tamamı sizce buraya sadece iki lokma ekmek parası kazanmak amaçlı mı geliyorlar dersiniz? Elbette hayır. İstediği kadar işsizlik olsun bir memlekette, insanlar iki lokma aş parasını her yerde kazanırlar.

Özellikle Azerbaycan'dan gelen soydaşlarımız buraya sadece para pul için gelmiyorlar. Türkiye'de "nispeten" var olan özgürlük kırıntıları için bu gelişlerinin pek çoğu.
Şimdi ne alakası var Boraltan'la diyeceksiniz...

Ay olmaz mı alakası. Hem de nasıl var.

Biliyorsunuz bu "Türkçülük" denen mevzu son yılların yükselen trendi oldu. Aman efendim herkes öyle Türkçü öyle Türkçü ki?! O kadar olur. Bir de bu Türkçülüğü hemşolar kullanıyorlar bizim Azerbaycanlı soydaşlarımızı daha güzel sömüre bilsinler diye. Vaziyet gerçekten içler acısı. Hem de öyle Boraltan Köprüsü'ndeki gibi 146 kişi falan değil, yüzlerce binlerce, on binlerce, yüz binlerce Azervaycanlı soydaşımız, bu sözde burjuva Türkçüleri'nin elinde oyuncak edilmiş durumda.

Nasıl mı oyuncak ediliyor? Bunlar Türkçü mürkçü ayaklarıyla vay efendim soydaştır kardeştir muhabbetleriyle çalıştırmak üzere alıyorlar soydaşları, ancak karın tokluğu ve bir kuru yatak verip, maaş günü gelip çattığında bin dereden su getirerek paralarını ödemiyorlar. Ve bu çalışıp çalışıp bir türlü emeğinin karşılığını alamayan soydaşlarımızın nihayetinde Türkiye'den deport olmalarına dek uzanan son derece çirkin, vahşi ve insanlık dışı bir süreci oluşturuyor ki ölmekten beter.

Hey gidinin öyle görünüp böyle davranan kahpeleri... 1941'den beri değişmediniz. Değişmeyeceksiniz...

Jale ALTUNEL 
15 Ağustos. 2018

yazgı - çizgi

gülüş, ağzımızda tatlı bir eskizdi
ve yıl, dokuz yüz seksen
hiç bir sanatçı bir daha
bitiremedi yarım kalan çizgiyi
konuşuyordu artık herkes yazgıyı
ve tanrılar başımızdan eksik etmedi
belayı.
yazar kasadan almaya başladık fişi
ki düşlerimiz birer güneşti,
başka başka galaksilerden,
fişi çekildi, cezir gibi
kabloları dolandı birbirine düşlerimizin
ve kısa devreden çıktı bir yangın.

sonrası malum
yanan hayallerin boş yerine
kaleler örüldü betondan
dışı seni içi beni kavuran
vuruyorlar bazen dışarıdan
ki o an saklanıyor kağıtsız bir göçmen
çalışıyor karın tokluğuna
para bile almadan...
bıraksan,
kendiliğinden çökecek bu köhne
ama geçemiyor kimse
o çarpığı yamamadan
tüketim tanrısına kalp ile iman
dil ile yalan dolan...

ne tatlı bir eskizdi
şu ağzımızın kenarındaki
görenler meselâ öpmeyi isterdi
umudu kesmedim hiç sanattan
her şeyi çizsinler en baştan
dağları dereleri, yaylaları tarlaları
hatta Aslı, mozaik taşlarıyla
mıhlasın gözlerimize
düşlerimizi ve gülüşlerimizi
sarıdan, aldan, mordan.

