yanımda Ayşe anne
Çanakkale'nin Alçıtepe Köyü
Son Ok mevkiinden.
sene kırkdörtken tarlalara
kurşuna gidilirmiş yağmurdan sonra
Sait Bakkal'a satmak için
kilosu on kuruşa...
pazarı pazartesiye bağlayan gece
günler geceler birbirine sürgün
ve diz boyu sohbetimizden tarihçe...
günlerden bugün
yine konuşuyorduk
mahrem konulardan
"düştü" dedi "gözümden edyan
bu bir işkence,
varsa şuranda bir parça vicdan
etmezdin kendine karı,
dokuzundaki kızdan."
anası yatalak kalınca Çanakkale'de
almış götürmüş onu bir öğretmen
gezilmiş okulları köylerin
dümdüz...
vakfı bile var şimdi
adı Züleyha Aytüz.
Ayşe anamın analığı,
öğretmiş besbelli ona
soru sormayı!
"ayşe anne"
j.ak
31/10/2010
31 Ekim 2010 Pazar
BİR KADIN Kİ...
ani elektrik kesintileri,
olası kalp sekteleri
ve med-ceziri izlemeye gelen
romantik insan birikintisinin
bir anda deniz suyuna gömülmesi
gibi tesadüfler,
o kadının bu dramatik ve
imkansız durumuna açıklık getirdi.
oyunbozanların değerli bir üyesiyle
pazar kahvaltısında
idrar yolları iltihaplanmalarına karşı
melisotu ve adaçayı söyleşisini,
oyunu masanın altına saklamak suretiyle,
"allahaşkına!!!" efektleriyle süsledi.
oyu oyundan olma koyun,
içinden 3 kez tekrarladı.
”şeytan kulağına-şeytan kulağına…”
dudak hareketlerinden anlaşılıyordu.
Dilini ısırdı en son.
kutsal apış arasını
kadınsal bir bacak bacak üstüne atma şekliyle
"örtmeye" koşulandırdığı
horizantal dağarcığından
bedenine serpeledi.
bu haliyle salaktı.
"bir kadın ki"
j.ak
31/10/2010
olası kalp sekteleri
ve med-ceziri izlemeye gelen
romantik insan birikintisinin
bir anda deniz suyuna gömülmesi
gibi tesadüfler,
o kadının bu dramatik ve
imkansız durumuna açıklık getirdi.
oyunbozanların değerli bir üyesiyle
pazar kahvaltısında
idrar yolları iltihaplanmalarına karşı
melisotu ve adaçayı söyleşisini,
oyunu masanın altına saklamak suretiyle,
"allahaşkına!!!" efektleriyle süsledi.
oyu oyundan olma koyun,
içinden 3 kez tekrarladı.
”şeytan kulağına-şeytan kulağına…”
dudak hareketlerinden anlaşılıyordu.
Dilini ısırdı en son.
kutsal apış arasını
kadınsal bir bacak bacak üstüne atma şekliyle
"örtmeye" koşulandırdığı
horizantal dağarcığından
bedenine serpeledi.
bu haliyle salaktı.
"bir kadın ki"
j.ak
31/10/2010
29 Ekim 2010 Cuma
SENİN İÇİN
şu aciz günlerimde
kaybolanları bulmaya çabalıyorum.
dağınık olmam
aradığımı bulamamam demek değil.
kimi müzik dolabından çıkıyor,
kimi koltuğun ardından
-hani hep oturduğun-
bulduklarıma inanamıyorum
bir şey ararken başka bir şey bulursun ya
unuttuğun hani.
“sen ve ben” ortak yapım her biri
anılar, diğer evlâtlar.
biz yokken kaybolmamış hiç biri.
bugün bir iyilik yaptım.
kaygıları dolaşmaya çıkardım ön bahçeye
oyuna dalar,
geri dönmezler bakarsın…
gece gözlerini kapadığında
beni düşün
olmadı dertop et ellerini yanağının altında,
uzan karnıma…
“senin için”
jak,
14,Mart/07
IRAK
“Yaprakları geniş
çiçeğin kıyameti.”
damarında can suyu
dost çığlıklarıyla çalkantılı.
yeşilin en koyusuna
yakınların derin kuyusu yaban.
