13 Ekim'de Kanaltürk'te yayınlanan Telegol programında Erman Toroğlu, bir futbolcunun haber olarak, milli takımın üzerine çıkmaması gerektiğini söylüyordu. Ertesi gün Arda, ağlamaklı bir üslup ile medyayı (isim vermeden) bel altı yorumlar yapmakla ve "şerefsiz" olmakla suçluyordu.
Sporun en başından beri siyasete alet edilmesi bir yana, son dönemlerde en büyük pasta olan futboldan başka bir branşı pek göremez olduk. Parayla alakalı işler neredeyse, medya da kuyruğuna takılmış gidiyor memleketimde. O yüzden F1 yarışları da pek bir revaçta son yıllarda. Sportif karşılaşmalarda canlı canlı, protokoldaki elit izleyici kitlesini, koket hanımların rüzgarda uçuşan platin saçlarıyla parlak rujlu slikon dudaklarını o narin elleriyle tuttukları alkışa soslayarak sundular. Sunmasınlar diyen yok. Ama nerede voleybol? Nerede amatör liglerde pırıl pırıl gençlerimizin yurtdışı başarıları? Nerede kürek? Nerede bisiklet, nerede daha nice branş...Bizim kadın sporcularımız neredeler? Onların da başarılarından tek satırla bile olsa bahsedilmez mi? Dedim ya neye kime nasıl ne şekilde sevinmemiz ya da üzülmemiz grektiğine bizler için artık başkaları karar veriyor.
Ekonomimiz, siyasetimiz, sanatımız ve sporumuz... Hepsi belirlenmiş dayatmalarla yutturuluyor. Gündem her zaman gerçekliğin dışında. Bizim dizilerimiz bile nasıl yaşamamız gerektiğini dikte ediyor neredeyse.
Küçük İskender, toplumsal bir duyarlılıkla, son yaşanan tecavüz olayını insanca ve kendine has hararetiyle kaleme alıyor ve "başardınız, kına yakın" diyordu, FATMAGÜL'ÜN SUÇU NE adlı diziye gönderme yaparak.
Birileri bizler adına önceden lezzet testi yapan tadımcılar gibi ne yememiz gerektiğine karar veriyor. Bu menü Halil İbrahim sofrası bereketiyle en güzel tabaklarla lokma lokma boğazımıza tıkılıyor. Hangi sanatçı dinlenecek, hangi gazeteci yazacak, hangi spor dalı izlenecek, hangi ressam, hangi şair, hangi kitap okunacak? Kararı "onlar" veriyor!
Yiyen yiyor, yiyemeyen kusuyor...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder