9 Mayıs 2011 Pazartesi

NEFRETLE BESLENEN HACİVATLAR...


Geleneksel Türk Tiyatrosu'nun gölge oyununda Karagözün rol arkadaşı, biraz içten pazarlıklı biraz da sinsi bir karakter vardır Hacivat... Esasen Hacivat’ı Hacivat yapan en önemli unsur o ağdalı üslubu, halktan kopuk ve anlaşılmaz sözcükleriyle iki sözcüklük bir anlatımı on beş sözcükle anlatarak neredeyse anlaşılmaz olmak adına çaba harcamasıdır. Aydındır aslında. Ama Onun dakikalarca anlatamadığını Karagöz belki tek bir sözcükle anlatıverir ve gülmece de burada başlar.

Sözün özü, Hacivat ortayı yapar, Karagöz golü atar...

Halktan kopuktur yani bizim Hacı cavcav. Ama ne ki, materyalist diyalektiğin zıtlıkların birliği kuramıyla birebir örtüşür bu ikilinin anlatımları bu yönüyle çok çarpıcıdır. Karşıt beraberliği...

Türk Siyaseti de Hacivatlar ve Karagözlerle doludur.  Ortalar, goller vardır gülmece gibi.

AKP de yıllardır Karagöz rolünü oynuyordu!

Deniz Baykal'lı CHP ise Hacivat. AKP golü kimseye kaptırmıyor ve altın ayakkabıya koşuyordu. Ancak Kürt Açılımı denilen konu siyasetin göbek taşına yattığından beridir Hacivatlık etmektedir AKP. Saatler süren ağdalı anlatımlar yapılmıştır bu konuda ve bizler pek af edersiniz bir bok anlamamışızdır. Peki AKP bu ortaları hangi Karagözlere yapmıştır? Tabii ki PKK uzantısı BDP'ye. Ne zaman anlaşılmaz ve saatler süren bir açılım konuşması yapılsa bunu müteakiben, Güneydoğu illerinden “çat” bir cevap gelir! Ve yöre halkından yükselen sesler "gooooll"... Bu düpedüz ofsayttır halbuki. Ama oynanan maçta başından beri şike olduğunun artık çoluk çocuk bile farkındadır.

Söyleyen ve söyleten siyasetine, yapan ve yaptıran siyaseti de eklenmiştir artık. Karagöz'ün Hacivat'ı tepelemesi aşamasına geçilmiştir yani. “Al sana molotof Hacı cavcav, al sana, al sana!”

Öte yanda çökmesi gereken baraj hâlâ daha çökmemiş, (seçim barajı) ancak Kütahya'daki siyanürlü su atık barajı çökmüştür. En başından beridir böyle bir felaketin olmaması için gözlerimizi kapatıp dilekler tuttuk, belki dua etti kimilerimiz ve niyetler tuttuk... Öyle ya memleket ile ilgili konularda ya iyi niyetlerimize ya da dualarımıza sığınır edildik yıllardır!

Bu korkunç bir çevre felâketidir. Nedense hiçbir kanal göstermiyor, hiçbir gazete duyurmuyor. İnsanın devamlılığı, ancak ekolojinin devamlılığı ile mümkünken, nasıl oluyor da bizim sinsi Hacivatlar böyle hayati konular hakkında bu kadar pervasız, bu kadar acımasız ve gaflet içinde bir tutum sergileyebiliyorlar, anlamak mümkün değil... Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun konuyla ilgili mantıklı bir açıklama yapmasını beklemek sanırım şu aşamada saflıktan başka bir şey değildir. Yapılmaması gereken bir uygulama yapılmakla kalmıyor, üzerine çed raporlarını hiçe sayan, mühendislerin ve bilim adamlarının önerilerini umursamayan yöneticiler, talimatnamelerin doğru düzgün uygulanıp uygulanmadığını denetlemeyen bürokratlar ekleniyor bu saçmalığa... Çok yazık!

Memlekette oynanan bu gölge oyununda perdenin ardındaki kumandanın, sevk ve idaresi bir grup sırtlanın elindeyken, nefretle beslenen Hacivatlar da dolu dizgin oynuyorlar insanımıza toprağımıza ve maddi manevi bütün değerlerimize. Yani Hacivatlarımız bile değişti artık. Geleneksel tanışlığımızın içinde biraz sinsilik, biraz içten pazarlık, biraz çıkarcılık vardı evet. Oysa ki bu Hacı cavcav eskiden sevgiyle beslenirdi, böyle bir farklılık vardı. Şimdiyse nefretle besleniyor. Sanırım bu yüzden artık siyaset üzerine gülmeceler de azaldı. Oysa küçük bir uzantıdır daima değil mi? Gülmekle ağlamak kardeştir. İç içedir, beraberdir bu zıtlıklar. Ne ki, artık günlük pratiklerin içi sadece nefretle dolmuştur ve sadece onunla beslenmektedir.

Materyalist diyalekt, akıl tutulmalarının, fikir bulanıklılıklarının ardında can çekişmektedir. Siyasetçisiyle, mizahçısıyla, aydınıyla ve tüm toplumuyla sadece ve sadece NEFRETTEN beslenir olmuştur artık  bu ülke insanları... Bu eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur.

Oysa gelecek nesillere bırakılacak en önemli miras, doğa ve insan sevgisidir!




Hiç yorum yok :