Mayıs güllerinde
hıdrellez paraları ki
çöl ateşleridir
orada yanan.
temkinli gülüşler, katliamın sağdıcı.
kara sıvıdan
geniş tabanlı çiçeklere
yeşilin en koyusu, aktı.
boya/sızdı gözler.
ana/sızdı
can suyu damarların.
gülüşler domuz kapanı.
gül kokulu meleklerin
nefesleri omuz akını
ve
dost çığlıklarıyla
çalkantılı.
“kahverengilik, topraktan”
Irak için...
j.ak
02,Nisan /07
çiçeğin kıyameti.”
damarında can suyu
dost çığlıklarıyla çalkantılı.
yeşilin en koyusuna
yakınların derin kuyusu yaban.
Mayıs güllerinde
hıdrellez paraları ki
çöl ateşleridir
orada yanan.
temkinli gülüşler, katliamın sağdıcı.
kara sıvıdan
geniş tabanlı çiçeklere
yeşilin en koyusu, aktı.
boya/sızdı gözler.
ana/sızdı
can suyu damarların.
gülüşler domuz kapanı.
gül kokulu meleklerin
nefesleri omuz akını
ve
dost çığlıklarıyla
çalkantılı.
“kahverengilik, topraktan”
Irak için...
j.ak
02,Nisan /07
28 Ekim 2010 Perşembe
KUMUL
daha kaç kez örteceğiz
kızıl kara geceleri
kaç tarihler gömülü
ekinleri gökten çıkma.
yazarlarsa yalan tarihlerini
sağır kulaklar,
Çin malı gramofonların iğnesinde
yok olmaya mahkumdur
taş plaklar...
ağırsa yürekler
eller boş kalmaz
taşıyorsa
binlerce kilometreden bir avaz,
tarih unutmaz.
kimileri ezbere bilir türküleri
kimileri zamandan çalar
kırkları, ellileri
ozanlar karış karış destanlarken
İda'nın platosunu
kimileri model alır
Lykia'nın senatosunu.
hacılar yürürken
kırk kilometrelik dik yokuşu,
en mağdur ve en masum oluverir tabu.
parlak dişleri ve fikirleriyle
tebessüm ederken,
Ada'nın yavrusu.
"kumul"
j.ak
28/10/2010
25 Ekim 2010 Pazartesi
1-0
onlar ne kadar emin
ahenksiz bir sunu
hadi al bunu
geride kalana bakmayın
orada duran
ırzına geçilmiş
beyin
gözyaşları.
toparlanın gidiyoruz
taş misali suda
umutlar sabrın adaşı
devam et yolcu katlin sıra dışı...
"1-0"
jak,
3/kas/99
DAR ALANDA ZARAFET
Daraldı çember
“Meğer”,
kurulan bütün cümlelerin kapı kulu askeri.
Ezberim,
Kırk iki kilo metre maratonu
Su gibi içmek iken,
İnsansı acısını
yürüyen uzvumun yürürlükteki yerine
batırınca diken
kol boyu mesafeden cirit atmaktan tut
dirsek temasında
geri ödemesiz sevgi ve anlayış kredisi dağıtmaya kadar
yoğruldum,
yoruldum.
Alan dar.
Dar alanda garabetin
Baş rolünde ben.
Yitik alan hesaplamalarının
Saygı taşımacılığındaki
Arsız temerrüdü.
Tehir edilmiş agu’ların
Asabi i’m broken’ı Pantera’dan.
Git gide dar.
Ve Gökçe’nin en sevdiği yemek
pilav.
Alan, evin turistik yerleri.
Ve keşifler Gökçe’yle sınırlı değil.
Evle,
Evet.
Mesela bir kalorifer böceği
Saatte neredeyse yirmi kilometre hız yaparken
keşfetmek onun gücünü.
parlayan tensi kabuğunu.
Dar alanda harareti
Kasaveti
Paylaşmak evle.
Gülce’mi özledim çok.
telefonda dersim yok dedi
ve ekledi
“gelirim,
Arnavut böreği isterim”
İhtiyaç duyulmak.
O’nun eve dönüşü,
Muhtemel hayat öpücüğü.
