“Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi, yasaklanırdı!” Emma Goldman…
Türkiye’nin bu günkü şartlarını göz önünde bulunduracak olursak, bu söz çok daha anlamlı bir hale geliyor. Neden mi? Seçim sonuçları değerlendirilirken hep şu sözler söylendi, söylenecek:
“Seçimler halkın büyük bir katılım oranıyla gerçekleşmiştir…”
“Seçimlerde halkımızın %90’ı sandık başına gitmiş ve yurttaşlık vazifelerini(!) yerine getirmişlerdir...”
“Halkımız 12 Haziran’da bir demokrasi şöleni gerçekleştirmiştir!”
Ama ne şölen?
Demokrasi şöleni... Büyük bir katılım oranıyla hem de. İsteneni kuzu kuzu yerine getirmiş ve bu komedi tadındaki oyuna iştirak etmiştir halk. Akıllarda hep meydanı boş bırakmamak, iki eli kanda da olsa bu ulvi(!) yurttaşlık görevini yerine getirmek, 13 Haziran sabahına da böylelikle yepyeni, pırıl pırıl bir başlangıç yapmak sanrısı, her seçimde olduğu gibi bu seçimlerde de medya aracılığı ile halka dayatılmıştır...
Seçimler hiç de sürpriz olmayan bir sonuçla geldi geçti, bitti. Yine her zamanki gibi çok büyük bombalar patlatacağını sananlar oldu. Seçim günü yaklaştıkça kalp vurum sayıları adeta taşikardi sınırlarında dolaşan büyük bir çoğunluk, şu AKP’yi başımızdan def edip, kendi partisinin bayrağının en tepelerde dalgalanacağını sandı. Peki ya önümüzdeki dört yıl? Eminim ki dört yıl sonraki seçimlere de aynı gazla son sürat gideceğiz.
2002 seçimlerinden beri, yerel seçim ve referandum da dahil olmak üzere, beşinci kez sandıkların başına götürüyordu milleti. Yaklaşık dokuz yıldır yaşananlarsa ortadadır. Seçimlere hileler karışıyor. Öyle ya da böyle. Seçmeninin 1/3’ünü ölülerin oluşturduğu bir iktidar partisinden bahsediyoruz. (Seçmen sayısı/basılan oy pusulası sayısı) Daha önceki seçimlerde neler olmuştu? Serverlar çökmüştü (e çökecek tabii), elektrikler kesilmişti (e o da arıza… olur o kadar), akli melekeleri yerinde olmayan huzurevleri, bakımevleri gibi yerlerdeki insanlara oy kullandırılmıştı, sandıklar polis gözetiminde gözlerden uzak bölgelere kaçırılmıştı ve buna benzer nice hileleri hep beraber yaşamıştık değil mi? Sınavlara kadar sıçrayan kopya skandalları ise ileri demokrasimizin tuzu biberi olmuşken hâlâ daha oturup ciddi ciddi seçim sonuçlarını değerlendirmek ve kritiğini yapmak havanda su dövmektir.
Zira atı alanın Üsküdar seferleridir bugün olagelenler.
“Devletin tüm kurumlarını ele geçirmek” gibi bir hedefi şiar edinmiş bir oluşumdan bahsediyoruz. Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan maddelerini değiştirmek yolunda koşar adım ilerliyorlar.
CHP neden Y-CHP haline getirildi?
Bunun yanıtı bana göre olası bir yol kazasını bertaraf etmek değildi. O yine her zamanki gibi ana muhalefet rolünü üstlenecek olan bir partiydi, ancak ne var ki mecliste, meclis çoğunluğu ile oylanacak olan yeni anayasaya muhalefet edecek seslerin kesilmesi, bunun yerine ortanın solunda duran bu partiyi daha da ortaya çekmekti amaç. Ve gayet başarılı bir operasyonla ve gayet sanki iktidar olmak amacı güden bir tavrı varmışçasına canhıraş bir seçim çalışması yolu izlendi. Ancak biliyoruz ki yeni anayasa için sert bir muhalefeti olmayacaktır Y-CHP’nin! Rolü de budur…
Artık konuşma zamanıdır!
Sokağa çıkma zamanıdır!
Örgütlenmenin tam zamanıdır!
Seçimlerden sonra yapılanlar, genellikle Aziz Nesin’i anmak, bol miktarda kritik yapıp, hataları tespit etmek yönündedir. Bence Aziz Nesin halkın aptallığına “cahilliği” kapsamında bir oksimoronla vurgu yapmıştı. Evet bu da doğrudur, yanlış değil. Halkın o kadarlık bir oranı cahildir.
Bu konuda Sayın Cihan Dura’nın bir yazısında yapmış olduğu tespite katılmamak elde değil. Diyordu ki, halk olayları makro değil mikro ölçekte değerlendirir.
Yapılan bu demokrasicilik oyunu tam bir palavradan ve sanal bir yanılsamadan ibarettir. Hâl böyleyken seçimler için yapılan onca masraf, bizlerin paralarıyla gerçekleşen fütursuzca müsriflik, insanın içini acıtıyor.
Nasıl bir seçim gerçekliğe yaklaşabilir?
*Seçim barajının olmadığı,
*Dokunulmazlıkların olmadığı,
*Vekillerin tabandan halk tarafından seçildiği,
*Millet vekilliği maaşlarının asgari ücretin bilmem kaç katı kadar olmadığı,
*Yasama yürütme ve yargının bağımsız birer organ olduğu,
şartları sağlanırsa, o seçimler büyük oranda gerçeklik payı içerebilir ve bir aldatmaca olmaktan uzak bir hâl alabilir…
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder