19 Aralık 2010 Pazar

ESER HIRSIZLIĞI

Alessandro Marcello’nun Obua Konçertosu, duygulanım hali nasıl ise onu yaşatır ve insanın ruhunda hayat bulur, ete kemiğe bürünüp sizi de beraberine katar ve bir yolculuğa çıkartır adeta.
Barok müziğin güzel örneklerinden Vivaldi’nin çağdaşı bu bestecinin güzel ürününü benimsersiniz şu veya bu şekilde… Ve ona eşlik edersiniz.

Rönesansın bu sade anlatımından  günümüze doğru yaklaşan yolda kâh bir öpücük kondurur ruhunuza bu güzel eser, kâh bütün uzuvlarınızı sakatlar ve yürüyemez hale getirir düşündürdükleriyle. Çünkü insana dairlik “insan için”lik ve birşeyler anlatabilmek kaygısı son derece sade bir dilde “korkusuzca” aktarılmıştır. Devrim öncesinden bize adeta bir şeyler fısıldar Marcello belki biraz sinsice...

Bundan 341 yıl önce doğmuş olan sanatçı, belki  varoluşunu sorguladı bu eserinde, belki de umutsuz bir aşkı. Ama ne olursa olsun vibrasyondan uzak, gereksiz süslemelerin kullanılmadığı sadeliği, barok'un o şâşâsı içinde belki de tepkilere neden oldu.

Günümüzde sadeliğin ve anlaşılabilir olmanın tüm enstrumanları teknolojiye evrilmiş durumdayken, gerek insan, gerekse onun içinde varolmaya çalıştığı toplum bu kakafonik gürültüden nasibini almıştır. Bu, insanın varettiği büyük keşif sanattan, siyasete bütün dengeleri  aynı potada eritmiştir.

Bu eserin soloisti obuadır. Başka bir enstrumanla icra etmeye kalkışmak, ancak anlatımdaki dolguların içini boşaltmak olacaktır.

Ancak günümüzde varolan ve adı konmuş değerlerin ana dolgusu, değişmez harcı olan enstrumanlarının yer değiştirip “öttürülmeye” çalışıldığını görüyoruz. Yeri değişen dolgu, öylece bıraktığı boşluğa ne konulduğuna bağlı olarak, diğer enstrumanların da değişikliklere uğramasına neden olacaktır. En basit bir yazında bile bu böyledir. Şiir yazarken bile, belki tek bir sözcüktür o dolgunluğu ve anlatımı veren. O sözcük kaldırıldığı zaman, koskoca anlatımın yerle bir olduğunu görürsünüz. Can Yücel'in “rengâhenk”'ine alternatifiniz var mı? Benim yok...

Şu an memleketimde yapılagelen işte tam da budur. Politik anlatımlarda da tıpkı şu an herşeyde olduğu gibi bu ana argümanların yeri bambaşka malzemelerle doldurulmaya çalışılmaktadır. Bu liberalizm budalaları ve emperyalizmin çanak tutucuları, ortaya konmuş ve zaten varolan bir eserin tüm enstrumanlarını değiştirmiş, kendileri çalıp kendileri oynamaktadırlar.

Obuanın yerini “zurna”, kemanların yerini “dümbelekler” almışçasına. Hâttâ utanmazca bizlere de “haydi  kalkın oynayın” der gibi bir yüzsüzlük içine girebilmişlerdir.

Reddediyorum!  Ben gerçekliğin dışında bir anlatıma kalkıp oynamam. Üstelik de bu bir “oyun havası” değil. Ancak ne var ki yeni CHP zilleri çoktan takmış ve göbek atmaya başlamıştır bile. İçi boşaltılan kavramlar yeni dolgu malzemeleri ile şekillenerek  varolan eseri bambaşka bir kılıkla icra etmeye çalışacaktır. 
Şimdi soruyorum size bu yorum palavrasının “eser hırsızlığından farkı var mı?”


2 yorum :

Göktürkmen 1923 dedi ki...

İlgiyle okudum.. öncül bir katkı olarak "insan tanım"lılığına bir ek olarak belirtmek istiyorum.

İnsan kadarlık.. "insana dair" ve "insan için" boyutsallığa daha realist katkı

İnsanın reel boyutuna, katkı sayılsın.. reel, rasyonel, ideal düşüm tanlığında insan gibi..

İnsan tanımını Batı insanı(le'humanite) ve Doğu kul insanı(El Beşir) şeklinde düşünebiliyorum..

Oryanto-occidental eksantritel hümanzmi.. bunun rönesans ve reform sonuçluluk ile birlikte irdelenmesini öneriyorum...

Bu bağlantılandırma sonrası, ilerleyen zaman zarfında daha uzun bir katkı yazacağım.

Emeklerinize sağlık, saygı ve dostlukla...

Jale Altunel dedi ki...

Yorum için çok teşekkür ediyorum.
Asfalt feodalizminin Atatürk'ün çağcıl Partisini ele geçirmesi.
Bahsettiğiniz şekliyle bu kez iri ve orta burjuva çelişkisinin bizi getirdiği noktayı "gelenekten racona, kabadayılıktan mafyacılığa" adlı yazımda az çok irdeledim dilim döndüğünce aklım erdiğince Ahmet Bey.