Son raundda yıkılmak üzereyken,
Muhtemel patlayıcı kuvvet.
tam da dirsek temasını aşmıştı aralık…
sözcükler bile hatta
laf olsun diye çıkıyordu ağızdan
ihtiyaç gidermek amaçlı
tam da sözcüksüz monologların
çapaklarıyken aklım
göz akında kıpırdanan,
…o geldi.
- Anlat Gülce!!!
- Gel bak anne.
"Sana Yavuz Çetin’den
Sahil’in solosunu çalacağım şimdi,"
...
Bu mızıka soloyla
yerden on bin fit yüksekte
gururdan olma kale’m
ve
mutluluk bu diyorum
bu.
Evlatların kokusu.
-Hook’un solosunu da atacağım
-Ufak at.
-Normale döndün anne.
“Dar alanda zarafet”
jak, 13 Mart,07
üç ay uzun bir süredir.
üç ay uzun bir süredir,
üç ay uzun bir süredir
amin.
GİDİŞLER PARANTEZLERDE SAKLI
Nabzımda müsabık ruhları
bir süreliğine esirken
kayıp zamanların,
çelimsiz düdük sesleri
başka sularında rafting yapmaya çağırıyor
azgın ırmakların.
Kurallar değişmiş
Krallar değişmiş
Nabzımda arıbalıkları uçuşuyor.
Kanatları otuz beşten kalma
Bombalar deydi uçurtmalara.
Zamanın hırıltısı
Patlama sanıla.
Sessizlik...
Adı konmamış mezar taşları
Rejim/deymiş göz yaşları
Yalanlığı şahadete,
yılanlığı cehalete sunaklanmış,
doyumsuz odaları,
Bir damak ziyafet hazırlığı
kafi gelir kendi yağı.
Ölü rakkaseleri gecenin
...
bir süreliğine esirken
kayıp zamanların,
çelimsiz düdük sesleri
başka sularında rafting yapmaya çağırıyor
azgın ırmakların.
Kurallar değişmiş
Krallar değişmiş
Nabzımda arıbalıkları uçuşuyor.
Kanatları otuz beşten kalma
Bombalar deydi uçurtmalara.
Zamanın hırıltısı
Patlama sanıla.
Sessizlik...
Adı konmamış mezar taşları
Rejim/deymiş göz yaşları
Yalanlığı şahadete,
yılanlığı cehalete sunaklanmış,
doyumsuz odaları,
Bir damak ziyafet hazırlığı
kafi gelir kendi yağı.
Ölü rakkaseleri gecenin
...
İğreti sanrılar dolaştı duvarlarda
Yalanlar, mazlum ve ört/bas.
Gidişler tanların parantezleri
bekle ki anlayasın.
kanatsızdır iğreti geceler.
sabahında,
posta kodu bilinmeyen yerlerine
eşref saatleri
gezmeye gider.
Sağdan birincisidir
Zamanın çıkmaz sokağı
alkolü yüksek oturumların
çoğul esrimesi.
çizgilere katık
sözümdür tek azığım
kapansa da
bu uçucu saflığım
yayılır dalga dalga,
kokusu;
memleket...
“Gidişler parantezlerde saklı”
j.ak
18/Mart, 07
Yalanlar, mazlum ve ört/bas.
Gidişler tanların parantezleri
bekle ki anlayasın.
kanatsızdır iğreti geceler.
sabahında,
posta kodu bilinmeyen yerlerine
eşref saatleri
gezmeye gider.
Sağdan birincisidir
Zamanın çıkmaz sokağı
alkolü yüksek oturumların
çoğul esrimesi.
çizgilere katık
sözümdür tek azığım
kapansa da
bu uçucu saflığım
yayılır dalga dalga,
kokusu;
memleket...
“Gidişler parantezlerde saklı”
j.ak
18/Mart, 07
SEYİR
bir gemi var seyirde
içi tıklım tıklım insan
ve yayılır kar kokusu.
sular düz sular uz,
ses çıkarmasın
kılavuz.
isimler şimdi rumuz
onlar ki,
gidenleri uğurlarken
gayet kendilerinden emin,
iskelesindeydi
bu geminin.
seyre dalmış giderken
az kuruntulu
ve çok avuntulu, insandanlardan
sessiz çığlıklar
duyuldu.
kimsesizdi nefesler
ve müziksizdi
türkülü sözler
kimsesizdi sesler,
yalandan sıratlarda.
