19 Kasım 2010 Cuma

Hoşça kal...

iskeleler  var
gönül eğimlerinde,
harçlar doldurmaz
boşlukları.
saygı olup yağarsa,
öğrenir
hak vermeyi
gözyaşları.

ezberleri unutalı,
güneşli
bir ilkbahardı -düş-
inançların ekilip
sevgilerin
biçildiği
bizden bir topraktı.

dolmayacak boşluğu
bilebilmek,
aşılması gereken
koskoca bir set
hoşçakal demek -benim için-
büyük cesaret.

"hoşça kal"
j.ak
18.Kasım.2010

 Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ

17 Kasım 2010 Çarşamba

SANCI

zırhlı ve koşar adım
yoluna kim çıkarsa çıksın
savunmasıdır "sürat"
bir gergedanın
ezilmekle kalmaz
basıp geçtiği çiçek
bir kez daha bitmez
odur artık gelecek.
egolar zırhlı tugaylar
gergedanın boynuzunda.
nereyedir bilinmez
sağır ve kör koşularda.

"sancı"
j.ak
17,Kasım-2010

15 Kasım 2010 Pazartesi

ANLAŞ'I

anlamak zaman alır
anlamayı
durmadan saat
iç susmaz.
sessizliği katarsan
sohbete,
düşün.
konursa sözcükler
aynı an ve süratte
duyulmaz olur
gürültü
"ben"niyetine.
havaleli ve ağır yükler
kaybolur,
lüks olmaktan
çıkarsa üzüntü.

"anlaşı"
j.ak
15.Kasım.2010

14 Kasım 2010 Pazar

SIRA GELDİ

"uyurken ya da uyanıkken
beklerken ya da aniden"

iliklerimdeydi,
sıra bugün bendeydi.
sabırsız bir ihanet telaşında
alınır son yoklama
hücreler yokuş aşağı aldanışlarıyla,
kanla beslenen etoburları aklın
varoluş köpükleri değil onlar
cadı kazanlarının.
iliklerimdeydi
ve bugün sıra bendeydi.
kulaklarımda
bir aydın refleksi karıncalanır
yapma! yapma!
istemsiz ataklar
ritm bozukluğu yaratır
yanlış bir reçete gibi,
ölümcül.
iliklerimdeydi
bugün sıra bendeydi
sis bulutu bu yağmur değil
güneşin adı değişecek
sporun, sanatın, uygarlığın.
kadının.
adı değişecek, kız çocuklarının.
yaradılış, gökgürültülü bir fanatizm
sen yanlış adrestesin bugün
ey faşizm!

"sıra geldi"
j.ak
14/Kasım/2010

13 Kasım 2010 Cumartesi

KABUL-Ü ZERK

nisan öpücükleridir yağmursu
"şerefe" derkenki bakışların
kul boyutlu gömüyümdür sende hala
kollarından ta yanına çekilesi.
üzülmek lüks dedim lüks.
bilmez gibi davranma kızını
almışken hızımı bir kadeh daha
sonra bir...
şu kalabalık biliyor musun
içindeki koskoca olmazların.
yüzüme bak konuşurken
bilirsin en çok ama en çok
seni ikna ederim.
gün yüzü görmemiş ayetler gibisin
tarafımdan yazılmış
bu benzerlik katlanılmaz yapar
beni sana.
seni çok seviyorum
ilahi baba...

"kabul-ü zerk"
j.ak
12/Kasım/2009

11 Kasım 2010 Perşembe

KİREMİT BLOKLARI

tozdur  çatınızdaki
kırmızı kiremitler
deli rüzgarlara kapılır
uçar giderler
kaldı ki düzensizliktir
düzen
sorgusu zamanla çıkar
istifinden
yargısız infazları olur
ardışık algıların
neresindedir bilinmez
kiremit bloklarının.
sabahlar mı çok küstah,
günbatımları mı alıngan
anlamak mümkün olmaz bazen
zorlar yaşanmadan
biri çaresizim der
biri kayıtsızım
bu yüzdendir belki de
Allah-Sızım!