"yazgı-çizgi"
j.ak
13 Ağustos. 2018

6 Ağustos 2018 Pazartesi

sadizm

kaç çocuk öldü bugün yok yere kim bilir
kaç uyanık maaş ödememek için mobing yapıp kaçırdı işçisini...
kaç siyasetçi oskarlık bir çıkış yaptı yalan dolan
ve kaç anne doyurmadan uyuttu bebeğini
ay bile doğmadan...

diyorlar ki; Tanrıların işi acı çektirmekmiş her daim
fiziksel acı ruhu da yağmalarmış meğer
sağ salim,
içiyorduk o ara ki ben ayık olmayı seçtim,
Ne zaman ne ekmiştik unuttuk diyor sözde alim...

zaman,
sevda türküeri söylemekten vaz geçti
rüzgâr,
kızıla dönmüş yaprağın orgazmını geciktirdi
kızıl acıların tanrısı ilan ediyorum sahte devrimi
sahte bir kadının
sahte çığlığı gibi...

j.ak
"sadizm"
6 Ağustos 2018

25 Temmuz 2018 Çarşamba

ATHENA

Yananı sen ne sandın yanı yandı bir yarının
Doğayı ne sanıp da insana yâdlaştırdın
Yunan’ı sen ne sandın bizim gibi gelmiş gider
Adonis’i ne sandın hali savaştan beter.

Artemis Athena Zeus Hera
Söyleyin Poseidon’a
Dört at yetirsin tez
Vurduğu yerden asasıyla.
Pegasuslar yardım etsin
Ormanın kuşlarına,
Sincaplarına
Ve Athena şehrinin
Tüm evlatlarına
Niobe ağlıyor karşı kıyıdan
Komşu inanmasa da
Ağlıyor Niobe yedi güzel evladına...

Biri bu kıyının biri diğerinin
Biri bu kıyının biri diğerinin
Biri bu kıyının biri diğerinin
Ve biri zaten Akdeniz’in.

“Athena”
j.ak
25. Temmuz.2018

28 Mayıs 2018 Pazartesi

YÖRECİLİK ve GENELLEME


 - Azerbaycanlıları sevmiyorlar!
- Hayır kardeşim seni sevmemişlerdir.
- Özbekler çok fırıldak üstelik hırsızlar.
- Yahu manyak mısın sana öyle biri denk gelmiştir.
- Çorumdan adam çıkmaz.
- Ne çıkar leblebi mi çıkar yani tek?
- Bur-sa-lı-yız. Bak bak koluma bak n’aapıyorum kikiki.
- Haydaa sen de ama iyice uçtun be kardeşim!
- Çankırı ayısı!
- Ayıp olmuyor mu kardeşim ne diyorsun?
- Güneyli kaypak olur valla onu bunu bilmem.
- Neden ki? Sıcak kanlı insanlardır.
- Iyyy Karadeniz! Ordan kız al ama kız verme ama aman!
- Niye ki hala kızı Trabzonlu’yla evli çok mutlular.
- Alevi miymiş bunlar? Onlarda şart şurt yoktur bi kere.
- Neden ki gayet temiz ve güzel insanlardır.
- İzmirli mi şu kız? Ora kızları yollu olur be! Aşifteler!
- A aa İzmir’in kızları güzeldir evet bakımlıdırlar da ben kadın halimle beğenir imrenirim.


***


Velhasılı bu böyle uzar gider. Oranın insanı böyle, buranın insanı şöyle, şunlar bunları hiç sevmez, bunları onlar için böyle böyle der gibi gibi gibi…


Ama şimdi neredeyse zurnanın zırt dediği yere geldik topyekün.


Son yıllarda Türk yurtlarından ülkemize gelen GÖÇMEN İŞÇİLER gözle görülür bir artış gösterdiler. Ve Türkiye’deki yörecilik memleketçilik zihniyetinden onlar da nasiplerini alıyorlar. Bir genellemedir gidiyor.


Gerek Türkiye’den gerekse de Türk yurtlarından olan insanların arıza çıkaranlarına dikkatle bakarsanız hem ekonomik koşullarının, hem de çalışma koşullarının gayet boktan olduğunu görürsünüz.


İnsanları memleketlerine göre değil de SINIFSAL vaziyetine göre değerlendirebilmeyi, hatta koşulları alt seviyede olanlara pozitif ayrımcılık yapabilmeyi öğrenebildiğinizde, tüm sorunlar halledilme yoluna girmeye başlayacak. Bırakın şu çocuğu normal baş üzre gelsin. Göt-baş edip kolundan bacağından çekiştirmeyin.