öyle bir seyir ki bu
sahnesiyle dekoru var
giydirilmiş kostümü
seçtirilmiş
ölümü.
öyle bir seyir ki bu
suçsuz yere yatanı
düşünürken vatanı
alkışlar patlar
kıyamet kopar
falanca televizyon
dizisine...
"seyir"
J.ak
25/10/2010
içi tıklım tıklım insan
ve yayılır kar kokusu.
sular düz sular uz,
ses çıkarmasın
kılavuz.
isimler şimdi rumuz
onlar ki,
gidenleri uğurlarken
gayet kendilerinden emin,
iskelesindeydi
bu geminin.
seyre dalmış giderken
az kuruntulu
ve çok avuntulu, insandanlardan
sessiz çığlıklar
duyuldu.
kimsesizdi nefesler
ve müziksizdi
türkülü sözler
kimsesizdi sesler,
yalandan sıratlarda.
öyle bir seyir ki bu
sahnesiyle dekoru var
giydirilmiş kostümü
seçtirilmiş
ölümü.
öyle bir seyir ki bu
suçsuz yere yatanı
düşünürken vatanı
alkışlar patlar
kıyamet kopar
falanca televizyon
dizisine...
"seyir"
J.ak
25/10/2010
LİMON YAPRAĞI
bu günlere yabancı,
bir mektuptu okunan.
içinde bir şeyler arasam
bulamamak
bana dokunan.
boşluklar inatçı,
korkular sinsi
parlamıyorsa şayet
gecenin ertesi,
"sil yırt at."
ayrılıktan kenar süsü
yaptığın o yerde,
içini rahatlat.
nasılolsa gözler
bir kol boyu mesafede.
çok görme
limon ağaçlarından topladığın
taze yaprak kokusunu.
ve üç kez aşındırıp
tortulu tuzunu zamanın,
her şeye inat
gözlerinden bile olsa
dışarı at.
rahat vermez,
bir türlü
rahat vermezdi boşluklar.
şimdiyse
korkarım.
yok olsam ve
içinde birşeyler arasam
bulamamaktır
bana dokunan.
"limon yaprağı"
j.ak
24/10/2010
bir mektuptu okunan.
içinde bir şeyler arasam
bulamamak
bana dokunan.
boşluklar inatçı,
korkular sinsi
parlamıyorsa şayet
gecenin ertesi,
"sil yırt at."
ayrılıktan kenar süsü
yaptığın o yerde,
içini rahatlat.
nasılolsa gözler
bir kol boyu mesafede.
çok görme
limon ağaçlarından topladığın
taze yaprak kokusunu.
ve üç kez aşındırıp
tortulu tuzunu zamanın,
her şeye inat
gözlerinden bile olsa
dışarı at.
rahat vermez,
bir türlü
rahat vermezdi boşluklar.
şimdiyse
korkarım.
yok olsam ve
içinde birşeyler arasam
bulamamaktır
bana dokunan.
"limon yaprağı"
j.ak
24/10/2010
24 Ekim 2010 Pazar
GECE YALNIZLARINDIR
içinden eller geçer
içinden sel
ruhu bağışlanmış
koca bir gökyüzü,
kabahatinden büyüktür özrü
ki,
içinden ölüm geçer.
hayatla yolları ayıralı
uzunca bir zaman olmuş.
gece hiç sönmeyen ışıklar var
benim gibi senin gibi.
sürüklenmek zaman doldurmakmış
belki zamanla dolup çoğalmakmış.
kitaplar ki yaprak yaprak,
vadeleri doldurmakmış.
yalnız ölmekten korkmayan
sever yalnızlığı
karanlık sakindir
sever yalnızları.
kalabalık gürültülerden
gün götürmedim
Salacak'taki deniz kuşlarına.
onlar ki,
tüm aşkların
atlı süvarileri,
onlar ki
iki koca mavinin yüreğinde,
ala ve mor renkte.
içinden bulut geçer
içinden iz
kapanmamış yaralar
koskoca bir deniz.