"kiremit blokları"
j.ak
11/Kasım/2010

10 Kasım 2010 Çarşamba

DEFTERLER

Cezayir Sokağı'ndan
Büyükparmakkapı'ya
yazılmamış defterler
açıldığında.

herbiri tutulan çeterenin
insan yüzleri yüzlerle akan.
tabelası değişmiş bir dükkan,
Taksim'de yabancılaştırma efekti.
çıkmaz akıldan eski silüeti
yerlerde vardı sarı-mor minderleri...
defterler açıldığında,
-ki hiç yazılmamışlardır aslında-
çevirirken lime lime yırtılan
sayfaları var sözlerde yaşanan.
gitgide duyulmaz olur ayak sesleri
kulaklara mumyalanan yalancı bir gül gibi.
şarkılar söyler tam o sırada
güzelim sokak müzisyenleri...
defterler, içleri boş/alanların
defterler müzikli kartları yaşananların.
sökmek istersen kulağındaki yalanları,
olasıdır muhtemel kan kayıpları.
nerede ve ne zaman duyarsan duy
sendeletir insanı
alışılmadık bir huy
"iyi misin? iyisindir, iyi ol"...
işte bu,
en güzel rol.



"defterler"
j.ak
10/Kasım/2010

9 Kasım 2010 Salı

SEZİ

bir ses bir haber,
ıssızlara sürükler
giydirilir bazen
bir deli gömleyi
bazen,
yürürken öylece yolda
olursun kaybolmuş biri.

gönül koymaz
böyle şeylere
bir deli.
ve alıkoymaz
içindeki sözcükleri.
kendi kanatlarından
ışık saçıyorsa
pervane böcekleri,
üç saatlik uyku kadar
yeterli.

içinin en uzak köşesinden
bazen kanarsın.
karanlıklar
bıçak gibi kesiyorsa
herşeyi anlarsın.
"duramaz  karşı
yapraklar rüzgarlara"
sen,
kendi sakinliğinde
sımsıcacık uçarsın...


"sezi"
j.ak
9/Kasım/2010

8 Kasım 2010 Pazartesi

YOL

"taşıyabileceğin kadarsa yük,
ancak o zaman indirebilirsin".

hiç gidilmedik yerlerde
dallara dolanan meltemin
ezberindesin.
taşınamayanı yükün, ezer.
ne can kalır ne ezel
sis çökmüş Abant'da
bu sessizlik deler.
hem yıllar çabuk,
hem ben çok yavaşım.
yorulmuşluktu belki
edemediğim savaşım.
hızlıca dağıldı sisi buraların
göğsümde yeri var
bir nefeslik dumanın.
kırgın değilim oysa
bunu en çok sen anlarsın
gözlerim bile
kapanır taşıyamazken kapaklarını,
ben oradayımdır bilirsin.
yarı uyku
yarı hayat
göçebe çadırıdır bu paslı tat.
en kötü günlerimiz için:
"en kötü günümüz öyle olsun" diye
içelim.
nasıl olsa hâlâ anlarsın.
döverken hayat tüm o kararları
her biri bir başka adım
da değildi.
farkı var mı söyle şimdi
erken bir şubat güneşi olup
ağaçlarda çiçekler açtırmaktan?
ve farkı var mı kendi takımının forvetine
gole giderken, çelme takmaktan?
 kırgın değilim...
yavaşça tartıp hayatı
olduğu yere bırakabilirim.

"yol"
j.ak
8/Kasım/2010

5 Kasım 2010 Cuma

Ağlamak

hazmetmektir.
yeni doğmuş bir bebeğin
ciğerleri genişler ağlarken,
bir yetişkinin
duyguları.
hazmederken ağlamak
dakikalarca,
hiç birşey yapamamanın
yükünü hafifletir.

"ağlamak"

j.ak
1/6/2010

SESİNTİ

"sözcükler başıboş bırakılmış çocuklarken"


elini tutabildiğim her saniye'nin
bir parça efendisiyim.
içimse,
ikindi güneşleriyle oynaşan
o uzun gölgelerin
sabırsız ve arsız sesi.

düşün ara sokaklarında
geçimsiz bir ukaladır sabah rüzgarı,
bir öpücük
kondurursa yanağıma,
yağmur damlalarıyla sarlak,
o zaman isimsizim.
adı yok başıboş şiirlerimin
bugün ve yarınların
kim bilir kaçıncı tecridiyim.

öğrenmek zaman alıyormuş sesleri
renklerin dansı deymezse söze
kırar canevini,
buz gibi bir son hece.


"sesinti"
j.ak
5/11/2010

AFOROZ

iyilik denen bu meret
neredendir nedir
diye
çok kafalar yordunuz
gecikmeli ayinlerin
o bildiğiniz hapları
esir almış
ayakta uyuyanları.
fakirlik denen illet
zamanla salgın.
görüldü ki zahiri iyi
küskün ve dargın.
küresel ilahlarınız
perşembe pazarındaki
hırdavatlarınız
ve tetikteyken
başucu kitaplarınız,
talandı
ağlayan suratlarınız.
yeni nesil yeniler
bir yandaysa iyiler
maybaşlara taaruz
her daim
levh-i mahfuz!

yollar, kur
yollar, nur
karşı mıydı aynı mı okur?
karşı mıydı aynı mı durur?
aforoz bir gecede bile
siyahın tonları
her zaman
zuhur...


"renga'foroz"
j.ak
5/11/2010

3 Kasım 2010 Çarşamba

SIZINTI

çürürse
yalnızlığın kemikleri,
bir sabah ayazında
bulursun kendini
yokuş yukarı otamalarda.
otuz altı buçuk santigrat dereceli
umutlar dolaşır
ciğerlerinde,
belki sorumsuz
belki biraz sahte.
tavır patlatmak kendine
şöyle dursun,
misafir edalı
toplantılar vardı
sızlayan kemiklerde.
yüreğine dert anlatmak
şöyle dursun,
fıtratı,
zaten sende..


"sızıntı"
j.ak
3/11/2010.

1 Kasım 2010 Pazartesi

GERGEF

"en parlak sesiyle
gökgürültüsü"


yağmayacak yağmurun
düğümü boynumda
ve
vebali,
küllerimden çıkacak
küçücük bir tohumda.
anlatmadım artmadım.
bilirim ki gelecekte
kendime söyleyeceğim
bu şarkıyı.
söz ve müzik vesaire...
kapı aralığında
buzdan bir gölge
duruyor öylece
bilirim ki
durmaz, kalmaz
o sağanağın altında.
seyirde yüz'üm,
seyirde göz'üm
sözcüklerde yaz'ı
bendeki güz sancısı.
renkler var dahası
yaralar
kucak dolusu
isimler oyalanmış kenarında
bir gergefin tonusu...
içim der ki
"kendin değil,
BEN söylerim"
ancak,
ılımlı bir şizofren
yapabilir
böylesi bir fren.
en yorgun saatleri gecenin
en zayıf
en feminen,
sorusuydum ben,

kendime.

"gergef"
j.ak
1/11/2010

31 Ekim 2010 Pazar

AYŞE ANNE'M

yanımda Ayşe anne
Çanakkale'nin Alçıtepe Köyü
Son Ok mevkiinden.
sene kırkdörtken tarlalara
kurşuna gidilirmiş yağmurdan sonra
Sait Bakkal'a satmak için
kilosu on kuruşa...

pazarı pazartesiye bağlayan gece
günler geceler birbirine sürgün
ve diz boyu sohbetimizden tarihçe...
günlerden bugün
yine konuşuyorduk
mahrem konulardan
"düştü" dedi "gözümden edyan
bu bir işkence,
varsa şuranda bir parça vicdan
etmezdin kendine karı,
dokuzundaki kızdan."

anası yatalak kalınca Çanakkale'de
almış götürmüş onu bir öğretmen
gezilmiş okulları köylerin
dümdüz...
vakfı bile var şimdi
adı Züleyha Aytüz.
Ayşe anamın analığı,
öğretmiş besbelli ona
soru sormayı!

