2 Nisan 2011 Cumartesi

Neye Niyet, Neye Kısmet...

Memleket yönetmek deyince ne anlıyoruz? Bizim memleketimiz bugünlere kadar kimler tarafından nasıl yönetildi? Şimdi nasıl yönetiliyor? Seçim yarışlarında hangi  partilerin boruları ön planda solo ötüyor? Ya da hangilerinin borusunun ötmesine izin veriliyor?

Bu soruları herkes soruyordur. Yanıtlarını da üç aşağı beş yukarı biliriz. Peki biliriz de neden hâlâ daha bir türlü işin gerçeğine uyanamayıp ayılmayız ki şu tatlı uykularımızdan?

Emperyalizm nedir? Kapitalizm nedir? Medya kuruluşları neye hizmet eder? Halk neye itibar edip nelerin peşinde koşar? Sosyal adalet neyi gerektirir? Sermaye ve güç dengeleri çarkı nasıl çalışır?


Bu soruları da sorar sorar dururuz. Cevaplarını da biliriz. Ama hâlâ daha kurtuluşun bir partiye oy vermekle gerçekleşeceği yanılsamasını niçin yaşarız?

Türkiye borç batağına saplanmış durumda. Ve her yıl bu borç katlanarak çoğalmakta. Öyle bir hale gelinmiş ki artık, borçla, "borç faizi" ödemek durumuna gelmişiz. Borç faizi ödemek koşuluyla hem varolan borcumuz katlanarak büyüyor, hem de sağlık, eğitim, iş imkânı oluşturacak yatırımlar yapmak gibi halkın refahı için gerekli ihtiyaçlarımız karşılanamaz hale geliyor.

Bu durumdan çıkar sağlayanlar kimler peki? Bir avuç yabancı ve yerli tefeci!

2011 yılına şöyle bir haberle girdik, Türkiye'deki dolar milyarderlerinin sayısı on kişi artmış... Ne kadar güzel haber değil mi? Zenginlik gani memlekette. Peki fakirlik ne âlemde? Memleketin yarısı aç. Fakirlik de artmış yani. Ama öyle on kişi falan değil tabi takdir edersiniz...

Son bir haftadır şu kendisi basılmadan yayınevinin basıldığı kitabı tartışıyoruz ya hani. O kitabı internetten indirip okuyun arkadaşlar. Ben yarısını geçtim. Bilmediğimiz çok fazla şey yok içinde. Ama önemsiyorum yine de. Neden önemsiyorum? Bunların derlenip toparlanması bir emektir birincisi bu. İkincisi de cahil bir halkın dogmatik bilgileri nasıl baştacı edebildiği ve bu dincileşme hareketini emperyalizmin nasıl da güzel bir maşa haline getirebildiğini çok güzel anlatıyor "bir kez daha"...

                                                                            
                      

Korkulması hedeflendi demiştim. Bu sözümün arkasındayım hâlâ. Çünkü temelsiz iktidarlar güçlerini daima yarattıkları korku imparatorluğundan alırlar.

Nedir temelsiz iktidar? Halkı için hiçbirşey yap(a)mayan iktidar, temelsizdir. Yapmayan demedim, yapamayan dedim.

Sebep gırtlağa kadar borçlu olmaktır. Öncelik borç faizi ödemek olursa tabii ki hiçbir parti hiçbir şeyi halkı için yapamaz hale getirilir. Harcamalarınız ve bütçeniz daima öncelik borç faizlerini ödemeyi gerektirecek şekillerde ayarlanır. Hâttâ bu da yetmeyip bazı politik tavizler vermeniz gerekir. Bir anda anadilde eğitim tartışılır olur, bir anda andımız birilerinin gözüne batar. Türk sözcüğü lugatlarımızdan ve hâttâ anayasamızdan çıkartılmaya falan kalkılır...

                                                                              
                      

Bugün hepimiz biliyoruz ki medya Türkiye'de ve dünyada "en büyük güçtür." Kimlerin elindedir peki bu en büyük güç? Tabii ki büyük sermayedarların ellerindedir. Sermayedarların hedefleri nedir? Söyleyeyim, sadece paralarına para, güçlerine güç katmaktır. Sıcak paranın kesilmesi işlerine gelir mi peki? Tabii ki bu hiç de istemedikleri bir durumdur. Cevap "Hayır." O halde büyük sermaye gurupları dediğimiz yerli kapital, emperyalizmin neyi olmak durumundadır? Tabii ki UŞAĞI!


Medya halkı herdaim bu doğrultuda yönlendirmek zorundadır. Ve büyük tiyatro, her zaman halka bu şekliyle oynatılır.

                                                                                  
                         

Ancak ne var ki halk aptal değildir. Bu durumu anlayabilir. O zaman başka birşeyler gerekir ki halk, parasızlığını eğitimini, sağlığını, refahını değil de  başka şeyleri düşünsün. Neleri düşünsün mesela? Mezhepleri düşünsün, etnik kimlik siyasetiyle soslanmış ayrıştırmaların yanlısı olup, birbirini yesin, hiç bir parti emperyalizme ve kapitalizme karşı olmadığı halde vatandaş bu partilerin birbirinden farklı olduğunu sanarak sağda solda partizanlık yapsın, ha bütün bunlar yetmiyorsa, o zaman imdada tv. dizileri yetişsin ve halk bir ağızdan sorsun "fatmagül'ün suçu ne?" ya da halk en ucuza nerede hürrem yüzüğü satılıyormuş bir koşu gidip alsın!

Kafa karışıklılığına hiç gerek yoktur oysa. Borç gırtlağa kadardır. Çözüm partilerde değil, tek tek insanlardadır. Herkes bilgilenecek, bilgilendiğiyle kalmayıp etrafını çekip çevirecek, bu borç ödenerek bitmez diyebilecek idareciler çıkana değin de bu sandık demokrasisi palavrasının figüranı durumuna düşmeyecek...

Gerçek kurtuşuş Kemalizm'dedir. Tam bağımsızlık olmadan halk gerçek refaha kavuşamaz...


                                                                             
                         

Jale Altunel,
02.Nisan.2011

Hiç yorum yok :