"gece yalnızlarındır"
j.ak
Mayıs-2008
içinden sel
ruhu bağışlanmış
koca bir gökyüzü,
kabahatinden büyüktür özrü
ki,
içinden ölüm geçer.
hayatla yolları ayıralı
uzunca bir zaman olmuş.
gece hiç sönmeyen ışıklar var
benim gibi senin gibi.
sürüklenmek zaman doldurmakmış
belki zamanla dolup çoğalmakmış.
kitaplar ki yaprak yaprak,
vadeleri doldurmakmış.
yalnız ölmekten korkmayan
sever yalnızlığı
karanlık sakindir
sever yalnızları.
kalabalık gürültülerden
gün götürmedim
Salacak'taki deniz kuşlarına.
onlar ki,
tüm aşkların
atlı süvarileri,
onlar ki
iki koca mavinin yüreğinde,
ala ve mor renkte.
içinden bulut geçer
içinden iz
kapanmamış yaralar
koskoca bir deniz.
"gece yalnızlarındır"
j.ak
Mayıs-2008
23 Ekim 2010 Cumartesi
BEŞ VAKİTTEN ARTAN
kısalmış sahneler
algı,
oyundan önce.
şaşırmak yok
geçmişten dönünce.
karışık olsa da oyun
düzlenmiş artık eşik
sevgililer hep NALAN
nefret kahvede pişpirik.
"beş vakitten artan”
jak,
nisan,2001
BİR YUDUM MÜZİK
gündüzler boş birer yaprak
hani çok yaşanmış da
uyku olmuş karanlıkta
ve mumlanmışız...
mim olmuşuz,
resimlerden resim
aynı rüyada.
eğmek istemişler başımızı,
ardı hüzün
yalnızlık...
ömürboyu boylamında
şafak ardı mumlanmışız
diyorum ya
resimlerden resim olmuşuz.
sezon sonu
ucuzluk pazarında
boş yapraklara
yazı olmuşuz
dolmadan dumanımız
kaşifler trenine dolmuşuz.
bilmemişler telaşımızı,
ardı hüzün
yalnızlık...
allegro keman solosunda
hareler üstü mumlanmışız
sonra, bir yudumda bir müzik.
bir adımda bir dost.
sohbetler olmuşuz
rakı soframızdaki aynalar...
bilmemişler aşımızı,
ki inatçıydı gürdü
toprağımızın kasımpatı.
sonrası,
boş yapraklardaki
okul öncesi çizgiler
hani basitçe
kolayca...
dedimya işte
resimlerden resim olmuşuz.
"bir yudum müzik"
jak,
21, Ocak/08
22 Ekim 2010 Cuma
EDİLGEN YANITLAR
Kış uykusuna yatmış düşler
kılcal bir sığınak aradım,
karanlık.
içinde karamsarlık kokusu var
tanıdık.
çaresiz ve isteksiz
bir gergedan gözyaşı,
nasılsa öyle bilsinler
bu sahte hasatı.
herkes kendi korkusunda
ben kendi.
korkular yine eski, yine kadın.
ve
birazı mahalle
birazı Türk filmlerindeki
Aliye Rona
yediğimiz o cahil tokadın.
Ne nefesler aldık biz
ne gölgeleri olduk
ışıksız oyunların.
ne aldandık sonra,
ne ağladık,
adı kaldı
günyüzü görmüş,
o sapsarı buğdayın.
yeryüzüne inmişti çoktan Kronos
ben bunları düşündüğümde
bir taziye mektubu yazdım
yedi güzel çocuğun
Niobe'sine...
"edilgen yanıtlar"
J.ak
22/10/2010
kılcal bir sığınak aradım,
karanlık.
içinde karamsarlık kokusu var
tanıdık.
çaresiz ve isteksiz
bir gergedan gözyaşı,
nasılsa öyle bilsinler
bu sahte hasatı.
herkes kendi korkusunda
ben kendi.
korkular yine eski, yine kadın.
ve
birazı mahalle
birazı Türk filmlerindeki
Aliye Rona
yediğimiz o cahil tokadın.
