5 Ocak 2011 Çarşamba

HIRSLAR ve ERK CİNNETLERİ

Hırsların boyut atladığı ve cinnette can bulduğu bir yerdeyiz artık.

Hırs deyince aklıma Franz Liszt gelir hep. Paganini’nin kemanı çalabildiği gibi piyano çalabilmek uğruna kendini günlerce odasına kapatmış ve çıkmamış… Onun bestelerini dört elli biri  için yaptığı söylenir hep.

Ne var ki Liszt’in bu ihtirası, kendi iddiası ve müzikal aktarımlarındaki tutarlılıklar üzerine kurulu idi. Onun bu hırsının zararı, en fazla parmaklarını daha çok açabilmek için parmak aralarını kesme teşebbüsü olmuştur. Yani kendinden başka kimseye bir zararı dokunmamış…

Dönemi itibarıyla Liszt popülerliğin zirvesinde bir kişilik. Öyle ki kadınlar konserlerinde ayılıp bayılıyor, onun terini sildiği mendili kapmak için birbirlerini eziyorlarmış… Oysa, Chopin gibi bir virtüözü halkla tanıştırmaya yönelik bir jest bile yapıyor… Hikâyeyi bilmeyenimiz yoktur muhtemelen. Liszt'in konserlerinden birinde ışıklar karartılır ve konser sonu aydınlanan salonda piyanonun başında oturan kendisi değil, Chopin’dir… 
Sanırım kalıcı olmanın yolunun çok çalışmak ve üretmek yanı sıra doğru kişilere onay vermekten geçtiğini de keşfetmişti Liszt…
                                                      
                                         ------------------------


Bir de günü birlik ve soysuz siyasetin doğurduğu hırs vardır ki, olmadık işler yaptırır  insanlara!


İşte bu da az gelişmiş siyasetçilerin arabesk ruhunda vahim bir seyirdedir. Olmazsa olmaz ağlamalar, yakınmalar, merhamet dilenmeler, mağduru oynamalar, muğlaklıktan öte geçemeyen nedenler öne sürülerek, ortaya konmaya çabalanan “hak iddiaları”…

Dişil bir yakıcılıkla haykırıyordu BDP eş başkanı Kışanak:  

“Türk olmayan çocuğa ant okutmak utançtır”(!) 

E haydi o zaman biz de bu arabesk cinnet çıkışa karşılık olarak   “bu topraklar üzerindeki Türklük” tanımını  tekrar tekrar anlatmaya çabalayalım kendisine.

Bir faydası olur mu?

Olmaz, çünkü bu hırsın altında  bir “cinnet” hali vardır. Ne kendine ne de bir başkasına yararı olabilecek bir kokuşmuşluktur bu. Arabesktir ayrıca. Yakarıştan öte gidemeyen. Dik  de duramayan, zira temelsizdir bu ağlamalar. 
O zaman bu cinnetin sebebi nedir? 
İntikamla karışık,   güdümlü siyasetin günü birlik rolünü oynamaya soyunanlardan sadece birdir kendisi… Bu durum arabesk tutumlara sevk eder Kışanak’ı.  “Ortaya karışık” gibi bir şeydir bu da. Ama öyle bir karışıktır ki  ortadaki, yiyen mide fesadından hallice, dinleyense ağız kokusundan... İnsan ancak kendini bilmekten bu kadar uzaklaşabilir…  İşte bu zavallı cinnetin sebebi budur. “Yalan tarihler”, ancak tarih sayfalarındaki yerini  bir komedi filmi olarak alabilirler. Aktörleri ise filme kötü karakter olmaktan öte gidemezler.

Hırslar, arabesk cinnetlerde can bulmuştur artık ve ağızlardan çıkanları kulaklar duymaz. Öyle  bir duymaz ki,  Fenerbahçeli yaşayan efsane Lefter  golcü bir forvetken, bir anda “kaleci” bile olur. Olmaz demeyin olur mu olur. Kemal Kılıçdaroğlu derse bal gibi olur.  Bu bir aşk cinnetidir aslında, erk hırsından doğma. Fenerbahçe aşkı mı desek, Lefter aşkı mı, “durun şunun ucundan bir de ben tutayım aşkı” mı? Anlamak güç.
Kaza yerinde tost olmuş bir arabanın içinden kazazedeyi çıkartmaya uğraşırken  öldüren bir “gönüllü cankurtaran” misali, olayı sahiplenme dürtüsü göz yaşartıcıdır Kemal Kılıçdaroğlu'nun. Tabii ağlamaktan değil, gülmekten…  Hele bir de Lefter'in kızı başbakana olan minnet ve şükranlarını iki lafın başında dillendiren biri olunca, bu kepazelik daha da bir postür bozukluğu yaratıyor uygulanmaya çalışılan bu günü birlik siyasette... Bizleri de güldürüyor tabii acı acı. Çok yazık!


Memleketimde bakın arabesk cinnetler kimlerin aklına başka ne cinlikler getirmiş:

Abdullah Öcalan öğrenci affından faydalanabilecek ve okuluna(!) geri dönebilecekmiş! 


Zorladık zorladık ancak bunu bulabildik” tadında, Ferhan Şensoy,  Cem Yılmaz gibi gülmece ustalarını bile kıskandıracak boyutta bir buluş...

Artık bu kadarına fantastik-komedi filmlerde bile rastlayamayız muhtemelen. Gördüğüm rüyalardan bile daha abzürt ve dumur edici. Tabii ki bir yandan gülmeden edemiyorum  ve derhal aklıma şu iki soru geliyor:

  1. Aftan dönecek olan diğer öğrenciler de  devamsızlık suçu haricinde şöyle dişe dokunur adam gibi başka suçlar da işlemişler mi?

  1. Abdullah Öcalan’ın şu an hapiste olma sebebi acaba okuldaki ders devamsızlığı mı?

Hırslar  izliyoruz, cinnet krizlerinden doğma...

Hırsları sayesinde Liszt  ve  Atatürk gibi dehâlar, doğru yönlere yürüyüp onlarca yıl kalıcılığını koruyabildi. Çünkü amaç kusursuz bir şeyler bırakabilmekti geleceğe.

Şimdi  maalesef Liszt’in notaları gibi, Atatürk’ün de tüm yapıtları kâğıt üzerinde kalmıştır artık.  Ama bunlar yazılmaya çalışılan yalan tarihlerle de asla değişmeyecektir. Buna kimsenin gücü yetmeyecektir. Yazılmış ve mükemmel bir şekilde uygulanmış olanları yeniden hayata geçirmekse hırslarımızı doğru yönde şekillendirebilmekle mümkün olabilir  ancak.

Cinnet krizi modasına uyarak değil...

Gerekirse parmak aralarımızı kesmeyi göze alabilmeliyiz ve yeri geldiğinde de ortamı karartıp en iyileri ön plana çıkartabilmeyi...








Hiç yorum yok :