"ayşe anne"
j.ak
31/10/2010

BİR KADIN Kİ...

ani elektrik kesintileri,

olası kalp sekteleri

ve med-ceziri izlemeye gelen

romantik insan birikintisinin

bir anda deniz suyuna gömülmesi

gibi tesadüfler,

o kadının bu dramatik ve

imkansız durumuna açıklık getirdi.

oyunbozanların değerli bir üyesiyle

pazar kahvaltısında

idrar yolları iltihaplanmalarına karşı

melisotu ve adaçayı söyleşisini,

oyunu masanın altına saklamak suretiyle,

"allahaşkına!!!" efektleriyle süsledi.

oyu oyundan olma koyun,

içinden 3 kez tekrarladı.

”şeytan kulağına-şeytan kulağına…”

dudak hareketlerinden anlaşılıyordu.

Dilini ısırdı en son.

kutsal apış arasını

kadınsal bir bacak bacak üstüne atma şekliyle

"örtmeye" koşulandırdığı

horizantal  dağarcığından  

bedenine serpeledi.

bu haliyle salaktı.


"bir kadın ki"
j.ak
31/10/2010

29 Ekim 2010 Cuma

SENİN İÇİN

şu aciz günlerimde
kaybolanları bulmaya çabalıyorum.
dağınık olmam
aradığımı bulamamam demek değil.
kimi müzik dolabından çıkıyor,
kimi  koltuğun ardından
-hani hep oturduğun-

bulduklarıma inanamıyorum
bir şey ararken başka bir şey bulursun ya
unuttuğun hani.
“sen ve ben” ortak yapım her biri
anılar, diğer evlâtlar.
biz yokken kaybolmamış hiç biri.

bugün bir iyilik yaptım.
kaygıları dolaşmaya çıkardım ön bahçeye
oyuna dalar,
geri dönmezler bakarsın…

gece gözlerini kapadığında
beni düşün 
olmadı dertop et ellerini yanağının altında,
uzan karnıma…

 “senin için”
  jak,
 14,Mart/07

IRAK

“Yaprakları geniş
çiçeğin kıyameti.”
                        
damarında can suyu
dost çığlıklarıyla çalkantılı.

yeşilin en koyusuna
yakınların derin kuyusu yaban.
Mayıs güllerinde
hıdrellez paraları ki
çöl ateşleridir
orada yanan.

temkinli gülüşler, katliamın sağdıcı.
kara sıvıdan
geniş tabanlı çiçeklere
yeşilin en koyusu, aktı.

boya/sızdı gözler.
ana/sızdı
can suyu damarların.

gülüşler domuz kapanı.
gül kokulu meleklerin
nefesleri omuz akını
ve
dost çığlıklarıyla
çalkantılı.

“kahverengilik, topraktan”
Irak için...
j.ak
02,Nisan /07

28 Ekim 2010 Perşembe

KUMUL


daha kaç kez örteceğiz 
kızıl kara geceleri
kaç tarihler gömülü
ekinleri gökten çıkma.
yazarlarsa yalan tarihlerini
sağır kulaklar,
Çin malı gramofonların iğnesinde 
yok olmaya mahkumdur
taş plaklar...
ağırsa yürekler
eller boş kalmaz
taşıyorsa 
binlerce kilometreden bir avaz,
tarih unutmaz.
kimileri ezbere bilir türküleri
kimileri zamandan çalar
kırkları, ellileri
ozanlar karış karış destanlarken
İda'nın platosunu
kimileri model alır
Lykia'nın senatosunu.
hacılar yürürken
kırk kilometrelik dik yokuşu,
en mağdur ve en masum oluverir tabu.  
parlak dişleri ve fikirleriyle
tebessüm ederken,
Ada'nın yavrusu.


"kumul"

j.ak

28/10/2010

25 Ekim 2010 Pazartesi

1-0


onlar ne kadar emin
ahenksiz bir sunu
hadi al bunu
geride kalana bakmayın
orada duran
ırzına geçilmiş

                 beyin
gözyaşları.
toparlanın gidiyoruz
taş misali suda
umutlar sabrın adaşı
devam et yolcu katlin sıra dışı...

"1-0"
jak,
3/kas/99