Ne nefesler aldık biz
ne gölgeleri olduk
ışıksız oyunların.
ne aldandık sonra,
ne ağladık,
adı kaldı
günyüzü görmüş,
o sapsarı buğdayın.
yeryüzüne inmişti çoktan Kronos
ben bunları düşündüğümde
bir taziye mektubu yazdım
yedi güzel çocuğun
Niobe'sine...
"edilgen yanıtlar"
J.ak
22/10/2010
21 Ekim 2010 Perşembe
AHMET TANER KIŞLALI ANISINA
gözlerinde emek
içinde,
mangal gibi binlerce yürek..
ayıpları yok sayıp
orada senden hariç bir kalabalık
kayıp
...
ve hayırlı günün ezan vaktiydi,
kına kokan beyaz bir entari giydi.
saflar sıklaşsın şimdi
çok seslidir senfoni.
saflar dokuz sekiz
saflar aksak!
emin misin şef
doğru çaldıklarına?
şarkıyı biliyorlar ama
eslerde hep vuruyorlar!
bir albüm yapacaklarmış
öyle biliyorum
söylenir mi aynı şarkı?
bilen-i yorum.
eller havaya, rüzgar beriye
dudak kımıldatmak serbest
tek ses.
halk kızacak bu duruma
diyecekler: "karışma sen
ve ayakta durma"
koca orkestra dağılır mı?
saz heyeti gelir mi doğudan
Arap yaylar ve kanunlar,
hangi batıdan?
geride kalanlar
sağ kalanlar
sağ duyanlar
olur mu müziği?
Bilim-i yorum
"çörek otu attık beyazlara"
j.ak,
11/kasım/99
içinde,
mangal gibi binlerce yürek..
ayıpları yok sayıp
orada senden hariç bir kalabalık
kayıp
...
ve hayırlı günün ezan vaktiydi,
kına kokan beyaz bir entari giydi.
saflar sıklaşsın şimdi
çok seslidir senfoni.
saflar dokuz sekiz
saflar aksak!
emin misin şef
doğru çaldıklarına?
şarkıyı biliyorlar ama
eslerde hep vuruyorlar!
bir albüm yapacaklarmış
öyle biliyorum
söylenir mi aynı şarkı?
bilen-i yorum.
eller havaya, rüzgar beriye
dudak kımıldatmak serbest
tek ses.
halk kızacak bu duruma
diyecekler: "karışma sen
ve ayakta durma"
koca orkestra dağılır mı?
saz heyeti gelir mi doğudan
Arap yaylar ve kanunlar,
hangi batıdan?
geride kalanlar
sağ kalanlar
sağ duyanlar
olur mu müziği?
Bilim-i yorum
"çörek otu attık beyazlara"
j.ak,
11/kasım/99
20 Ekim 2010 Çarşamba
GİTMEK
gitmek
oyuna dalar gibi
uzun uzun izlemek
yolu, sınırları,
dünyaları.
sevgiler akar altından sessizce
birikir göğsümün
isimsiz geçimsiz
büyük barajında.
tersine akmıyor sular
oysa ben
kabarcıklar içinde nefes alıyordum.
soruyordum kendime
gerçek nedir diye
olanlar arasında.
umutsuzluklar vardı.
ve duyguların en ahmağı,
gelir beni tanırdı.
sevgiler durulmadan
gün yüzüne çıkmazdı
gökyüzünden hafif
benden ağırdı.
gözyaşları hep vardı
gizlice savurduğum
ve kendimce duyduğum
onlar yere inmeden
neden diye sorduğum
tersine akmıyor sular
oysa gitmek ölümsüz şehirlere
düşlerin bittiği tam o yerde
sorular kaza
cevaplar ağır ceza...
J.ak
Nisan/2008
SARDUNYA MAVİSİ
karanlık doğalı,..
bir yanım
kırkbeş dereceden
güldü semaya
diğer yanım
köprü altından mısır çarşısına
selanik gevrekli oturak aleminde.
bir tutam afiyetken
yazık dolu dumanlar sardı
köprü sürüsü adım/lar
ezilmekle diklenmek arasında
sıkışıp kaldı.
"sardunya mavisi"
j.ak
29/12/2002
bir yanım
kırkbeş dereceden
güldü semaya
diğer yanım
köprü altından mısır çarşısına
selanik gevrekli oturak aleminde.
bir tutam afiyetken
yazık dolu dumanlar sardı
köprü sürüsü adım/lar
ezilmekle diklenmek arasında
sıkışıp kaldı.
"sardunya mavisi"
j.ak
29/12/2002
MANTIK EVLİLİĞİ
Saat çok geç
zamandan şansı yok.
Haraç mezat ama
güya tok.
o gergin.
sen hediye.
ışıkları söndür.
aşk şarkıları söyle. sen/ona
.....
Hastalığın en sinsisi
yapar insanda akıl esrimesi
ilacını içirmeyi unutma
tek reçetesi para!
Dedi ki doktor
İdrarında %97,5 para hırsından olma cenin
ve iki buçuk da
kariyer(!)
bulduk ana kraliçenin.
erken uyarı sistemleri devre dışı
hemen teslim eve servis.
mutluyuz / şöyleyiz / böyleyiz.
Yazıyordu arabanın plakasında.
O şimdi ultra hijyenik paspasıyla.
Duyduğuma göre oy verdiği parti bile değişmiş
yeni kurduğu
yaz boz tahtasında.
J.ak
16, Nisan/2006
GÜLMEK
Endişe, korku, kaygı, panik...
Bu duygular sağanak halde, bir insanın hayatını aynı anda kaç kez taciz edebilir? Eşi doğuma giren bir adamı mesela, hayatının sınavı olan öss sınavına girmek üzere olan bir öğrenciyi, şehir trafiğinde olağan dışı bir kazadan son anda sıyrılıveren bir insanı ve buna benzer örneklerde bu duyguların yoğun baskısıyla ürperir insan. Karın boşluğunda feci bir ağrı baş dönmesiyle karışık bulantı hissi ve buna eşlik eden soğuk ter gibi, psikosomatik etkiler yaratır. Durum değişir değişmez ise bedensel ve ruhsal etkiler kaybolur gider. Birkaç saniyeye kalmaz o muhteşem organ beyin, durumu kurtarmak üzere savunmaya geçmiştir bile. O ölümcül an/lar, tebessüm hatta kahkahayla geride kalmıştır.
Karşıdan karşıya geçerken ezilme tehlikesi geçiren bir kadında görmüştüm. Kadın kendini kaldırıma atmış ve gülmüştü. Şu an o fotoğrafı düşünüyorum da, “ölüyordun be kadın gülmek neyin nesi” diyivermiştim. Şimdi anlıyorum nasıl da düşünmeden etmişim bu lafı. Gülmek ne güzel bir lütuftur öyle. Doğal armağan, beleş seratonin.
Türk siyasetinin son döneminde olup bitenlere baktığımızda endişe halinin halkın büyük bir çoğunluğunda giderek artan bir ivmeyle yükseldiğini görüyoruz. genel bir tedirginlik, bilinçli olarak oluşturulan korku toplumunda iyice yerleşirken, zaten ekonomik darboğazda olan halk sokakta iyiden iyiye zıvanadan çıktı. Çünkü endişe kaygı korku ve panik hali neredeyse kesintisiz olarak ve sürekli tırmandırılarak yaşatılıyor bize.
Tek bir sözcük, bardağı taşıran son damla haline geldi. Böylece tüm o kültürel ve manevi değerlerimizden bir kaleyi daha kaybettik. "Hoşgörü".
Tek bir sözcük, bardağı taşıran son damla haline geldi. Böylece tüm o kültürel ve manevi değerlerimizden bir kaleyi daha kaybettik. "Hoşgörü".
Türk toplumu bana sorarsanız pek misafirperver de değil artık. Sohbetlerin yerini uzun metrajlı film tadındaki ağdalı kalitesiz diziler, toplantıların yerini alışveriş merkezlerinin o palavra ortamındaki soğuk metal sandalyelerde plastik bardaklardan içilen bulaşık suları aldı. Siz adına çay ya da kahve de diyebilirsiniz, ben demem. Hem öyle artık insanların biribirleri için harcayacakları zamanları da yok fazlaca. Doymak, barınmak ve ısınmak için günlük zamanın büyük bir bölümü ağırca bir bedel olarak ödeniyor.