Türk Birliğimizin böyle gerzekçesine bir ölü doğumu hak ettiğini düşünmüyorum.

MEMLEKETÇİLİK ZIRVALIĞINA HAYIR,
SINIFSAL BİLİNCE EVET.

JALE ALTUNEL
28.MAYIS, 2018

17 Nisan 2018 Salı

biz

Biz,
yeniden başlangıcın
son kalan tohumlarıyız 
organik...

Cumhuriyet

kurtuluşun civanı,
devrimin al fidanı
sardın bütün vatanı
büyüdün Cumhuriyet!
kesmek istiyor seni
eşkıya medeniyet.
sanırlar ayırınca
kökünden bedenini
bitmezsin de bir daha
kurursun Cumhuriyet
piç tohum sanır seni
eşkıya medeniyet.
bu milletin aklına
zerk etti seni Ata
mıhlandın kanımıza
bilmezler Cumhuriyet
uşakların da bilmez
eşkıya medeniyet.
tütün pancar bizimdir
bu toprak evimizdir
o huzurun bekçisi
namustur Cumhuriyet
yok etmek ister seni
eşkıya medeniyet.
korkmaktan vazgeçeli
bilmem kaç bin yıl oldu
Ergenekon ruhunun
nefesi Cumhuriyet
askerime saldırdı
eşkıya medeniyet.
toprağımın kadını
duyan var mıydı onu
okursan destanını
adımdır Cumhuriyet
kadını yok edemez
eşkıya medeniyet.
bu yürek doldu taştı
Jale yapraktan düştü
düşman menzili aştı
onda yok kabiliyet
rezil olacak yine
eşkıya medeniyet.

“cumhuriyet”
j.ak
17 Nisan. 2018

13 Nisan 2018 Cuma

bossanova

esintiyle dans ediyor gözlerime sızan güneşte yapraklar, dallar fonda bossanova nasıl da esiyor tatlı tatlı. kıskandım hep bilir misin bedenleri lanetlenmemiş kadınları ve onların o karnavallı coğrafyasını görenlere selam olsun dostum, çıplak bir tende sanatı… üç F, karnavalın karşısı ama en karşı umut bir gün öylece coştu ihtiyaç üzere okyanus aştı, ölse de denizlerde o dev balinaları dünyanın takılsa da ağlarına aç sırtlanların ışıklı kokusu el sallar yine de vakti geldiğinde bilge seyyahın. sevdim diyorum sevdim işte şu samba ve bossanovayı sevdim sırtında bir çuval umutla gelen deniz gözlü seyyahı alıp götürdü beni o ritim oldum olası ve kışkırttı tembel zamanlarda aklımı sonra bana hep şu memlekette yarım kalan, işleri anımsattı. coğrafyamın insanları cumaların hayrına inanmıştı ve hâlâ dünyanın tüm çocukları dolduruyordu roma’nın barselona’nın futbol takımlarını serbest radikalleri dünyanın tetiklerken bir üçüncü dünya savaşını, inanarak beklerim ben o deniz gözlü seyyahı… dinlerken düşünmek zor dostum bossanovayı yoksul üretir, zengin yaşar hayatı savaşmaktan sevişmeye koymuşlar da yasağı, yoksula huri yalanı ve silahsız bir yakın dövüş sanatı. coğrafyamın ozanları yakar aşık türküleri göçecek de Jale bir gün geldiğinde zamanı ama bir kez göreydim deniz gözlü seyyahı
görmeden gitmeyeydim
deniz gözlü seyyahı. “bossanova” j.ak 13 Nisan.2018




                               fotoğraf: Sema Aygen

ne ara

Her yanımız yeşildi bir ara
Sarılmazdık eskiden ağaçlara
Her yanımız iletişim bu ara
Sarılmaz olduk, insan insana.
Bir ara gelenekler vardı
Kaldı zenginin cüzdanında
Kitaplar var renk renk raflarda
Yazarları iktidar zindanında.
"ne ara"
j.ak
11 Nisan 2018