22 Ağustosta uygulamaya konulacak olan paket internet yani bir nevi sansür, hayatımıza girecek, bunu duymayan kalmamıştır. Telekomünikasyon İletişim Daire Başkanlığı son bir iki gündür aldığı kararlarla, uygulamanın gerçek hedefleri hakkında fikir veriyor.
Dün gece Türkiye’de son yıllarda popülerleşen ancak ilk kurulum amacı eğlence ve sosyalleşmek olan bir site olan ekşisözlük yönetimi şöyle bir e-posta alıyor:
“Sayın yer sağlayıcı;
Aşağıdaki alan adlarına yer sağlayıcılık hizmeti verdiğiniz tespit edilmiştir.
Bu kapsamda derhal bunlara yer sağlayıcılık hizmetine son vermeniz gerekmektedir.
Aksi takdirde herhangi bir bildirimde bulunulmaksızın yasal işlemlere başvurulacaktır.
Diğer taraftan; bundan sonrada; 5651 sayılı kanunda sayılan katalog suçlar (müstehcenlik, fuhuş, çocukların cinsel istismarı, vb.) kapsamındaki internet sitelerine yer sağlayıcılık (hosting) hizmeti vermemeniz gerekmektedir.
Gereğinin derhal yapılmasını ve sonucundan bilgi verilmesini rica ederim.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı
Ne var ki, yıldan yıla artan siyasi kutuplaşmaların yanı sıra, her görüşten insanın gerek eğlenmek gerekse siyasi düşüncelerini paylaşmak amacıyla girdiği sitede bu konu neredeyse infiale sebep oluyor ve bugün TİB bir bildiri yollayarak, ekşisözlüğün listeye yanlışlıkla girmiş olduğunu beyan ediyordu.
Şimdi tabii ki konumuz ne ekşisözlük, ne de “ufak çapta atılmış” bu geri adım.
Konu 8 yıldır yurt içi ve uluslar arası oynanan kalleşçe ve çirkin oyunda aynı insanların mışıl mışıl uyuyup, konu bir internet sitesi ve kendi alanları (evleri) olunca birden bire diklenivermeleri konusudur.
Yıllardır bu memlekete yapılanları düşünsenize bir, usulsüzlükler, yandaş kayırılarak yapılan ihaleler, yolsuzluklar, 2B arazilerinin talanı, ormanlık arazilerin göz göre göre katledilmesi, su toplama havzalarına kaçak yapılanmalar, doğayı ve ekolojik dengeyi hiçe sayarak yapılan saçma sapan satışlar, yeraltı yerüstü kaynaklarının yok pahasına özelleştirilmeleri, kamu mallarının gereksiz özelleştirmeleri, insan hayatını tehdit ettiği apaçık bilinen siyanürle altın arama peşkeşi, daha saymakla bitmeyecek nice kötülükler yapıldı… Anlamak mümkün değil, işte daha açık ve net ne olsun? İnsanlar ölecekler, doğa bilmem kaç yüz yıl kendini tolere edemeyecek tahribata maruz kalacak, birçok bitki ve canlı türü yok olacak… Adam bütün bunlar olurken bakınıp dururken, konu internetteki yasak olunca sokaklara dökülme AİHM’e gitme kararları falan alıverdi. Hem de öyle böyle değil, binlerce insanın katılımından bahsediyoruz, şunun şurasında iki üç günlük dava bu…
Aslında tabii ki konuya ilk etapta bu boyutta eleştirel bakma refleksini bir yana bırakacak olursak, bir de iyi tarafı vardır bunun. Ki o iyi taraf derhal tespit edilmiş ve yazar ve okur kitlesi çok yoğun olan bu site denek olarak kullanılmış ve şöyle bir bakılmıştır, nabızlar yoklanmıştır… Sonra da “haağ” deyip, sehven, mehven durum “yanlışlıkla karışmış site adı” diye geçiştirilmiştir. Olacak iş mi? Yanlışlıkla ne demektir? Böyle bir kuruma çoluk çocuk oturtsanız bu denli ciddiyetsiz bir yanlışlığı yapmaz.
Sokaklara dökülmek ancak böyle parti üstü bir boyutta toparlayıcı ve belirleyici olur. Ve işin en kötü yanı da insanlar sokaklara dökülerek “topluca hareket edebilme refleksi”ni çok kısa bir zaman içinde kazanıverirler. O yüzden konuya tek tek “şu site kapanmıyor, o zaman bana ne” diye yaklaşmayıp, her ne şartta olursa olsun, bu karşı duruş eylemi için sokağa çıkılmalıdır.
Bir yanda böyle bir karşı duruş eylemine zemin hazırlayan ve çok büyük ses getiren bir “site” var… Diğer yanda ise memlekette yüz yüze olduğumuz koca gerçekler.
Meselâ geçen gün Deniz Kuvvetleri’nin Balyoz Davası’ndan tutuklu Tümamirali Cem GÜRDENİZ’in savunmasını okudum. O savunmasında Cem GÜRDENİZ, dahili ve harici bedhahların neden Deniz Kuvvetlerinin 28 yılda yetişebilen bu firkateyn komutanlarını tasfiye etmek istediklerini, gayet açıklayıcı bir dille anlatıyor ve Doğu Akdeniz’deki petrol rezervlerimize kimlerin ellerini uzattığını, bu tasfiyenin yeri ve zamanı geldiğinde emperyal güçlerin işine nasıl yarayacağını gayet düzgün ve anlaşılır bir biçimde ifade ediyor, hem yaptığı haltın ne anlama geldiğini bilmeyen ve anlamak dahi istemeyen yargıyı hem de Türk halkını çarpıcı bir biçimde uyarıyor…
Şimdi ne desek boş tabii… 12 Eylül referandumunda “yetmez ama evet” diyenlere, kardeşim bak sen de aynı gemidesin, gemi batıyor, denizlerimizdeki petrol ve doğalgazdan muhteva enerji rezervlerimiz, torunlarımızın geleceği, mirasımız, göz göre göre elimizden çalınmak isteniyor desek alacağımız yanıt ne olur?
“Yetmez” derler herhalde buna da…
İnternetine sahip çıkanlardan, şu memlekete de bir parça sahip çıkmalarını diliyorum!