Bana sorarsanız bunların tamamı, kültürel erozyonun bahaneleri. Kültür emperyalizmi insanları bencil, içe kapalı, korkak ve ben merkezci bir duruma getirdi artık. İsteksizlik; umutsuzluk ve malubiyetin ete kemiğe bürünmüş halidir. O yüzden içinden çıkılamaz bir konuşma tembelliğini de beraberinde getirir. Düşünmekle eş zamanlı konuşamayan insanlar her zaman dip notlarla ilkel belirleyicilikler taslarlar. Cinayet, intihar gibi eylemlere baktığınızda da hep bu hazıra konma ve kolaycılığı görürsünüz. Yani bardaklar artık doludur. Herkes son söz için sıvanma telaşına girmiştir.
Tek başına farkındalık, çoğu zaman aptalca bir gururu da beraberinde getirir. Yok mu sanki tüm bu olup bitenin farkında olanlar. Bence çok. Ama değişen alışkanlıklar nasıl yalnızlaştırdıysa herkesi, nasıl bencilleştirdiyse ve nasıl tembelleştirdiyse, farkında olmak tek başına yeterli görülüyor gibi. Duygular kirlenirken tembelleşti de aynı zamanda. Aşık olmak tembel işi, sevmek, saymak, sevinmek, kızmak, ağlamak ve "GÜLMEK" . Duyguları bir eve benzetecek olsam, "o evi bok götürüyor ve kimsenin de işin ucundan tuttuğu yok" derim.
Toplumsal duyarlılık bana göre önce o evleri temizlemekle başlar. Tembellik gülüşümüze yaptığımız en acımasız eziyettir. Unutmamak gerek, beyin zaten buna koşulu ve bizdeki en büyük nimet.
söylenmemiş sözler varken içimde
hiç bir şey derman olmuyor
enkazdan çıkmış,
ağır yaralı ruhuma...
rock'n roll'dan taze kan
hem sıfır hem pozitif
bu ara yaralıyım
nihavent makamlı
dik çıkışlar yapmalıyım, olmuyor...
Toplumsal duyarlılık bana göre önce o evleri temizlemekle başlar. Tembellik gülüşümüze yaptığımız en acımasız eziyettir. Unutmamak gerek, beyin zaten buna koşulu ve bizdeki en büyük nimet.
söylenmemiş sözler varken içimde
hiç bir şey derman olmuyor
enkazdan çıkmış,
ağır yaralı ruhuma...
rock'n roll'dan taze kan
hem sıfır hem pozitif
bu ara yaralıyım
nihavent makamlı
dik çıkışlar yapmalıyım, olmuyor...
özüm bi ahenk
rahatla rahatla
yüksek irtifada zordur nefes almak.
farkında olmasa da dağ
oraya çıkmak gerek.
J.ak
19 Ekim 2010 Salı
OKUMADIM RUHUNA YASİN
-“Bana fayton şiirini anlat”
-“bak” diyor “ben en üst kattayım
burada bile.”
Gülüşü sessiz, gülüşü inmeli yüzün
Son şarkısında hüzün.
Diyor ki
"Boş ver faytonu falan
sponsor varolsun
son tatilim
üst katta keramet var."
Vakitsizlik ayriyeten
Öğretir son teknolojiyi
Erimeden kar.
Sekseninde bilgisayar!!!
Zongur Ece.
Her gelişimde git gide tırmanan endişe
bu kez minibüste rahatım.
Aktarma Kadıköy’den Acıbadem’e
adımlarım daha çabuk
içimde var sakar bir sebastiyan
son vapur olsan
kaçta gideceğini
bilebilir insan.
Orada inince ikinci minibüsten
Yüz metre koşucuları
hatalı çıkışlar yapıyor içimden.
Asansörler hep meşgul mü olur böyle yerlerde?
Merdivenler
merdivenler...
* “bir kedi anımsıyor mütemadi
alargada ve uçuk mai”
...
Bugün duydum.
Yarım
Şiirlerin
Yarım
Sen...
“Okumadım ruhuna yasin”
J.ak, 16, Eylül/04
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)